13 Ekim Dünya Afet Risklerinin Azaltılması Günü – Deprem Gündemiyle

17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan büyük Marmara depreminin üzerinden 20 yıl geçmişken İstanbul’da yaşanmaya başlanan 5,8 ölçekli ve devamındaki sallantılarla deprem, yeniden Türkiye'nin gündemine oturdu. Bu konuyla ilgili Ağustos ayında 17 Ağustos’un yıl dönümünde sizlerle bir yazı paylaşmıştık.  Deprem ve deprem gibi tüm afetler, hayatın hem gerçeği hem de yönetilebilir ve yüksek oranlarda riskleri azaltılabilir durumlar. BM Dünya Günleri Ekim ayı takviminde de 13 Ekim günü Dünya Afet Risklerinin Azaltılması günü olarak geçiyor. Tabi, bu özel gün kutlanan bir gün değil. Aslında kutlamanın tam tersi olarak insanların yaşadığı zararların hatırlanarak olumsuzluklar nedeniyle farkındalığın artırılmasını amaçlayan bir gün. İşte Türkiye’de de yeniden tazelenen deprem gündemi psikolojisiyle birlikte bu önemli günde afet tanımını ve afetlerin türlerini gözden geçirirken bu afet türlerinin riskleri nasıl azaltılabilir, üzerinde düşünelim.

Afet Nedir? Doğal Afet Türleri Nelerdir?

Afet ile doğal afet, iki farklı kavram olarak anılıyor. Aslında TDK sözlüğünden Afet kelimesinin anlamına baktığımızda şöyle bir tanımla karşılaşıyoruz: “Çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu yıkım” Dolayısıyla afet aslında doğal afet ile aynı anlama gelebiliyor. Bunun yanında afetin, “Çok kötü, kıran, bela” gibi anlamları var. Özet olarak; Başa gelen ve çok büyük olumsuz sonuçlar yaratan olaya ya olaylar” denilebilir adet için. Bu olayların doğa olaylarının sonucu gerçekleştiği durumlar da doğal afet oluyor. Bu kavramları, bu şekilde detaylandırmamızın nedeni, zaten var olan ve olmaya devam edecek doğal yani sıradan doğa olaylarının bela olarak addedilmesi, insanın gözünden kavramsallaştırılıyor. Bu nedenle insandan bağımsız doğa olaylarının insana olumsuz etkilerinde riskler azaltılabilir, insan kaynaklı olanlar da engellenebilir. Bu tanımlardan hareketler şimdi afet türlerine bakalım. T.C. İçişleri Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından doğal afet türü sayısı 31 olarak belirtiliyor. Bu afetlerin 28 tanesi ise meteorolojik kaynaklı; Sel, don, kuraklık, kasırga, çığ, asit yağmuru gibi. Diğer 3 doğal afet ise jeolojik kaynaklı afetler olarak tanımlanıyor ki bunlar; deprem, heyelan ve volkanik patlamalar ile bunlara bağlı gelişen tsunami, kaya düşmesi gibi olaylar şeklinde sıralanıyor. Yukarıda yapmaya çalıştığımız afet tanımı içinde yer alan doğal afetler dışında bir de insan kaynaklı afetler var. Bunların içinde nükleer sızıntıdan orman yangınlarına savaşlardan büyük kazalara kadar geniş bir yelpaze söz konusu. Bu noktada doğal afetlerden insanlar ve insanların kurdukları yaşam formundan dolayı diğer canlılar etkilenirken insan kaynaklı afetlerden hem insanların hem de tüm doğanın olumsuz etkilendiğini görüyoruz. Afet – insan ilişkisindeki insan çelişkisinin giderilmesi için de insanın gelmiş olduğun bilgi, beceri ve bilinç seviyesiyle hem kendisi hem de doğa için afetlerin risklerini azaltması ve/veya önlemesi bekleniyor. Yani, bu aslında hepimizin görevi, tabi istiyorsak.

Doğal Afetlerin Risklerinin Azaltılması

Doğal afetlerin ağırlıklı olarak meteorolojik yani hava olayları kaynaklı olduğunu belirtmiştik. Yağmur kar, rüzgar türlerinin yarattığı; sel, çığ, yoğun kar, fırtına gibi olayların yanında yoğun sıcağa bağlı kuraklık ya da yüksek soğuğun yarattığı don gibi olaylar da bu grupta değerlendiriliyor. Bu tür meteorolojik kaynaklı doğal afetlerin risklerinin azaltılmasına dönük iki başlıktan söz edilebilir. Bunların ilki yaşanma riskinin azaltılması diğeri de zarar riskinin azaltılması. İlkine aslında ekolojik bilinci örnek verebiliriz. Ekolojik bilinç, bir parçası olarak tüm canlılarla birlikte yaşadığımız doğaya verdiğimiz her türlü zararın önüne geçmek ve bunun bütünlüklü bir düşünce ve planla gerçekleştirmektir. Yani sadece yerlere çöp atmayıp hava kirliliğini artırma konusunda duyarsız kalmak bir işe yaramıyor. Bu konularda Ozon Tabakasının korunması günündeki şu yazımızı inceleyebilirsiniz.

Ekolojik bilincin ülke devletlerinin sorumluluğunda ve iş birliğinde toplumsallık kazanması, meteorolojik afetlerin azaltılmasının yanında önlenmesi açısından da önemli. Diğer başlık olan risklerin azaltılması ise olası doğal afetlerin yaratacağı maddi zarar ve can kayıplarına karşı alınacak önlemleri işaret ediyor. Örneğin yoğun yağmurun yaşandığı iklimlerde dere – nehir taşması sık görülen bir olaydır. Bu tür iklimlere sahip coğrafyalarda altyapı – drenaj sistemlerinin bu gerçekliğe göre tasarlanması, konutlar başta olmak üzere tüm kent planlamasının da buna göre bir bütünlük içinde yapılıp uygulanması gerekir. Ya da deprem bölgesinde yer alan bir yerin de yine yapı inşaatlarında zeminden başlanarak doğru hesaplarla gerçekleştirilmesi önemlidir. Ne kadar ekolojik anlamda daha dikkatli olunursa olunsun kar – yağmur – fırtına, doğanın bir gerçeği ve bilimsel olarak yapılan çalışmaların geçmiş dönemden sunduğu sonuçlara göre kent planlaması yapmak da insanların öncelikli görevi. Aynı şekilde sel, fırtına gibi afet durumlarında kentlerde ve köylerde yaşayan insanların afetin verdiği zararlardan kaçtıkları zaman nasıl yardıma ulaşacaklarını, nasıl davranacaklarını bilmeleri ve kolay ulaşabilecekleri toplanma alanlarına da sahip olmaları gereklidir. Özellikle depremin yaşanması durumunda bu konu daha da elzem bir hale geliyor.

Afet Risklerinin Azaltılması

Doğal afetlerin, kendilerini bir şekilde gösterecekleri ve büyüklüklerine bağlı olarak insan yaşamına bir şekilde zarar verecekleri kaçınılmaz bir durum. Önemli olan ise 13 Ekim Afet Risklerini Azaltma Günü’nün farkındalık amacını gerçekleştirebilmek yani önlemler alabilmek. Bunun için de gerekli olanlar bilgi, bilimsel uygulama ve eğitimdir. Bu 3 konu, bireyden topluma ve toplumdan bireye şeklinde iki yönlü bir akışa sahip olmalıdır. Doğal afetler dışında bir de insan kaynaklı afetler var. Bu afetler; Orman yangınları ve diğer tüm yangınlar, maden kazaları, ulaşım kazaları, savaşlar, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar, nükleer santral patlamaları, sanayi kazaları ve patlamaları gibi olaylardır. İnsan kaynaklı bu afetler, yine insanlara büyük zararlar verirken aynı zamanda yaban hayatı başta olmak üzere canlı yaşamı ve ekosistem için de büyük zararlara sebep olmaktadır. Peki, bunları nasıl önlemeliyiz? Sık ormanların olduğu bir yerde yakılan ateşi söndürmek, elektrik kullanımında dikkatli olmak, kurallara uygun araç kullanmak, iş güvenliğine uygun çalışmak ve çalıştırmak gibi durumlar, bireysel anlamda kendimizi ve dolayısıyla başka insanları da koruyabilir. Ancak savaşlar, bombalamalar, kimyasal silahlar, nükleer silahlar, maden kazaları, nükleer santral patlamaları gibi makro konularda bir birey ne yapabilir? Dolayısıyla tüm afetlerin risklerini azaltma ve bunlarla mücadele etme denilen şey, devletler düzeyinde samimiyetle ele alınmalıdır. Keza insan ve doğa yaşamı, siyasi bir konudur. Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) verilerine göre 80'li yıllarda 700.000 kişi, meteorolojik afetlerde hayatını kaybetmiştir. Buna depremler ve insan kaynaklı afetler dahil değil. Tüm afet türlerine bakıldığında her yıl binlerce kişinin olumsuz etkilendiğini görebiliriz. İnsanlık olarak güvenli ve huzurlu yaşamanın yolu doğanın bir parçası olduğumuzu unutmamamızdan geçiyor.

14.06.2021