26 Eylül Türk Dil Bayramı ve Türkçe Dili

Her yıl 26 Eylül tarihi, Türk Dil Bayramı olarak kutlanıyor. Ancak Türk Dil Bayramı 13 Mayıs mı 26 Eylül mü sorusu da bu durumla ilgili sıkça soruluyor ve kafa karışıklığı yaratabiliyor. Öncelikle aslında ikisinin de doğru olduğunu söyleyebiliriz. 13 Mayıs Türk Dil Bayramı hakkında şu yazıyı yayınlamıştık. O yazıdan da hatırlanacağı ve henüz okumadıysanız okuyunca görebileceğiniz gibi 13 Mayıs Türk Dil Bayramı, Karamanoğlu Mehmet Bey’e atfen Türk dili üzerine daha eski bir tarihselliğe sahip. 26 Mayıs Türk Dili Bayramı ise Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde yapılan 1. Türk Dil Kurultayı tarihi olan 26 Mayıs 1932’ye atfen kutlanıyor. Bu kurultayın devamından Türk Dil Kurumu (TDK) kurulmuştur. Yazının ilerleyen bölümlerinde detaylarına ineceğimiz 1. Türk Dil Kurultayı, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi yazışma ve günlük dili olan Türkçe’nin tarihsel ve bilimsel araştırmasının yapılması ile gelecek dönemde güçlendirilmesine dönük bir çalışmadır. Dolayısıyla 26 Eylül Türk Dil Bayramı, daha çok Türkiye tarihi ile ilintilidir. Bu nedenle 26 Eylül Türk Dil Bayramı, 13 Mayıs Türk Dil Bayramı’na nazaran devlet düzeyinde de daha resmi bir pozisyona sahiptir. Öyleyse biz de 26 Eylül Türk Dil Bayramı’nda daha çok TDK tarihçesine ve Türkiye Türkçesinin yolculuğuna bakalım.

 

26 Eylül 1932 1. Türk Dil Kurultayı Neden Toplandı?

1. Türk Dil Kurultayı’nın temel amacı, dil ile bir halkın arasındaki kültürel ve vazgeçilmez ilişkinin ulus-devlet bağlamında uluslararası düzeyde egemenlik pozisyona katkısını sağlamaktır. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaş kimliği ile esasında doğrudan bağlantılı olan çalışmada kurucu önder Mustafa Kemal Atatürk, Türkçe dilinin zenginleşmesi, kullanımı, tarihselliği ve gelişiminin akademik boyutta ele alınmasının önünü açmıştır. 12 Temmuz 1932 yılında bu amaçla kurulan Türk Dil Kurumu’nun görevleri, bu bağlamda tanımlanmış ve devamında 26 Eylül 1932 tarihinde de 1. Türk Dil Kurultayı toplanmıştır. Türk Dil Kurumu tarafından yapılan kurultay, 5 Ekim 1932 tarihine değin devam etmiş yani 10 gün sürmüştür. İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda gerçekleştirilen bu kurultayın sonunda kurumun; Lügat-Istılah / Gramer-Sentaks / Derleme / Lenguistik-Filoloji / Etimoloji ve Yayın başlıkları altında altı kol oluşturarak çalışmalarını sürdürmesi benimsenmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, bu konudaki vizyonu şu sözlerle ifade eder: “Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi ana maksat, Türk dilinin zenginliğinin farkına varmak, bunu temellendirecek bilimsel ve tarihsel çalışmayı yaparak halka yaymak ve gelecekte farklı dillerin etkisini azaltacak hatta ortadan tamamen kaldıracak güce kavuşturmaktır. Bu durum aynı zamanda yeni kurulan devletin ve Türkiye halkının uluslararası düzeyde kimliğinin ifadesi için de temel şartların başında gelir. Dil, bir halk, bir ulus için salt; şeylerin ifadesi, gramer bilgisi ve alfabeden ibaret değildir. Bir dilin yaşayabilmesi ve gelişmesi için günlük hayatta kullanım, insanlığın ilerlemesine adapte gelişimlere reaksiyon sağlamanın yanında o dilde bilim, sanat ve felsefenin yapılıyor olması da gerekir. Bir ulusla bir dilin birlikte ifadesi, ancak bu koşulların biraradalığı ile mümkündür. Türkiye için de Türkçe dilinin ilişkisini bu koşulların sağlandığı bir ilişki haline getirmek amacıyla 1. Dil Kurultayı gerçekleştirilmiş ve devamında bu kurultaylar, periyodik biçimde yapılmaya devam etmiştir. Bu kurultayı düzenleyen Türk Dil Kurumu’nun kuruluşundan da önce 1 Kasım 1928 tarihinde Harf Devrimi gerçekleştirilmiş ve Türkiye’de konuşulan Türkçe’nin yazımı Latin alfabesi temelli oluşturulan Türkçe alfabe ile yapılmaya başlanmıştır.

 

Türk Dil Kurumu Tarihçesi

Türk Dil Kurumu, yukarıda da belirttiğimiz gibi ilk olarak 12 Temmuz 1932 tarihinde “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” adıyla kurulmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kurulan bu cemiyetin kurucuları ise Samih Rıfat (Yalnızgil), Ruşen Eşref (Ünaydın), Celal Sahir (Ozan) ve Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) olmuştur. Bu isimlerin tamamı, aynı zamanda o dönem milletvekilidir. Cemiyetin ilk başkanı ise kuruculardan Samih Rıfat Yalnızgil’dir. Samih Rıfat’ın Garip akımı şairlerinden Oktay Rıfat Horozcu’nun babası olduğunu belirtelim.  Daha sonrasında 1934 yılında yapılan ikinci kurultayda Türk Dili Araştırma Kurumu olmuş ardından 1936 yılında yapılan 3. Kurultayda ise Türk Dil Kurumu olarak son kez değiştirilerek kesinlik kazanmıştır. İlk kurul adıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin amacı, "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" şeklinde belirlenmiştir. Türk Dil Kurumu'nun çalışma esasları, iki ana başlık halinde yapılır. Bunların ilki; “Türk dili üzerinde araştırmalar yapmak ve yaptırmak” olurken ikincisi de “Türk dilinin güncel sorunlarıyla ilgilenmek ve çözüm yolları bulmak” olarak belirlenmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1936 yılında TBMM kürsüsünde Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu hakkında şunları söylemiştir: “Başlarında değerli Eğitim Bakanımız bulunan, Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’nun, her gün yeni gerçek ufuklar açan, ciddi ve aralıksız çalışmalarını övgü ile anmak isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini, dünya kültüründe başlangıcı temsil ettiklerini, kabul edilebilir bilimsel belgelerle ortaya koydukça yalnız Türk ulusunun değil, bütün bilim dünyasının ilgisini ve uyanmasını sağlayan kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim. Tarih Kurumu’nun Alacahöyük'te yaptığı kazılar sonucunda ortaya çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddi Türk Tarih belgeleri, dünya kültür tarihinin yeni baştan incelenmesini ve derinleştirilmesini gerektirecektir. Birçok Avrupalı bilim adamının katılması ile toplanan son Dil Kurultayının aydınlık sonuçlarını görmekle çok mutluyum. Bu ulusal kurumların, az zaman içinde ulusal akademilere dönüşmesini dilerim. Bunun için çalışkan tarih, dil ve bilim adamlarımızın, bilim dünyasınca tanınacak orijinal eserlerini görmekle mutlu olmanızı dilerim." 

 

Türkçenin Yolculuğu ve Günümüz

Günümüzde kullanılan Türkçeye bakıldığında bu çalışmaların sonuç verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak iki durumu da göz önüne almak gerekiyor. Bunlardan ilki, geçmişle olan tarihsel bağlar ve bunların halka ve dolayısıyla dile olan etkisi. Diğer ise zamanın akmaya ve dolayısıyla değişimin devam ediyor oluşu. İlk durum, Türklerin Orta Asya döneminden Anadolu’ya girişleri sonrasında hem Batı hem de Doğu toplumları ile aynı anda etkileşimleri ile ortaya çıkan karma toplumun üzerine inşa edilen iki imparatorluğunu 900 yıllık hikayesinin etkileri. Bu nedenle başta Arapça, Farsça ve Rumca olmak üzere dile yerleşen kelime ve kullanımlar. Diğeri ise bilimsel, teknolojik ve kültürel gelişmelerle dile yeni giren kelime ve kullanım kalıplarının o üretimleri sağlayan ülkeler tarafından belirleniyor oluşu. Bu konuda buzdolabı, bilgisayar gibi iyi örnekler var. Ancak bu tür reaksiyonlar son zamanlarda pek gösterilemiyor ve küreselleşmenin hızı ile birlikte yeni kelimeler, menşelerinin taklidi olarak dilimize giriyor. Dilin değeri, tarihselliği ve yaşarlığını bilerek Türkçe üretimlerin arttığı ve evrenselleştiği günler dileğiyle, 26 Eylül Türk Dil Bayramı kutlu olsun diyoruz. Kaynaklar: TDK Web sitesi

07.07.2021