29 Mayıs İstanbul’un Fethi: 566 Yıl Geçti

Evet, tam 566 yıl. Hani derler ya, yarım asır diye. Bu bahsettiğimiz yarı binyıldan fazla. Yaklaşık 1000 yıl önce Selçuklu’nun Anadolu’ya girişi sonrasında yalnızca Anadolu coğrafyası değil tüm dünyanın gidişatına etki eden sürecin en önemli dönüm noktasıdır; 29 Mayıs 1453 yani İstanbul’un fethi. İstanbul, her zaman önemli olmuştur. Her dönemde, her medeniyette. Uğruna savaşlar yapılmış ve Osmanlı ile birlikte Latin, Roma ve Bizans İmparatorluklarına başkentlik yapmıştır. 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara olsa da İstanbul halen ülkenin gizli başkenti ve en değerli şehridir. 29 Mayıs 2019 tarihi ise İstanbul’un bu fetih sayesinde Fatih unvanı alan Padişah 2. Mehmet yönetimindeki Osmanlı ordusu tarafından fethedilişinin 566. Yıl dönümü. Dünya tek bir devlet olsaydı, başkenti İstanbul olurdu” demişti Napolyon Bonaparte. İşte, halen değerini ve önemini koruyan, tarih ve kültür zenginliği ile dünya çapında olan ve bugün 16 Milyona yaklaşan bir nüfus taşıyan İstanbul’un fethi ile tarihine ve özelliklerine bir göz atalım.

İstanbul’un Fethi’nin Öyküsü

İstanbul’un Osmanlı tarafından fethi, esasen tarihsel uzun bir arka planı olan ve Türklerin tarihsel stratejisinin bir sonucudur. Bu stratejiyi, Orta Asya’da kurulan Büyük Hun Devleti sonrasındaki hareketliliğe kadar götürmek mümkün. Keza, Büyük Hun Devleti’nin bölünmesi sonrasında Hükümdar Attila önderliğinde kurulan Batı Hun Devleti, Avrupa kıtası yönünde bir harekete sahiptir. Diğer yandan Osmanoğulları’nın bağlı olduğu Oğuzlar da batıya göç halindedir. Selçuklu İmparatorluğu da yönünü Batıya çevirerek Anadolu’ya giriş yapmış ve Bizans’a toprak kaybettirmiştir. Bu ana noktalardan da anlaşılacağı gibi tarihsel arka plan dediğimiz strateji, Türklerin Orta Asya’dan Batıya hareketi ve kurumsal devlet kurma isteğidir. Bu da batının göz bebeği İstanbul’u bu strateji açısından zaten çok öncesinden değerli kılmıştır. [caption id="attachment_9080" align="aligncenter" width="621"] Fatih Sultan Mehmed[/caption] Fetih öncesinde daha yakın vadede ise Osmanlı Devleti kuruluş sürecinde Batı yönlü bir strateji görürüz. Selçuklu İmparatorluğu’nun yıkılması sonrası beyliklerin denetimine geçen Anadolu’da ilerleyen süreçte güçlü beyliklerin hedefleri hep diğer beylikleri kendi egemenliklerine alarak büyümek olurken Söğüt – Domaniç çevresinde kurulan Osmanoğulları Beyliği ise batı yönünde bir hedef belirlemiştir. Hatta, kimi kaynaklara göre Osman Bey, babası Ertuğrul Gazi’nin ölümü sonrasında Şeyh Edebali’nin kendisine Anadolu yönü ile ilgili verdiği telkinlere, benim yönüm “Karanlık Avrupa’dır demiştir. Bu düşüncenin nedeni olarak da Anadolu’daki Türk beylikleri ile savaşın zarar verici olacağı oysa zayıflamış ve iç karışıklıklar yaşayan Bizans’ı güç toplayarak ele geçirince Anadolu’ya hükmetmenin daha kolay olacağı düşüncesi vardır. Osman Bey’in bu stratejisi, Orhan Bey’in Bursa’yı, 1. Murat’ın da Edirne’yi ele geçirmesi ve son olarak Yıldırım Bayezid’in de Anadolu Hisarını yaptırarak İstanbul’u kuşatmasında kendisini gösterir. Bayezid’in Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesi ile zor duruma düşen Osmanlı’nın bu stratejisi kesintiye uğrasa da II. Mehmet ile devam etmiş ve gerçekten de İstanbul’un fethi sonrasında Anadolu’da birlik sağlanabilmiştir.

Fetih Öncesi İstanbul

İstanbul, Büyük Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılması sonrasında önce Roma, sonra da Doğu Roma İmparatorluğu’na başkentlik yapmıştır. 1204-1261 tarihleri arasında Latin İmparatorluğu’nun eline geçen ve yine bu imparatorluğun başkenti olan İstanbul, Konstantinopolis adıyla 1261 tarihinden itibaren Doğu Roma’nın devamı olan Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olmuştur. Bir dönem Fars diyarından İspanya’ya kadar geniş bir coğrafyada hüküm süren Roma İmparatorluğu’ndan geriye yalnızca İstanbul toprağı olan Bizans İmparatorluğu kalmıştır. Ancak, her ne kadar imparatorluğun bu kadar toprağı kalmış olsa da kalan toprak İstanbul, yalnızca imparatorluk için değil Hristiyanlar için de çok önemlidir. Diğer yandan oldukça entelektüel birikimi yüksek, genç bir padişah olan Sultan Mehmed de İstanbul’un değerinin farkındadır. Kendisinden evvel yönetimde yer alan padişahların da birikimini kullanarak fethi ilk hedef halinde önüne koymuştur. Yani, fetihden önce İstanbul, Bizans kontrolünde, Bizans’ın kalan son toprağıdır ve hem kültürel, hem coğrafi hem de sosyolojik açıdan bir hazine değerindedir.

İstanbul’un Fethi Nasıl Oldu?

İstanbul’un fethedilmesi, Padişah 2. Mehmet tarafından ilk hedefti. O dönemde İstanbul dediğimiz Bizans hakimiyetindeki bölge ise bugünkü İstanbul’un merkez sınırlarından daha küçüktü. Tarihi yarımda olarak adlandırılan bölge ile Beyoğlu ve çevresinden ibaretti. Anadolu yakası zaten Osmanlı tarafından kuşatılmıştı ve II. Mehmet, fetih hazırlıkları için 1452 yılının Nisan ayında Anadolu Hisarı karşısına Rumeli Hisarı’nı inşa ettirmeye başladı. Böylece Boğaz trafiğinin kesilmesi ve Boğaz’a hakimiyet hedeflendi. Bu süreçte Bizans tarafından Hisarın inşaatının durdurulması için yollanan elçiler, Padişah tarafından idam ettirildi. 1452 Kasım’ında Boğaz’dan geçmek isteyen bir Venedik gemisi, iki hisardan açılan ateşle batırıldı. Osmanlı’nın niyeti ciddiydi.  Hisarlar sayesinde İstanbul Boğazı’na tam hakimiyet sağlandı. Artık sıra ana kalenin fethi için askeri hazırlıklara gelmişti. Mehmet Han, savaşta kullanılacak topların yapımı emrini verdi. Bir güllesi 550 kilogram olan 8 metre uzunluğunda ve 2,5 metre çevreye sahip olan topların yapım tekniğinin Bizans zindanlarından Osmanlı’nın kaçırdığı Urban isimli bir mühendis tarafından sağlandığı iddia edilir. Bizans tarafından örülmüş güçlü kaleleri yıkacak olan o dönemin tekniğinin üstünde olan bu toplar, fetihte Osmanlı’ya büyük bir üstünlük sağlamıştır. Osmanlı’nın fetih sırasındaki ordusunun asker mevcudiyeti ise tarihsel kaynaklara göre değişmekle birlikte yine bu kaynakların verdiği bilgilere göre ortalama 200.000 kişidir.

Kritik Bölge Haliç

İstanbul, bilindiği üzere boğazın iki yakası ile alt taraftan da Marmara Denizi kıyıları etrafında yerleşiktir. Haliç ise tam Boğaz’ın bitimi ve Marmara Denizi’nin başlangıcında içeri girmiştir. Askeri ve stratejik bir yer olan Haliç’in etrafında ise Bizans’ın merkezi yerleşiktir. Boğaz’a hakim olan ve Marmara açıklarına geçebilen Osmanlı’nın Haliç’e odaklanması gerekir ve bunun karşılığında Bizans devleti de Haliç’in girişini dev zincirlerle kapatır. Haliç’ten Marmara’ya kadar konuşlanan Osmanlı gemilerinin yanında karadan da kuşatma başladı ve bugün Topkapı semtinin isminin geldiği toplar, Bizans kapılarının önüne yerleştirildi. Tam kuşatma sağlandıktan sonra Padişah II.Mehmet, vezir Veli Mahmud Paşa’yı İmparator Konstantin’e şehri teslim etmesi için gönderdi. Ancak Konstantin, şehri korumaya yeminli olduğunu söyleyerek vergi vermeyi teklif etti.  Bu teklifi Mehmet Han kabul etmeyince 1453 yılının Nisan ayında Osmanlı, topçu ateşine başladı.  Kale kapılarında Bizans direnişlerinin yer yer başarılı olması ve Haliç’ten uzak kalmak, fethi uzatıyordu. Mehmet Han, komutanları ve hocaları ile yaptığı toplantıda önerilenlerden ( vergi alma, güç takviyesi) hiç birini uygun bulmayarak 14 yıl önce Venediklilerin yaptığı gemileri karadan yürütme tekniği için Cenevizlilerden de kalaslara sürmek için zeytinyağı yardımı alarak emir verdi. Bugünkü Beşiktaş’tan 3-4 kilometre bir mesafede döşenen kalaslarla 80 parçalık donanma Nisan sonunda bir gecede Haliç’e indirildi ve ardında Haliç’e bir de köprü yapımına başlandı. Artık tüm kritik noktalara konuşlu olan Osmanlı ordusu ve donanması, kanlı ve sert bir savaş sonrasında 29 Mayıs 1453’te İstanbul’u fethetmeyi başardı. İmparator Konstanin, Fatih Sultan Mehmet’e şehrin son kez teslimi teklifinde şu cevabı verir. "Şehri sana teslim etme konusuna gelince, bu ne benim ne de başka birinin yapabileceği bir şeydir. Daha açık konuşmak gerekirse, bunun için hepimizi öldürmen gerekiyor. Bu, senatomuzun oy birliğiyle aldığı karardır. Direneceğiz. Bu uğurda ölmeye de hazırız." İstanbul’da kesin askeri zaferi kazanan Türkler, böylece Attila Han’ın Batı Hun Devleti’ni kurmasıyla başlayan Kavimler Göçü ile başlayan Orta Çağ’ı kapatarak bu kez İstanbul’un Fethi ile Yeni Çağ’ı açar. Osmanlı, İstanbul’a hakim olduktan sonra İstanbul’un kültürel mirasına da sahip çıkmış, Türk – İslam kültürünü şehre inşa ederken eskiyi de koruyarak uluslar arası bir medeniye değeri olan İstanbul’a sahip çıkmıştır. 1477 yılında İstanbul'da yapılan nüfus sayımına göre sonuçlar şu şekildedir: Müslümanlar     9.486 Rum-Ortodoks 3.743 Yahudi  1.647 Ermeni 434 Karamanlı Rumlar 384 Galata halkı 332 Diğer gayrimüslimler 267 Romanlar 31 Yarım binyılın üzerinde bir zamadır Türk devletinin hakimiyetinde olan ve bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin en değerli şehri İstanbul’un fethi kutlu olsun.   Kaynaklar: By Byzantine Constantinople-tr.svg: *Byzantine Constantinople-en.svg: Cplakidasderivative work: InfoCan (talk)derivative work: InfoCan (talk) - Byzantine Constantinople-tr.svg, CC BY-SA 3.0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=10838876

07.07.2021