Bağımsızlık Ateşinin 100. Yılı – 19 Mayıs 2019

İstanbul’dan kalkan Bandırma isimli vapur, Samsun Limanı’na yanaştığından bu güne tam 1 asır geride kaldı. 1 asır önce Samsun’da yakılan ateş, bağımsızlık ateşiydi. 1000 yıl önce Anadolu’ya gelmiş, Anadolu’dan Mezopotamya, Kafkaslardan Balkanlara bir harmanla kurularak, büyüyerek ulus olmuş, millet olmuş bir medeniyetin, bir devletin yok edilmesini hedefleyen emperyalizme karşı atılmış en sert tokadın işaret fişeğiydi 19 Mayıs 1919. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, kendisinin doğum gününü soranlara bundandır ki 19 Mayıs cevabını vermiştir. Tıpkı Gazi Mustafa  Kemal Paşa gibi yüzbinlerce, milyonlarca insan; 100 yıl önce işaret fişeği çakılan mücadele ile yeniden doğmuş ve bugün dünyada muteber, saygın ve tanınan bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini herşeylerini feda ederek atmıştır. Kahramanlık öykülerinden dayanışmaya, tarihi direnişlerden destansı hikayelere kadar Osmanlı döneminden beri birlikte yaşayan Anadolu halkı, omuz omuza vererek Gazi Meclisi ve komutanlarının yönetiminde omuz omuza vererek yurt savunmasını başarmıştır.

Atatürk'ün Samsun'a Çıkışı ve İlk İzlenimleri 

19 Mayıs 1919 bir direnişin, bir itirazın başlangıcıdır. 1. Dünya Savaşı’nın galip devletlerinin yöneticileri tarafından masa başında paylaşılan ve Osmanlı Hükümeti’nin onay verdiği, vatanı parça parça eden Sevr Anlaşması’nı yırtıp atan bir halk mücadelesinin ateşinin yakıldığı tarihtir. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk isimli eserinde o günü şöyle anlatır: “1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüş : Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu topluluk, Birinci Dünya Savaşında yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması (mütarekename) imzalanmış. Büyük Savaşın uzun yılları boyunca, ulus, yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve ülkeyi Genel Savaşa sürükleyenler, kendi yaşamlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar. Padişah ve Halife olan (Saltanat ve halifelik katında oturan) Vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nın'nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş, onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş. Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilâf devletleri, ateşkes anlaşması hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar. Birer uydurma nedenle, İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul'da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep İngilizlerce işgal edilmiş. Antalya ile Konya'da İtalyan birlikleri, Merzifon'la Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her yanda yabancı devletlerin subay ve görevlileri ve özel adamları çalışmakta. Daha sonra, sözümüze başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da İtilâf Devletlerinin uygun bulmasıyla Yunan ordusu İzmir'e çıkarılıyor. Bundan başka, yurdun dört bir bucağında Hıristiyan azınlıklar, gizli, açık, özel istek ve amaçlarının elde edilmesine, devletin bir an önce çökmesine çaba harcıyorlar. Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgeler, İstanbul Rum Patrikliğinde kurulan Mavri Mira Kurulu'nun illerde çeteler kurmak ve yönetmekle, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla uğraştığını doğruladı. Yunan Kızılhaçı, Resmi Göçmenler Komisyonu, Mavri Mira Kurulu'nun çalışmalarını kolaylaştırmaya yardım ediyor. Mavri Mira Kurulu'nca yönetilen Rum okullarının izci örgütleri, yirmi yaşını aşmış gençleri de içine alarak her yerde geliştiriliyor. Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira Kurulu ile düşünce birliği içinde çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tam olarak Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz kıyılarında kurulan ve İstanbul'daki merkeze bağlı Pontus Cemiyeti kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor” Mustafa Kemal Atatürk, bu satırları ile anlattığı tarihte 38 yaşındaydı. Osmanlı ordusunun Yarbay rütbesinde subayıydı. Çanakkale Cephesi’nde başarılar kazanmış, 1. Dünya Savaşı’nda Çanakkale zaferi dışında Trablus, Şam ve Doğu cephelerinde görev almış, askeri taktik ve kumanda yönünden çok mahir, entelektüel birikimi yüksek bir subay olmakla birlikte aynı zamanda yoksul bir aileden gelen bir halk çocuğudur. Mustafa Kemal, yalnızca doğup büyüdüğü Balkanları ya da subay okulu okuduğu İstanbul’u değil tüm coğrafyayı ve halkları iyi tanıyan biriydi. Yaşadığı dönemde nelerin yaşandığını ve hangi aktörlerin ne düşüncede olduğunu anlayan, cesur biriydi. Yukarıda yer alan satırlar, uzun Nutuk eserinin sadece başlangıç bölümü ama üzerinde düşünülecek, tartışılacak ve doğru anlaşılması gereken pek çok yer barındırıyor. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nda bu yıl yani 100. Yılında biraz daha Atatürk’ün 19 Mayıs ve öncesine yakından bakalım.

Atatürk’ü Anma

“Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” Cumhuriyetin kuruluşundan sonra bu sözleri söyleyen Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’un girişinden yer verdiğimiz gözlediği siyasi koşullar ile Osmanlı Devleti’nin geldiği noktayı işaret edercesine “ilelebet payidar” yani sonsuza dek devletin varlığını sürdürmesi hedefini kendisinin bir gün öleceğini de vurgulayarak bir vizyon olarak belirlemiştir. Burada Mustafa Kemal Paşa, devletin kurumsallığının ve ülkede yaşayanların kararı ile iradesinin ülke yöneticilerinden her zaman üstte olması gerekliliğini öne çıkarmıştır. Kişilere, gruplara, ideolojilere, kliklere bağlı olan devletlerin geldiği bitme noktasını doğru okuyan Atatürk, tam da bu anlayışla demokrasi vizyonu koymuş ve “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünü söylemiştir. Nutuk’un son bölümünde yine geleceğe dönük olarak “Türk Gençliği” hitabıyla seslendiği ülkenin gençlerine armağan edilen 19 Mayıs milli bayramında Atatürk’ü Anma kısmının nasıl olması gerektiğini yine kendisinin bir sözünden anlamaya çalışalım: “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.” 1908 yılında İttihat ve Terakki’nin açıkça darbe yapması ile Padişah Abdülhamit’in bu darbe sonrası 2. Meşrutiyeti ilan etmesine, o dönemde ağırlığı olan siyasi çevreler arasında bir tek Mustafa Kemal ve arkadaşları darbe karşıtlığından ötürü açıkça itiraz etmişlerdir. İttihat ve Terakki Fırkası’nın ilk zamanlarında bu partiye dahil olan Mustafa Kemal, daha sonra fikir ayrılıkları yaşayarak ayrılmış ve 1908 yılında yapılan darbeye de tepki göstererek darbecilerin cezalandırılması gerektiği ile ilgili Saray’a mektup yazmıştır. Ne var ki aynı Saray, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra ülkeden kaçan İttihatçıların ardından Osmanlı adına Sevr anlaşmasını kabul ederek imzalamış o zamandan sonra artık Atatürk’ün gözünde yok hükmünde haline gelerek bundan 100 yıl önce bir yurt direnişi örgütlemek üzere Samsun’dan ilk adım atılmıştır. Kurtuluş Savaşı boyunca sürekli olarak bu savaşa olumsuz müdahalede bulunan ve hatta Mustafa Kemal Paşa’yı “Vatan haini” ilan eden Saray yönetiminin sahibi olan Osmanoğlu ailesi de savaşta zaferin kazanılıp yeni devletin kurulması sonrası yurt dışına çıkarılmıştır. 19 Mayıs 2019 tarihinde yani ilk adımın 100. Yılında “Özgürlük ve Bağımsızlık, benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü anıyor, tüm gençlerin bayramını kutluyoruz.

07.07.2021