Depremin 20. Yılında 17 Ağustos ve Bugünün Gerçeği

Türkiye tarihinin en ağır ve acı olayları arasında ilk sıralarda yer alan 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin üzerinden tam 20 yıl geçti. Ortalama 45 saniye süren ve sadece o an değil sonrasında da pek çok alanda hem ülkeyi hem de toplumu olumsuz etkileyen 17 Ağustos depremi, bugün 20 yıl geride kalmış olmasına karşın riskler halen devam ediyor. Bu acı günün 20. Yıl dönümünde o gün yaşananları ve 17 Ağustos depremi bilançosunu hatırlarken bir yandan da deprem gerçeği ile bu gerçek karşısında 20 yıldır neler yapıldığını ve bugünkü durumu gözden geçirelim.

7.4 Şiddetinde Bir Deprem ve Binlerce Can

16 Ağustos 1999 Pazartesi gününü 17 Ağustos Salı gününe bağlayan gece yarısı 03.02’de başlayan sarsıntının merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesiydi. Türkiye'nin demografik, ekonomik ve stratejik açından en önemli bölgesi olan Marmara Bölgesi’nde İstanbul’u da etkileyerek Ankara’ya kadar uzanan bir alanda etkili olan deprem, bu konuda her açıdan son derece hazırlıksız yakalanılan bir halde büyük kayıplar ve acılar yaşattı. 17 Ağustos depreminin bilançosu, resmi verilere göre 17 bin 840 ölü, 23 bin 781 kişi yaralı ve 505 sakat insan olarak kayıtlara geçti. Bu resmi verilere elbette kayıplar da eklenmeli. Bu verilere göre 40 binin üzerinde insanın doğrudan 500 bine yakın insanın dolayı etkilendiği bu acı afet sonrasında ülkenin politik ve ekonomik iklimi de önemli ölçüde zarar gördü. Arama – kurtarma faaliyetleri, ulusal ve uluslararası dayanışma ile toplanan yardım ve bağışlar, 2000'li yıllardan itibaren başlatılan yeni konutların yapımı ile bu süreçte insanların geçici ikameti için inşa edilen prefabrik binalar, deprem konusunda akademik çalışmalar ve açıklamalar, sıkça konuşulan ve karşılaşılan öğeler oldu. Kuzey Anadolu Fay Hattı gibi önemli fay koridorlarında olan Türkiye coğrafyasında yaşayan insanların depremle yaşamaya alışması ve buna bağlı olarak gerekli önlemleri her açıdan alması gerektiği vurgulandı. Tüm bunların ve yaşanan acıların devamında neler yapıldı ve bugün hangi noktadayız?

Bir Sonraki Deprem Ne Zaman?

Deprem, yer kabuğunun bir gerçeği. Bundan kaçış yok ve insanlık, üzerinde binlerce yıldır medeniyetler kurduğu bu yerde, tıpkı doğaya hükmetme ve onu kabul etme geleneğinin bir parçası olarak bu gerçeği de kabul etmek zorunda.  Günümüzün bilimsel anlamda geldiği teknolojik noktada ise depremin gerçekleşmesinden makul bir süre önce kesin tahmini mümkün değil. Ancak bunun yerine jeologlar, sismik araştırmalar ve ölçümlerle fay hatlarında var olan enerji birikimlerini tespit edebiliyor. Bu tespitlerle birlikte önceki dönem yaşanan kırılmaların istatistiklerini de hesaba katarak uzun vadeli öngörülerine göre uyarılar yapabiliyor. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasında da İstanbul’un merkez olma ihtimalinin olduğu bir başka depremin gerçekleşeceğine dair tahminler yapılıyor. Aradan geçen 20 yıl içerisinde önce 12 Kasım 1999’da Düzce ve sonrasında yine büyük acılar yaşatan Van depremi yaşandı. Ancak bu depremler, beklentinin olduğu İstanbul depremi ile ilişkili kırılmalar değildi. Dolayısıyla bir sonraki deprem ne zaman? Sorusunun yanıtı kesin bir tarih olarak yalnızca Türkiye’de değil dünyanın hiçbir yerinde verilemezken bilimsel öngörü ve uyarılar, Türkiye halkının ve devletinin olası bir depreme karşı her açıdan, ciddi, sorumlu ve bilinçli bir hazırlığa sahip olması gerekliliğini ortaya koyuyor. Peki, bu hazırlık nasıl olacak ya da olmalı? Öncelikle İstanbul özelinde konuyu ele aldığımızda Türkiye'nin başkenti olmamasına rağmen deyim yerindeyse tüm konu başlıklarında kalbi olan ve 16 Milyon kişinin yaşadığı bir şehirden söz ediyoruz. Ortalama bir şehir boyutlarını çoktan aşmış, dünyadaki pek çok ülkeden daha fazla nüfusa sahip olan ve ülke ekonomisinin kalbinin attığı İstanbul’da hiçbir zaman olmamasını umduğumuz, 17 Ağustos depremi ölçeğinde yani 7 ve üstü Richter ölçeği şiddetinde bir deprem olursa neler olabilir? Böyle bir durumun yalnızca İstanbul ve İstanbul’da yaşayanları değil tüm ülkeyi aynı şiddette etkileyeceği aşikar. Şimdi depreme hazırlıklı olmanın boyutlarına bakalım.

Depreme Karşı Hazırlık Nasıl Olmalı?

İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin pek çok yerinde uzun zamandır “Kentsel Dönüşüm” çalışmaları devam ediyor. Eski ve ömrü geçmiş binalardan yapımı zamanında eksikleri olan binalara, hasarlı ya da kaçak binalardan şehir planlaması yönünden büyük sıkıntıları olan semtlerin tamamına kadar özellikle son 5 yıldır, büyük bir kentsel dönüşüm hamlesi yapıldı ve bu binaların yerini yeni yapılar aldı. Bu durum da deprem olasılığına karşı “Depreme dayanıklı bina” şeklinde önemli bir hamle olarak kabul ediliyor. Elbette bu doğru. İnsanların oturdukları binaları yenilemesi ve 17 Ağustos Depremi sonrasında yenilenen Deprem Yönetmeliği, Yapı Denetim Koşulları ve Yapı Yönetmeliği’ne uygun binalarda oturmaları doğru bir davranış ancak yeterli değil. Depreme karşı alınacak tedbirlerde hem bireysel hem de toplumsal olarak eğitim, bilinç ve bilgiye de ihtiyaç var. Deprem olması durumunda oluşan yerde hiçbir hasar olmasa bile insanların hem deprem süresince hem de deprem sonrasında nasıl davranacaklarından devlet ve özel sektörün hizmetlerini nasıl sunacaklarına ve her iki tarafın da bunlarla ilgili birbirlerini haberdar etmesine kadar bütünlüklü bir çalışmaya ihtiyaç var. Öncelikle deprem esnasında evde oturanların depremin en kötü şekilde sonuçlanacağı var sayımı ile bir hareket planı oluşturmaları ve hatta bunun provasını yani tatbikatını yapmaları gerekir. Hangimiz, deprem anında hangi odanın neresine sığınacağımızı, olası kaçış planımızı, binanın yıkılması ancak hayatta kalma anında nasıl davranacağımızı biliyoruz? Devlet ve özel sektörün hayati temel hizmetlerine nasıl ulaşacağımızı, toplanma alanlarımızı biliyor muyuz? Evimizde belli periyotlarda yenilediğimiz bir deprem çantamız var mı? Eşyalarımızı depremi gözeterek mi yerleştirdik? Binamızın yapı analizi hakkında bilgimiz var mı? Ve tüm bunlar hakkında eğitim aldık mı, komşularımız ve mahallelimizin bunları bildiğini biliyor muyuz? İşin bireysel boyutu böyle olmakla birlikte soruların içeriğinden de anlayacağınız gibi depreme karşı bireysel hazırlık içinde ve beraberinde devlet – toplum düzleminde daha büyük bir hazırlığın gereksinimi söz konusu. Devletin en yüksek katmandan en kılcal temsiline kadar bir önceki paragrafta sorduğumuz soruların konuları hakkında zorunlu ve periyodik eğitimler vermesi, sokak – mahalle bazında tatbikatlar yapması ve elbette tüm bu eğitim ve tatbikatların karşılığı olan planlamalara da sahip olarak her kesimi her düzeyde bilgilendirmesi ve denetlemesi gerekir. Dürüst olmak gerekirse her açıdan böyle bir hazırlık ve planlamaya sahip değiliz. Büyük acılara sebep olan 17 Ağustos 1999 depreminin 20. Yıl dönümünde önce kendimizden başlayarak hazırlık ve bilinçlenme çalışmalarımızı bir kez daha gözden geçirmeli, devamında da yukarıya doğru ihtiyaçları talep eden olmalıyız. Marmara depreminin yıl dönümünde tekrar böyle acıların yaşanmaması dileğiyle bundan 20 yıl önce yaşamını yitirenleri anıyor, “Deprem öldürmez, Bina öldürür.” sözünü hatırlatarak herkesin bu konuda bilinçlenmesini umuyoruz.

07.07.2021