Kıraathane Kültürü ve Kahvehaneler

Türkiye son dönemde, Millet Kıraathaneleri gündemiyle de birlikte kıraathane ve kahvehane kavramlarını daha sık tartışmaya başladı. 2000’li yılların ortalarından itibaren batı kaynaklı kahve dükkanlarının Türkiye’ye gelmesi ve devamında bu tarzda dünya kahveleri konsepti kullanan yerel ve ulusal kahvecilerin artmasıyla zaten ülkenin yeniden tariflenmeye başlanan bir kahve gündemi vardı. Bu topraklarda ortaya çıkmış Türk Kahvesi gerçeğinin yanı sıra Kıraathane – Kahvehane bağlamında konuya detaylı olarak bakmakta fayda var. Kahvenin tarihçesi nasıldır? Kahvehane ve kıraathane ne demektir, aralarındaki farklar nelerdir? Hem yakın gündem hem de gün güne artan kahve tüketimini de göz önüne alarak, Osmanlı’dan günümüze kahvehane ve kıraathane kültürü yolculuğuna çıkmak istedik.

Kahvenin Tarihçesi

Daha önce bu sayfalarda detaylı bir şekilde yer verdiğimiz “Her Yönüyle Türk Kahvesi” yazımızda da kahvenin tarihçesine değinmiştik. Kısaca yeniden özetlemek gerekirse kahvenin gerçekten de dünyaya yayılması Osmanlı İmparatorluğu sayesinde olmuştur. Bir yere oturup da kahve siparişi verildiğinde o sipariş gecikirse eskilerin söylediği “Kahve Yemen’den geliyor galiba” lafının da gerçekliği vardır. Osmanlı’nın Arap yarımadasında hüküm sürdüğü dönemde, 16. Yüzyılda Yemen Valisi olan Özdemir Paşa vasıtasıyla İstanbul’a gelen kahve, o zaman dünyanın en önemli ticaret merkezi olan İstanbul üzerinde tüm dünyaya yayılmıştır. Özdemir Paşa’nın keşfinden önce ise 14. Yüzyılda Afrika’nın şimdiki adı Etiyopya olan Habeşistan ülkesinden Yemen’e geldiği ve Arap halkının kahveyi çeşitli pişirme yöntemleriyle içtiği bilgisi de kaynaklarda tahmin edilir. Kahvenin isminin Etiyopya’nın Kaffa isimli limanından gelmesiyle Arapça “ Ayık tutan” anlamına gelen bir kökten gelmesi şeklinde iki ayrı görüş vardır. Türk kahvesinin farkı ise Yemen’den gelen çekirdeklerin kavrulması ve çekilmesinin yanı sıra pişiriliş tarzından gelmektedir. Bu süreçleri de yine Türk Kahvesi yazımızda bulabilirsiniz.

Kahvehane Kültürü

Hane kelimesi bilindiği üzere ev anlamına gelir ve Türkçede sürekli olarak yeni bir kelimenin ortaya çıkmasını sağlayan bir ek görevi de görür. Kahve evi anlamına gelen kahvehanenin bir kültür halini alması ve kıraathaneye evrimini yapıp günümüze kadar hem modern hem geleneksel olarak gelmesine sebep olan etki için kahvenin kendisi denilebilir. Kahve, ilk olarak Yemen’de ortaya çıktığında bunu içmeye başlayan Arapların bir araya gelerek sohbet ettikleri mekanlar oluşturdukları gözlenmiş. Hatta bu toplantıların o dönem Memlük yönetimini rahatsız ettiği ve takibe alındığı ancak daha sonra Mısır’daki merkezden izin çıktığı ve Kahire’de de kahvenin yaygınlaşarak insanların kendi bölgelerinde bir sosyalleşme sebebi olduğu görülmüş. Kahvenin İstanbul’a gelmesinin ardından da ilk kahveci, ticaretin nabzının attığı Tahtakale’de açılmış. Bu şekilde esnaf erbabının da bir araya gelerek dinlendiği, daha sık sohbet ettiği bir mekan yaratılmış. “Bir fincan kahvenin bile kırk yıl hatırı vardır” sözünden de anlaşılacağı gibi kahvenin kendisinin bir sosyalleşme ve muhabbet aracı olmasının etkisi kahvehane kültürünü doğuran etkidir. Tahtakale’de ilk açılan kahvehane insanların uğrak yeri olmaya başlayınca İstanbul’un çeşitli semtlerinde zaman içinde irili ufaklı kahvehaneler açılmaya başlar. O zamana kadar dergahlar, camiler, meydanlar ve evler dışında bir sosyalleşme alanı olarak ortaya çıkan ilk mekan olan kahvehanelere elbette erkekler gider. Gün içinde sohbetin artması, memleket ve dünya meselelerin konuşulmaya başlanması ile kozmopolit bir şehir olan İstanbul’da kahvehanelerin bir kültür haline gelmesi de çok hızlı olur. Kahvenin bir iddiaya göre Osmanlı tebaası olan bir Yahudi tüccar tarafından Avrupa’ya bir Ermeni tüccar tarafından da İngiltere’ye taşınması ile Avrupa halkının da kahveyi öğrenmesini düşünürsek modern zamanların “cafe” sinin de atasının kahvehaneler olduğunu söyleyebiliriz.  Kahvehaneler, Osmanlı’da günün sosyal hayatı içinde yaşayan bir organizma halini alırken mesleki ve sınıfsal anlamda da ayrılmaya başlar. Tulumbacılar kahvesi, balıkçılar kahvesi, Yeniçeri kahvesi, esnaf kahvesi gibi isimler alan mekanlar, bu sayede bir nevi aynı meslekten insanların iç örgütlenmesini yaratan mekanlar olmaya başlamış, hatta meddah gösterilerinin de yapılmaya başlandığı bir eğlence ortamı da oluşmuştur. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde 16. Yüzyılda İstanbul’da Meddah gösterilerinin çıkışının kahvehanelerde olduğunu anlatan “Perdeden Sahneye Geleneksel Türk Tiyatrosu yazımızı ayrıca inceleyebilirsiniz. Kahvehanelerin böylesine önemli bir sosyalleşme mekanı olması ve haliyle ülke yönetiminin de eleştirildiği fikir toplantılarının da yapılması, Saray yönetiminin dikkatini çekmeye başlar. Osmanlı Sarayı’nda da ilk günden beri çok büyük talep gören kahvenin, halkta kahvehane kültürü ile karşılık bulması sonrası kahvehaneler kapatılmaya başlanır. Ancak insanlar artık alışmıştır. Bir süre Osmanlı yönetimi ile halk arasında kahvehane kovalamacası yaşanır. Kimi zaman serbest bırakılan kahvehaneler kimi zaman bir ihbar üzerine yeniden kapatılabilir. Kahvehanelerin kapatılması yönünden en etkili olmuş padişah ise 4. Murat’tır. Kendisinden önceki padişah olan Genç Osman( 2. Osman)’ın katledilmesinin bir Yeniçeri Kahvesi’nde planlandığını bilen 4.Murat, Cibali’de çıkan bir yangından kahvehaneleri sorumlu tutar ve bu mekanları yasaklar. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi mesleki ve sınıfsal örgütlenme yerleri haline gelen kahvehanelerle bir süre sonra Saray yönetiminin arası bozulmuştur.  

Kıraathane Ne Demek? Kıraathane Nasıl Oluştu?

Kıraat, okuma anlamına geliyor. Kıraathane de haliyle okuma evi. Bugün hala eskiden kalma kahvehanelerin kapılarında “Kıraathane” yazdığını görürsünüz. Kahvehanelerin kıraathaneye dönüşümünün kökeni ise Kanuni Sultan Süleyman dönemine rastlıyor. Kanuni, kahvehanelerin kapatılması meselesinin  çözüm olmayacağını anlayınca halkın okumaktan keyif alabileceği yazıların, hikayelerin yazılarak bu mekanlara dağıtılmasını emreder. Kahvehanelerin sohbet ve eğlence mekanından sohbet ve okuma mekanına geçişi de böyle başlar. Kıraathane ismi ise Osmanlı’nın son dönemlerinde yerleşmeye başlar.  Matbaanın da Osmanlı’ya girmesi ile birlikte basılan gazete ve dergilerin okunduğu yer olmaya başlayan kahvehaneler, kıraathane ismi ile bütünleşmiştir. 

Günümüzde Kahvehane ve Kıraathane Kültürü

Modern zaman Türkiye’sinde kısaca kahve diye anılan kahvehane ya da kıraathanelerde en çok çay içilir. Kahvenin Osmanlı’ya girişi 1500’lü yıllar olurken çayın girişi 1800’lü yılların sonu, Türkiye’de üretimi ise 1950’li yılları bulmuştur. Çayın Tarihi'ne bu yazıdan ulaşabilirsiniz. Bu nedenle kahve, çaya göre çok daha eski olup mekana ismini vermiş ancak hızlı tüketimi ve daha ucuz olması nedeniyle çay, kahveye baskın gelmiştir. Günümüzde halen mahalle kahvelerinin varlığı ve mahallenin eskilerinin buraları halen mesken tutuyor olması, kültürel açıdan büyük bir zenginliği ve güçlülüğe işaret eder. Ancak yeni dönem kahveci dükkanları ile cafelerinin yüksek miktarda açılması ve yeni jenerasyonun kahveleri değil bu mekanları tercih ediyor olması, önümüzdeki yüzyılda bu kültürün azalması ve yok olması konusunda da bir ihtimal yaratmaktadır. Yine de metropollerin mahallelerinde ve Anadolu’da kahvehane kültürünün güçlü bir şekilde devam edeceği de öngörülebilir.  Öte yandan kahvelerin kıraathane isminden hareketle, hükümetin okuma  evi amaçlı olarak tasarladığı ve çay ile kahvenin ücretsiz olacağı “Millet Kıraathaneleri” projesi de, bu sürece yeni bir açı yaratabilir. Kahvehane ve kıraathane kültürü, 1500’lü yıllardan bu yana yarım bin yıllık önemli bir toplumsal mirastır. Bugün pişirme tarzı ve kalitesi ile dünyanın en değerli kahve türlerinden olan Türk kahvesi ve yine dünyanın en değerli çaylarından Karadeniz Çayı’nın içildiği kahvehaneler, sohbetin ve hayatın paylaşıldığı bir retro-modern mekanlardır.

02.07.2021