Uluslararası Barış içinde Birlikte Yaşama Günü - 16 Mayıs

8 Aralık 2017 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından alınan kararla 16 Mayıs tarihi, Uluslararası Barış İçinde Birlikte Yaşama Günü olarak kabul edilmiştir. Bugün yani 16 Mayıs 2019 tarihi de bu aslında herkes için hayati önem taşıyan barış konusunda yapılacak kutlama ve farkındalık çalışmalarının resmen 2. Yılı oluyor. İnsanlık tarihinde Savaş ve Barış meselesi, başlangıçtan günümüze bir tarihselliğe uzanan, sürekli tartışılan ve sürekli gündemde olan bir ikilik. Savaş hali maddi, psikolojik, ekonomik hangi tarzı olursa olsun topluma ve dolayısıyla bireye her zaman kaybettiren her zaman zarar veren bir durumdur. Uluslararası Barış içinde birlikte yaşama günü, barışı insan hayatında en küçükten en büyük tüm durumlar için bir ilke haline getirmeyi hedefliyor. Barışçıl bir yaklaşım ile savaşçı, kavgacı anlayış arasındaki fark, yalnızca bir durum için değil insan hayatının tümünde söz konusu olmalıdır. Barış içinde birlikte yaşam gününden barışın her daim kazanan olması umuduyla bu değerli günü kutlarken barış ve zıddı olan savaşın ne anlama geldiğini insanlık tarihi ile doğaya bakarak anlamaya çalışalım.

Barış Ne Demektir? Savaş Koşulları Nasıl Oluşur?

Bir kavramın anlamı için bir referans noktasına ihtiyaç vardır. Barış ve Savaş gibi ikiliklerde ise birbirlerinin “değili” durumu söz konusu olduğu için birinin anlamını diğerin varlığı ya da yokluğu ile ölçmemiz gerekir. Dolayısıyla barış kavramından söz etmek ancak savaşın doğru tanımı ile mümkündür. Savaşı ise en geniş anlamı ile ihtilaf yani anlaşmazlık durumunda ortaya çıkan çatışma hali olarak tanımlayabiliriz. Bu durum iki kişinin anlaşmazlığından milyonlarca kişiyi temsil eden devletlerin arasındaki kanlı savaşlara kadar düşünülebilir. Bu çatışma halinde ise kullanılan dil ile yaklaşım belirleyicidir. Silahlı savaş dahil tüm maddi ve manevi çatışmaların tarafların her ikisine de zarar verdiği unutulmamalıdır. Dolayısıyla, bir tarafın diğerini yok etmesi, ortadan kaldırması maksadıyla girişilen tüm çatışmalarda tarih boyunca net bir kazanan olmadığı, bir taraf ortadan kaldırılmış olsa bile bu anlamda kazanan tarafın devam eden süreçte bundan zarar ya da sağlayabileceği yarardan yoksunluk yaşadığı görülmüştür. Bu nedenle barışma, barış içinde yaşama; savaş ve çatışma koşullarının ya da varlığının devamında konuşulabilecek ve ancak bu koşulların ortadan kaldırılması ile mümkün olabilecek bir durumdur. Barışın sağlanmasına giden bu yolda ise barışma isteği ve barış dilinin kullanılması elzemdir. Savaşların tarihine bakıldığında ise insanların avcı-toplayıcı dönemde vahşi yaşadıkları ve tıpkı hayvanların savan temelli hayatı gibi hayatta kalmak için birey-kabile mantığında savunma – saldırı halinde savaştığı görülür. Sonraki dönemde başlayan tarım toplumu ile insanlar bu kez yerleşik hayata geçmeye başlamış ve topraklarını belirleyerek, arazilerinin sınırları ve kullanımları üzerinden çatışmaya başlamışlardır. Devam eden süreçte bu kez çok kalabalık ailelerin oluşumu ile toprak nedeni ile başlayan kavgalara tüm aileler birlikte girmeye başlamışlar ve bir ailenin diğerini tamamen ortadan kaldırmaya dönük bu savaşlarda kazanan taraf olsa bilse kayıplar çok büyük olduğundan onlar da savaş sonrası yaşamlarını idame ettirmekte zorlanıyorlardı. Bu sorunu çözmek için bu büyük aileler, savaşlar için kendilerinden eğitimli ve ücretli temsili savaşçılar yetiştirmeye başladılar. Böylece savaş kaybedilse bile aile yine hayatta kalacaktı. İşte askerlik ve ordu kavramları böyle doğdu. Savaş ve çatışma halinde meşru müdafaa diye adlandırılan yurt/ alan / hak savunması dışındaki durumlar her zaman cinayet anlamı taşır. Bunu Türkiye Cumhuriyeti kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk de bu şekilde vurgulamıştır. Bugün dünyanın genelinde belki 1. Ve 2. Dünya savaşında olduğu gibi egemen devletlerin açık cephe savaşları söz konusu değildir ama süreçsel anlamda o savaşların yarattığı ölümler, yaralanma ve sakat kalmalarla psikolojik ve maddi zararlara denk düşecek iç savaşlar, terör saldırıları, lokal çatışmalar ve tüm bunlarda pay sahibi olup kontrol eden devletler vardır. 20. Yüzyılın savaş anlayışı, 21. Yüzyılda başka bir forma dönmüş, bir de bunlara siber ve ekonomik savaşlar eklenmiştir. Tüm savaş ve çatışma hallerinin dünya üzerinde yaşayan herkese en küçük bir miktar dahi olsa zarar verdiği unutulmamalı ve barışın sağlanması adına her türlü iyi niyetli çalışma, öncelikle insanın kendisi adına desteklenmelidir. Savaşın nerede, nasıl ve neden olduğu tanımı doğru yapılmadığında ise barış isteği ve çalışması yetersiz kalabilir. Dolayısıyla savaşsızlık hali anlamına gelen barış için herkes için ve herkesle bir yaşam biçimi olarak ele alınmalıdır. 16 Mayıs, Uluslararası Barış İçinde Birlikte Yaşama Günü olarak BM tarafından ilan edilmiştir. Bu özel günün tarifinde kullanılan birlikte yaşama kavramı ise günümüzde barışın sağlanması için en önemli noktadır. Keza, artan nüfus ve azalan kaynaklarla kentlileşen insanların birlikte yaşam için kapsayıcı ve gerçekçi tariflere ihtiyacı vardır. Burada ekonomik taraf, ilk ve en önemli noktadır. Ekonomi konusu, her daim insanın hayatını belirleyen en temel şey olduğu için barışın şartı olan birlikte yaşamı kurmak için de sosyal paylaşım ile ekonomik adalet öne çıkmalıdır. Bir diğer konu ise farklılıklardır. Bu anlamda bireysel hür irade tercihlerinden inançlara, yaşam biçiminden doğuştan gelen özelliklere kadar ortaya çıkan sonsuz biçimli farklılıklar, tüm düzlemlerde bir çatışma nedeni değil zenginlik olarak algılanmalı, eş yaklaşımlarla bu farklılıkların çatışma nedeni olma ihtimali ortadan kaldırılarak ilerleme, öğrenme, güçlenme vesilesi haline getirilmelidir. Dayatma, zor kullanma, reddetme yaklaşımları ise hem ekonomik eşitsizlik hem de her türlü farklılığı bir çatışma nedeni haline getirerek kötü niyetli, savaşı körükleyen düşünceleri güçlendirir. İnsanlık tarihi, soykırımların yaşandığı, kent merkezlerinin bombalandığı, insanların hayatlarının tüketildiği 2. Dünya Savaşı gibi çok acılar yaşamış ve bu acılar, sonrasında hem birey hem toplum bazında telafisi mümkün olmayan travmalara sebebiyet verirken günümüzde halen devam eden pek çok çatışmanın temeli olacak aktarımlar sağlamıştır.

Barış içinde Birlikte Yaşamak

Hepimiz bu dünyanın ve evrenin bir parçasıyız. İnsanız. Öncelikle bu dünyayı birlikte paylaştığımız diğer canlıların haklarını gözeterek devamında birbirimizin varlığına saygı göstererek günümüzün bilgi birikimi ve teknolojik olanakları barış içinde yaşamak mümkün. Farklılıkların zenginlik olduğu, birinin diğerinden üstün olmadığı ve temel insan haklarına duyarlı bir şekilde yaşamak, öncelikle kendi güvenliğimiz için değerlidir. Barışmak ve kardeşçe yaşamak için yapılan her şeyin daha da artması dileğiyle 16 Mayıs Uluslararası Barış içinde Birlikte Yaşama günü kutlu olsun.

07.07.2021