Kibyratis/Kibyra (Phrygia) Antik Kenti / Likya Birliği / Antalya

Kibyra Antik Kenti Gölhisar İlçesinin Horzum Köyünde birbirinden derin yarlarla ayrılan hâkim üç tepelik üzerinde yer almaktadır. Oldukça büyük bir yerleşim alanına sahip olan kenttin tepelikleri teraslandığından ve yapılar birbirine simetrik düzenlendiğinden hiçbir yapının manzarasını diğeri kesmemektedir.

Deniz seviyesinden 900-1350 metre yükseklikler arasında kurulan kent, günümüzde Akdeniz, Kıyı-İç Ege ve İç Anadolu Bölgeleri’ni birbirine bağlayan karayollarının birleşme noktasında yer alan Gölhisar, bu konumuyla; Burdur’a 108 km, Antalya’ya 140 km, Denizli’ye 100 km ve Muğla ili Fethiye ilçesine 105 km mesafede, bu dört kentin kesişme bölgesini oluşturduğundan, turistik açıdan her ilimizden yapılabilecek günübirlik turlarla görülebilecek mesafededir.

Göl ve ova manzarası konumundaki bu özel antik kente girerken sizi solda muhteşem bir anıt kapı karşılar. 2006 yılından başlayıp günümüze kadar süregelen kazılar gün yüzüne çıktıkça; Antik Çağ Anadolu’sunun 12-13 bin kişi kapasitesine ve en görkemli stadyumuna sahip olan kentte geç dönem yerleşim karakterinin; mimari, sosyal, kültürel, dinsel ve sanatsal yönleriyle ortaya çıkması, insanlık tarihi ve bölgenin turistik değerleri bakımından çok önemli değerlerdir.

Bu kazılarda ortaya çıkartılan bazilika, yukarı ve aşağı agora, hamam, gymnasion, tiyatro, meclis binası, planlı anıt mezar, hamam, yuvarlak kuleli tak, suyolları ile bir kentte olması gereken her türlü kamusal ve sosyal yapılar kentin kimliğini ortaya koymuştur. Son derece savaşçı bir halk olduğu anlaşılan Kibyralıların Anadolu’yu birbirine bağlayan yolların kavşağındaki konumu ile coğrafik yapısı ve iklimi ile şehirleri; tarım (özellikle hububat), hayvan yetiştiriciliği (hörgüçlü boğa, at, koyun, keçi), yaban avcılığı (yaban domuzu, Anadolu parsı), karaçam, sedir ve ardıç türündeki orman kaynakları bakımından bereketliydi.

Kibyra Antik Kenti Dericilik, Çölekçilik ve At Yetiştiriciliğinde de Oldukça Ünlüydü

Demir işçiliği yönlerinden zengin ve ünlü olan kentin, dericilik, çömlekçilik ve at yetiştiriciliğinde de oldukça ünlü olduğu, özellikle Roma İmparatorluk Dönemi’nde daha da varsıllaşmasında başlıca etkenlerden olmuştur.

“Kentin tüm kamu yapılarının içerisinde yer aldığı bu merkez yerleşim alanından itibaren, 1600 metreye kadar yükselen bu tepeler, bu yükseklikte antikçağda kente tatlı su sağlayan kaynakların bulunduğu ve bugün mesire alanı olarak kullanılan Böğrüdelik, Kocayayla ve Armutlu Yaylası düzlüklerine ulaşırlar. Tatlı su kaynakları ve düzlüklerindeki meralarıyla zengin olan, adeta antik teraslar halinde yükselerek Akdağlar’ın doğu eteklerine yaslanan bu yüksek yaylalar, aynı zamanda antikçağda at yetiştiriciliği ve hayvancılık yapılan, ormanlarından kereste sağlanan, uygun kayalıkları antik taş ocakları olarak kullanılan, kent ekonomisi açısından oldukça önemli alanlardır.”[1]

 

Kibyra Antik Kenti Helenistik Dönemde Kibyratis Olarak Bilinmektedir

Kentin konumlandığı Gölhisar Ovası ve kentin yakın çevresi Geç Neolithik ve Kalkolithik Çağ’dan başlayan ve Tunç Çağ boyunca süreklilik arz eden höyüklerle Erken Demirçağ’dan başlayan göl kıyısı yerleşimlerine ve Kibyra’nın erken yerleşimine (Göl Adası ve Uylupınar Erken Kibyra yerleşimi) ev sahipliğiyle arkeolojik açıdan önem arz etmektedir. MÖ VI. yüzyıl ve olasılıkla daha da erken dönemlerde bölgenin, burada yaşayan etnik kimliği vurgulayan Kaballardan köklenen, Kabalia ya da Kabalis olarak adlandırıldığını[2] , Hellenistik Dönem’den başlayarak Roma İmparatorluk Dönemi’nde ise Kibyra’nın askeri ve ekonomik gücüyle öne çıkan en önemli kent olduğunu ve böylece artık bölgenin Kibyratis olarak tanındığını söyleyebiliriz.[3]

Kibyra Antik Kenti İçin Herodotos ve Strabon Bizlere Nasıl Bir Bilgi Veriyor?

Antik kaynaklarda bölge yerleşimleri veya halkları hakkında en erken ve görece en kapsamlı bilgileri Herodotos[4] ve Strabon[5] vermişlerdir. Herodotos, Kabalia’nın Pers egemenliği döneminde Sardes Satraplığı’na bağlı olduğunu, bölgede Maionia’da oturup, Lasonialı olarak adlandırılan Kabalların bulunduğunu aktarmaktadır.[6] Antik yazarlardan Strabon’un anlatımları ve bölgedeki arkeolojik verilerin değerlendirilmesi sonucunda, olasılıkla MÖ geç V. ya da IV. yüzyıl aralığındaki belirgin olmayan bir tarihte, bölgeye Termessos civarından ya da Milyas’tan Solym dilini konuşan Pisidya kökenli halkların göç ettiği ve yerli halkla birlikte Kibyra adı altında yeni bir yerleşim kurulduğunu söyleyebiliriz.

Strabon’un bölge ile ilgili anlatımlarında (XIII. 4.16); “…Kabalialıların Solymoslular olduğu söylenir…” ifadesi de bunu işaret etmektedir. Bölgeye yeni gelenlerin daha aktif oldukları bu dönemde Kibyra’nın, çevresi yaklaşık 100 stadia (17.6–19 km arası) olan, iyi tahkim edilmiş, korunaklı büyük bir kent olarak kurulduğunu yine Strabon’dan (XIII. 4. 16-17) öğreniyoruz. Aynı kaynakta, demir işçiliğiyle ünlü olan Kibyra’da[7] Eski Anadolu sakinleri olan Luvilerin dili olan Lidce, Küçük Asya’da Likya halkının kullandığı Anadolu dillerinden Solymce, Pisidce ve Hellence olmak üzere dört farklı dilin konuşulduğu, kazılarda ele geçirilen metallerdeki yazılardan anlaşılmaktadır.

Bugüne değin ortaya çıkarılan ya da ele geçen arkeolojik veriler, mimari peyzajı bakımından, kentin kamu yapılarıyla donatılmış bir polis niteliğine ancak M.Ö. II. yüzyılda kavuştuğunu göstermektedir. İlk Roma imparatoru Augustus Dönemi’nden itibaren, Asya Eyaleti’ndeki kentler conventus adı verilen dokuz yargı bölgesine ayrılmıştır.[8]

Her bölgenin önde gelen önemli kentleri bu yargı bölgelerine merkezlik yapmışlardır. Kibyra, özellikle Ege Bölgesi’nin iç kesimlerindeki antik kentleri içine alan conventus’un merkezi olmuştur. Laodikeia, Hierapolis, Kolossai, Adada ve Sebastopolis gibi önemli kentlerin dâhil olduğu ve yirmi beş kentin bir araya getirilmesiyle oluşturulan Kibyra Conventus’unun en önemli özelliği, Asya Eyaleti’nde yetki alanı en geniş yargı merkezi olarak belirlenmiş olmasıdır.[9]

Kibyra Antik Kenti Amfitiyatroso 3600 Yaşında

Kibyra Antik Kenti deyince akıllarımızdan asla çıkartmamamız gereken birçok değere sahiptir. Bunlardan biri de 3600 kişilik olan Tiyatro’nun/Odeon’undur.[10] Antik Çağ Dönemdeki Anadolu zenginliklerinin en görkemli eserlerini Kiybra Antik Kenti çok güzel özetlemiştir. 2011 yılında yapılan kazı çalışmalarında kent hakkında önmeli bilgilere rastlanmıştır. Meclis Binası/orkestranın tam merkezinde kırmızı, yeşil ve beyaz mermerden yapılmış, saçları yılanlardan oluşan ve bir bakışıyla insanları taşa çevirdiğine inanılan Medusa’yı tasvir eden çok değerli bir mozaiğe rastlanmıştır. 540 m2 alanı kaplayan, 2000 yıllık mozaik, Anadolu’da en sağlam ve en büyük mozaik alanı olma özelliğine sahiptir. Mitolojik koruyucu bir figür olan Medusa, Roma İmparatorluğu Dönemi’nde özellikle mezar yapılarında kullanılıyordu. Daha ileriki zamanlarda ise Medusa'nın dekoratif olarak kullanıldığına şahit oluyoruz. İşte bu bakımdan Kiybra Antik Kenti'nin tiyatrosunun hem de sahnesinin ortasında olması, bu bakımdan değer kazanmaktadır.  Mitolojiye göre çok güzel ölümlü bir kız olan Medusa tanrılarca cezalandırılınca çirkinleştirilmiş, kafasından yılanlar çıkan bir yaratığa dönüştürülmüştür. Medusa, kendisine bakan kötü niyetli kişileri bakışlarıyla taşa çevirebilen koruyucu bir figür olarak, Anadolu’da aynı şekilde koruyucu bir figür olarak bilinen nazar boncuğu ile eş değerde bir inanç bütünlüğü olduğunu söyleyebiliriz.

Kibyra Antik Kenti’nde M.S. 417 yılında yaşanan bir deprem felaketi sonrasında kentin mimari peyzajı radikal biçimde değişmiş, kapladığı alan küçülerek, Agora merkezli, surla çevrelenmiş bir Geç Antikçağ yerleşime dönüştüğü tespit edilmiştir.

Kentin bugün görülebilen tüm mimari kalıntıları Roma İmparatorluğu Dönemi’ne ait olmakla birlikte, Geç Roma Dönemine ait olduğu anlaşılan ve M.S. 6-7. yüzyıla ait olduğu anlaşılan Roma Hamamının yanında çok sayıda seramik atölyelerinin de varlığı, kentin sosyal ve sanatsal açıdan çağının ileri zamanlarını yaşadığını ortaya koymuştur. “Hamam kanalizasyonunda yapılan kazılarda çok sayıda sikkenin yanı sıra oldukça nitelikli takılara da ulaşılmıştır. Bu takılardan bronz ve cam boncuklardan oluşan kolyeler, altın ve bronzdan küpe ve yüzükler özellikle dikkat çekicidir. Söz konusu buluntuların ortaya çıkardığı ilgi çekici verilerden biri de bunların büyük bir kısmının kadınlara ait olmasıdır. Dolayısıyla bu veriler Hamam’ın hem kadınlara hem de erkeklere hizmet ettiğini ortaya koymuştur.”[11]

Kibyra Antik Kenti M.Ö. 197-159 Yılları Arasında Bergama Krallığı Egemenliğine Girdi

Kibyra Antik Kenti M.Ö. 197-159 tarihleri arasında, II. Eumene zamanında Bergama Krallığı egemenliğinde görülmektedir. Hemen sonrasında M.Ö. 2-1. yüzyılda Kibyra Antik Kenti, yakın çevresinde konumlanmış olan antik kentlerden Boubon, Balboura ve Oinoanda’dan oluşan dörtlü bir meclis oluşturmuştur. Birliğin tam olarak ne zaman kurulduğunu kesin olarak bilmemekle beraber, ele geçen yeni veriler ışığında M.Ö. II. yüzyılın başlarından itibaren oluştuğunu söyleyebiliriz. Antik kaynak anlatımları ve tarihsel veriler, bölgenin Hellenistik Dönem tarihinde etkin rol oynayan Kabalia Tetrapolis’inin, yaklaşık M.Ö. 82 yılında, özellikle Akdeniz kıyılarındaki korsanlara karşı harekete geçen Romalı komutan Murena tarafından feshedildiğini; Tetrapolis kentlerinden Boubon, Balboura ve Oinoanda’nın Lykia Bölgesi’ne, Ki byra’nın ise yarı otonom bir kent devleti olarak, MÖ 133 yılında oluşturulan ve Roma Senatus’una bağlanan Asya Eyaleti (Provincia Asia) topraklarına dâhil edildiğini göstermektedir.[12] M.S. 23 yılında meydana gelen büyük bir deprem sonucunda yerle bir olan kent, Roma İmparatoru Tiberius tarafından yeniden inşa edilmiştir. Kibyra özellikle M.S. 1 ve 3. yüzyıllar arasında en parlak dönemini yaşamıştır.

Meclis binası, içindeki Medusa başı ve önünde yer alan Türkiye’nin en sağlam ve en büyük mozaik alanı dikkat çekicidir. Kibyra’dan çıkarılan eserler Burdur Müzesinde sergilenmektedir. Kibyra Antik Kenti haftanın her günü 08:30-17:30 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.

Silvan Güneş

Biyografi Yazarı

https://www.youtube.com/watch?v=3Cksy2dxXJE

Alıntı & Kaynak & Fotoğraflar

* Dr. Öğr. Üyesi, ÖZÜDOĞRU, Şükrü, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Fen–Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Burdur.

[1] Dr. Öğr. Üyesi, ÖZÜDOĞRU, Şükrü, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Fen–Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Burdur. Geç Antik Çağda Kbyra, < http://www.mediterra.org/wp-content/uploads/CDR_Jun2018_13to64.pdf>, 31.03.2019, s: 18:14.

[2] Heredot Tarihi. III. 90; VII. 77.

[3] Strab. XIII. 4. 14; Plin. nat. V. 105; ayrıca bk. Cramer 1832, II, 195, 211, 271; Magie 1950, I, 38, 241, 530; Milner 1998, xiii-xvii; Özüdoğru 2014, 173. Esasen özellikle Strabon’un bölge ile ilgili anlatımlarında (XIII. 4. 14) Kibyratis ve Kabalis ortak kullanılmıştır. Ptolemaios’un (Geogr. V. 5-6) Kabalia kentleri listesine göre ise bölge Milyas dâhil olmak üzere Pisidia içlerine uzanmaktadır. Buradan hareketle şu öngörülebilir; antik kaynak anlatımları, epigrafik ve arkeolojik veriler hep birlikte değerlendirildiğinde, Hellenistik Dönem içlerinden itibaren, daha çok Kibyra ve yakın çevresini oluşturan Gölhisar Ovası’nı ve bu ova etrafındaki küçük yerleşimleri kapsayacak şekilde “Kibyratis” olarak algılamak yerinde olacaktır. Kabalya için ise erken dönem geleneğine uygun biçimde, kuzey ve kuzey batıda Acıpayam Ovası’nın en azından Dalaman Çayı’nın döndüğü kısımlara kadar ki bölümlerini, doğu yönde bugünkü Eren (Lysis) Çayı sınır olmak üzere Tefenni–Karamanlı düzlüklerini, güneydoğuda Söğüt düzlüklerini (Lagbe antik yerleşimi dâhil olmak üzere), güneybatıda ise Seki Yaylası’na uzanan bölgeyi kapsayan daha geniş bir alanı kabul etmemiz gerekir.

Bir başka deyişle Kibyratis, ana kent ile siyasal, sosyal, ekonomik açılardan kente bağlı olan, hükmettiği kırsal kesimlerini (territoryum) kapsayıp, aynı zamanda kent merkezli politik bir alanı tanımlıyorken, Kabalya, Boubon, Balboura ve Oinoanda’nın da dâhil olduğu çok daha geniş bir çevreyi içine alan coğrafik bir adlandırma olarak algılanmalıdır. Böyle bir yaklaşım, Hellenistik Dönem içlerinde bölgede etkin olan ve Oinoanda (Seki/İncealiler), Balboura (Altınyayla/Dirmil), Boubon (Gölhisar/İbecik) kentlerinin üyesi oldukları Kibyra merkezli dört kent birliğinin, Kibyratis Tetrapolis’i değil de Kabalya Tetrapolis’i olarak adlandılmasını da anlamlı kılmaktadır. Nitekim antik coğrafya yazarlarından Strabon, MÖ I. yüzyılın sonlarında, hem Kibyratis’i hem de Kabalya’yı birlikte kullanmıştır. Ayrıca Roma İmparatorluk Dönemi yazarlarından Plinius (nat. V. 101) ve Klaudios Ptolemaios (Geogr. V. 5-6) Boubon, Balboura ve Oinoanda’nın Kabalya Bölgesi içinde olduğunu aktarmışlardır. Her durumda, en azından MÖ III. yüzyıldan itibaren ve Roma İmparatorluk Dönemi boyunca, Milyas ve Pisidya ile sınır oluşturan bu bölgenin ana kenti veya başka bir deyişle yönetim merkezi Kibyra olmuştur. Konuyla ilgili ayrıca bk. Ramsay 1890, 15; 1960, 14; French 1994, 56-86.

[4] Herodot. III. 90; VII. 77.

[5] Strabon. XIII. 4. 15-17.

[6] Herodot. III. 90; VII. 77.

[7] Konu üzerine daha geniş bilgi ve Kibyra kazılarından ele geçen metal eserler üzerine bk. Demirer 2012.

[8] Ö. Çapar, “Roma’nın Asia Eyaleti’nde Conventus (Diocesis) Sistemi”. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 37/1-2 (1995) 731-755.

[9] Strab. XIII. 4. 17.

[10] Odeon: Antik Yunan’da, konserler verilen, şiirler okunan, oyunlar oynanan, genellikle dikdörtgen biçiminde, üzeri kapalı yapı.

[11] Dr. Öğr. Üyesi, ÖZÜDOĞRU, a.g.e.

[12] Strab. XIII. 4. 17; ayrıca bk. Arslan 2007, 249; Özüdoğru 2014, 176.

14.06.2021