Limyra – Lycia Antik Kenti / Likya Birliği

Limyra Antik Kenti

Limyra Antik Kenti, Antalya İlinin Finike İlçesinin dört kilometre kuzeydoğusunda ve kıyıdan üç kilometre içeride Toçak Dağı’nın güney eteğinde yer almaktadır. Burada eskiden bir gölün varlığı belirlenmiştir. Denize 6 km içeride kalan Limyra’nın akropol olarak bu gölün kıyısında kurulduğu anlaşılmaktadır. Kumluca Ovası’nın ardından Fenike yakınlarında denize dökülen bir çay yer alır. Buradan Başgöz Çayı ile Göksu’nun birleştiği yere kadar olan akarsuyun adı “Phoiniks”tir.

Linyra Antik Kenti'nin Liykçe Adı “Zẽmuri”dur

Limyra Antik Kenti’nin azınlık nüfusu küçük bir liman ve verimli ovası ile M.Ö. 2. Bin yılda gelişen kasabanın temel varlığıydı. Limyra adının kökeni M.Ö. 1000’e tarihlenen Hitit çiviyarık tabletlerinde metinlerinde “Zumarri “olarak adlandırılan yerleşimden gelmiş ve Lykçe'ye “Zẽmuri” olarak geçmiş olmalıdır.[1] M.Ö. 5. yüzyılda Xanthos Antik Kenti hanedanının yerli beylerinden Kuprilli ve Aquwami'ye ait sikkeler üzerinde görülen Zemuri ismi, kentin o dönemin yerleşim hikâyesi içindeki yerinin önemini gösterirken, bu sikkeleri daha sonra Liymra Bey’i Perikles'e ait sikkeler izlemektedir. Yine M.Ö. 5. yüzyılda Xanthos hanedanı Kuprilli’nin sikkeleri üzerinde görülen Zemuri ismi, kentin o dönemin yerleşim hiyerarşisi içindeki yerinin önemini göstermektedir “Batı Şehir Projesi” kapsamında yapılan kazılarda bu döneme ait megaron[2] tipinde evler ortaya çıkartılmıştır.

Limyra Antik Kenti'nde Her Döneme Ait Kalıntılar Vardır

Ancak, bu çağlar, Karanlık Çağ ve Arkaik Çağ’a ait arkeolojik buluntular oldukça azdır. M.Ö. 8. yüzyıldan günümüze yerleşim görmüş olan Limyra, her döneme ait son derece kaliteli anıtları ve eserleriyle Likya bölgesinin en önemli antik kentlerinden biridir. Antik kentte çıkarılan ve Klasik Çağ’a tarihlenen bazı seramikler, Yunanistan Anakarasında çıkarılanlarla benzerlik göstermektedir. Turunçova’dan gelirken ilk dikkati çeken güneydeki 4-5 metreye kadar korunmuş Orta Çağ sur duvarlarıdır. Kentin Arkaik ve Erken Klasik Dönemine dair arkeolojik bilgi de oldukça azdır. Strabon’un küçük bir kasaba olarak tanımladığı kentin ilk dönemlerine ait izler akropolde görülmektedir. Bu alanın güneyindeki düzlükte yer alan Roma ve Bizans dönemlerine ait kalıntılara rastlanmakla birlikte, düzlükteki kesim Limyros Çayı’nın ayırdığı iki ayrı ada halinde bulunmaktadır. 

Limyra Antik Kenti Klasik Dönemde Doğu Likya'nın başkenliğini Yaptı

Limyra Antik Kenti Klasik dönemde Doğu Lykia Beyliği’nin başkenti olarak en parlak dönemini yaşadı. Limyra Lykia birliğinin üç oy hakkına sahip altı kentinden biri oldu. Doğu Lykia Beyi Perikles  İ.Ö. 4.yüzyılın ilk yarısında Ksanthos Beyliği’ni ele geçirerek, bölgenin hakimiyetini bir süre elinde tuttu. Bu dönemde akropoldeki kale inşa edilerek yerleşim yeniden düzenlendi. İşte antik kentin başlangıcı, tiyatrodan yaklaşık 320 metre yüksekte bulunan bu kale üzerinde bulunmuştur. Yine bu dönemde akropoldeki beyliğin bir Yunan tapınağı biçiminde yapılmış anıt mezarı inşa edildi. Bu yapı dahi kentin klasik dönemdeki zenginliğini ortaya koyarak bizlere fikir vermektedir.  Limyra, Bizans döneminde ise bir piskoposluk merkezi olarak önem kazandığı düşünülmektedir.

Limiyra Akropolündeki Kilise Kalıntıları ve Tiyatrosunda Kırmızı Boyayla Yazılmış İsa'ya Dair Bir Yazıt Bulunmuştur

Limyra Antik Kenti'nin akropolindeki kilise kalıntıları ve tiyatrosunda Hristiyanlığın ilk yıllarına ait, kırmızı boyayla yazılmış İsa’ya dair bir yazıt bulundu. Kentin sütunlu caddesinin kuzeyinde piskoposluk kilisesi, güneyinde piskoposluk sarayı olarak adlandırılan yapılar, erken Bizans döneminden kalma. St. Basil’in söz ettiği Diotimus (ö. 375), Konstantinopolis Konsili’ne katılmış olan Lupicinus (ö. 381), Khalkedon Konsili’ne katılmış olan Stephanos (ö. 451), Konstantinopolis Konsili’nde Theodoros (ö. 553), Nicaea’da Leon (ö. 787) ve Konstantinopolis’te konsile katılan Nikephoros (ö. 879). gibi isimler, Limyra’nın kayıtlara geçen piskoposları olarak tarihe geçmiştir. Ama bu bilgi Limyra Antik Kenti'nin piskoposluk olduğunu kanıtlayamadı, çünkü Limyra’daki sinagog yapısı, Roma ve Bizans devirlerinde, Hristiyanların yanı sıra, kayda değer bir Musevi topluluğu olduğuna işaret sayılıyordu. Limyra Antik Kenti, Doğu Akdeniz’e yakınlığıyla stratejik önem taşıyan bir konumdadır. Levant sahili ve Alexandria’ya gidiş dönüş rotasında uğranan bir limandı. 12. yüzyılda Finike Çayı’nın ağzındaki liman “Portus Pisanorum” olarak adlandırılıyor. Bu da kentin 12. yüzyılın sonlarından başlayarak Pisalı korsanlarca kullanıldığına kanıt sayılıyor. 1191 yılında Fransa Kralı Philippe Augustus Suriye’den dönüşü sırasında Finike’nin Pisa Koyu adıyla korsan üssü olduğu, kralın burada dört İtalyan korsan gemisini tahrip etmesinden de anlaşılıyor.

Ptolemaion Anıtı (Ptolemy Tholos Kültü)

 Kuleleri ve güçlü tahkim duvarı ile Tocak Dağı’na sırtını vermiş görkemli kale, Limyra’nın o zamanki hükümdarının önem ve gücünü yansıtan bir belgedir. Yine bu dönemden günümüze ulaşmış olan akropoldeki Doğu Likya Beyliği’nin bir Yunan tapınağı biçiminde yapımı olan Heroon’u, Limyra’nın Klasik Dönem’deki zenginliğini ve önemini bir kez daha vurgular. Hellenistik Dönemden Limyra’da en iyi koruna gelmiş yapı ptolemaion’dur. Antik Dönem mimarisinde özel bir yere sahip olan ve M.Ö. 3. yüzyıla tarihlenen ptolemaion, bugün Bizans Dönemi surlarının ortasından geçtiği, Dor düzeninde kare planlı bir alt yapı ile üzerindeki İon düzeninde bir tolos üst yapıdan oluşmaktadır. Limyra’da bulunmuş olan ve imparator Septimus Severius’un eşi Julia Domna’ya adanmış bir yazıtta, kentten metropolis olarak söz edilmesi, kentin Roma imparatorluk Dönemindeki önemini vurgular.

Kentte Önemli Oranda kaya Mezarları Vardır

Limyra Antik Kenti, Likya Bölgesi'nin en çok kaya mezarına sahip kentlerden birisidir. Antik kentte 400'ü aşkın kaya mezarları yer almaktadır. Mezarların çoğu, Likya dilinden yazılmış kitabeleriyle ismen bilinmektedir. Fakat sürekli defineciler tarafından yağmalanan mezarlar, çokça harap edilmiş durumdadır.  Limyra Antik Kenti’ne ait yapı kalıntıları, yamaç etek (eski birikinti konileri), ve ova olmak üzere başlıca üç jeomorfolojik birimde görülmektedir. Yamaçlarda kale, sur ve burçları ile eteğe doğru nekropoller, yamaç evleri ve tiyatro yer alır. Etekte mevcut eski eski birikinti konisi üzerinde yine nekropollerin bir bölümü, Likya sarayı, kale yapıları ile ptolemayon (podium yapısı) bulunur. Ova altında ise şehrin sarayı,surları, çarşısı, kliseleri gibi daha geç dönem yapıları vardır.

Kentin Su Kaynakları

Likya kentinin bulunduğu alanda Toçak dağı güney etekleri ile ova alüvyonlarının kesişim hattı boyunca gür, tektonik-kastik kaynaklar bulunur. Tek tek kaynaklar halinde kent kalıntıları arasından çıkan bu sular hemen birleşerek küçük derecikler oluşturur. Kent güneyinde bu dereciklerin de birleşmesiyle Düden suyu adı verirken akarsular meydana gelir. Bu karstic kaynaklar nedeniyle, kent harabeleri yakın zaman kadar bataklıklar içinde kalmış, ancak son yıllardaki düzenlemelerle kaynak suları içine alınarak yüzey tarıma uygun duruma getirilmiştir.”[3]  “Karia kentleri  M.Ö. 6. yüzyılda Lydia devleti egemenliğine girmiştir. M.Ö. 540’larda Persler bölgeye hakim olmuştur. Bu hâkimiyet ayaklanmalar, Pers-Lydia ve Pers-Helen savaşlarıyla zaman zaman kesintiye uğrasa da 200 yıl kadar sürmüş, Gerek Lydia ve gerekse Pers döneminde bölgedeki  egemenlik gevşek bir egemenliktir. Bölge, hâkim devletin imparatoruna yarı bağımlı satraplarca, kentler ise satraplığa yarı bağımlı, büyük ölçüde özerk tiranlarca yönetilmiştir. Karia bölgesi, M.Ö. 334’de Makedonya kralı Büyük İskender tarafından ele geçirilmiş ve başta Halikarnassos olmak üzere kentlerin büyük bölümü yakılıp yıkılmıştır. M.Ö. 3. yüzyılda bir süre Mısır egemenliğine, ardından da M.Ö. 192’den itibaren Roma egemenliği altına girmiştir.”[4] Limyra Antik Kenti, M.Ö. 4. yüzyılda Likya hükümdarı Perikles'in, Küçük Asya'daki satrap isyanını yöneten Akchaemenid, Perslere karşı desteğinde  önemli bir rol oynamıştır. Bir sürede Likya'nın başkenti Limyra’dır. M.Ö. 366 veya 362 Pers kral tarafından yeniden kent kurulmuş, Maussolus yakındaki Karia satraplığı  için Satrap konutunu Halikarnassos’a taşıdı.

Limyra Antik Kenti'ndeki Beş Anıt Nekropol

Limyra Antik Kenti'ndeki anıt beş nekropoli, kentin öneminin bir göstergesidir. Akropolün güney duvarının (kale duvarının hemen altında) yakınında inşa edilen Perikles Türbesi ana anıtlardan biridir. Perseus'un Medusa'yı ve kız kardeşlerinden birini öldürmesi gibi kabartmalar ve bazı göz kamaştıran olağanüstü heykeller vardır. Daha genç olan Xatabura Anıt mezarı, M.Ö. 350 yılına dayanan ve bir Perikles akrabasına ait olan mezardır.

İmparator Augutus'un Menevi Torunu Gaius Ceser Adına Dikilmiş Heroon (Mezar Anıtı)

"Gaius Julius Caesar Vipsanianus (MÖ 20 - 4), En bilinen adıyla Gaius CaesarMarcus Vipsanius Agrippa ve Yaşlı Julia'nın en büyük oğludur. Her ne kadar Gaius Vipsanius Agrippa adıyla doğmuş olsa da, anne tarafından dedesi Roma İmparatoru Augustus tarafından evlat edinilmiş ve adı Gaius Julius Caesar Vipsanianus olarak değiştirilmiştir. Gaius, kardeşi Lucius Caesar ile birlikte MÖ 17 yılında anne tarafından dedeleri Roma İmparatoru Augustus tarafından evlatlık edinilmiş ve mirasçısı haline gelmişlerdir. MÖ 6 yılında Roma'lı Plebs'ler henüz on dört yaşında olan ve henüz toga virilis bile giymemiş olan Gaius'un Konsül olmasından rahatsız olmuşlardır. Bir uzlaşma olarak, Senato binasında oturma hakkı verilmesine ancak Konsül haklarını tam olarak yirmi yaşında kullanmasına karar verildi. Bu noktada Gaius için "Gençliğin Prensi" ("princeps iuventutis") anlamında, onursal bir unvan olan ve equestrian düzende onu gençlerin başı yapan bir unvan yaratıldı. Üç yaş küçük kardeşi Lucius, uygun bir süre sonra aynı unvanla ödüllendirildi. Onurlarına tapınak ve heykeller dikildi. MÖ 1'de, Ermenilere karşı güç verme sözü veren ve Fırat üzerindeki bir adayı teklif eden Kral Ariobarzanes ile birlikte ordu komutanı yapıldı. M.S. yılında, arkadaşı Lucius Aemilius Paullus ile birlikte Konsül seçildi. MÖ 1'de Yaşlı Drusus ve Küçük Antonia'un kızı ve akrabası Livilla ile evlendi ancak bu birliktelikten çocukları olmadı."*** Gaius , Parthalıların yakınlarda işgal ettiği Ermenistan'a siyasi bir görev için gönderildi. Gaius, Ermeni tahtına bir Roma kralını başarıyla yerleştirdi, ancak bir sonraki çatışmada ciddi yaralandı. 21 Şubat'ta Gaius Sezar, Roma'ya dönerken yaralarından dolayı henüz 24 yaşındayken Limyra'da öldü. Augustus'un talebi üzerine organları, Roma'ya geri gönderilerek, onlar Augustus Anıtı'na gömüldü. Bedeni için ise Limyra Antik Kenti'nde Perikles tarafından bir anıt mezar yaptırıldı. İşte Bu anıt mezarın ismi Heroon Anıt Mezarıdır.

Perikles tarafından Yapılan Heroon Anıtı

Perikles tarafından yapılan ve M.Ö. 370-350 yılları arasında inşa edilen Heroon (Heroon, Antik yunan'da kahram anların adına yapılan özel yapı demektir.) Anıt Mezarı, üzerinde Cariatid'lerin ön ve arka sundurmasının bir İon tapınağının şeklini almış üst yapıyı desteklediği bir mezar odasının tepesinde inşa edilmiştir. Attic King Kekrops'un mezar odasının üstünde oturan Atina'daki akropoldeki Erechtheion'la bu anıtın görünüşü ve benzerlikleri çarpıcıdır. Kelt işgalcilere karşı şehri savunmak için Ptolema kültüne adanmış, Hellenistik dönemine ait olan bu anıt mezarın (kenotafın) yalnızca temel yapısı yerinde durmaktadır. Gaius Caesar’a ait anıt mezar, bir başka örneği ve insanlık tarihinde en güçlü ve en etkili imparatorluklardan birinin imparatoru olacak adamın tarihsel önemine bir vasiyetname olarak önemine dikkatleri çekmektedir.

Ptolemaion Anıtı Neden Dikildi?

Büyük İskender, Achemenid krallığını sona erdirdi. Likya Uygarlığı ve onun bünyesinde yer alan şehirler gibi Limyra, bu dönemde pek çok kişiler tarafından yönetildi. Büyük İskender’in M.Ö. 323’de ölümünün ardından, M.Ö. 333’de yönetimi ele geçiren Ptolemaios I. Soter’in (Batlamyus), tarihe baktığımızda ilk olarak İskenderiye’de bir kütüphane ve müze kurması, bu liman kentini aynı zamanda bir bilim kenti haline getirmesi ve akabinde bilimsel gelişmelerin ortaya çıkışı büyük ölçüde toplumların bilime olan yaklaşımları ve yöneticilerin bilimi desteklenmelerine bağlıdır. Soter’in İskenderiye’de bilimin gelişimini destekleyici olarak kütüphane ve müze kurması bu noktada oldukça ilgi çekici olmakla birlikte, Mısır'da kendisine ait bir krallık başlamıştı, İskender'in haleflerinden biri olan oğlu Ptolemy II. Philadelphos, ardından Galatalılar (Küçük Asya’yı istila eden Kelt Kabilesi) tarafından tehdit edilince, Limyra’nın “Ptolemaion” olarak adlandırdığı minnettar vatandaşları, kendilerini desteklemiş ve kurtarıcılarına olan minnettarlıklarını göstermek için Limyra’nın en göz alıcı yerine bir anıt dikmişlerdir. Limyralılar, Likya Uygarlığının ikinci yüzyılında inşa edilen ve önemli kentlerinden biri olan Rhodiapolis Antik Kenti’nin önemli simalarından olan Opramoas’a dikilen anıt mezar gibi, kentlerindeki önemli kişilere yaptırdıkları anıt mezarlarıyla hayırsever bir sanat dostluğunu sürdürmüşlerdir. Sahada kazılan iki heykel parçasının M.Ö. 285-246 Ptolemaios II Philadelphus'un tasvirleri olduğuna inanılıyor. Ayrıca sütunlar arasındaki korkulukta görünen Kelt kalkanları da, kült Ptolemaios'a ithaf edilen bir anıt olduğunu ortaya koymuştur. Dairesel cella*, 15 metre karedir ve bir zamanlar yüksekliği 10 metre olan Likya Hellenistik çağ podyumunun üzerine inşa edilmiştir (resimde yukarıda verilmektedir). Yukarıda da görülen, muhtemelen Bizans egemenliğinde yapılmış olan anıtın ortasından geçen koruyucu bir duvar görüyoruz. Dahası periferin kapısı ve pencereleri üzerinde, bir savaş arabası yarışını resmeden friz olduğuna dair önemli bir kanıttır.  Ptolamaion (Batlamyus Tholos) kültünü taçlandıran, acanthus yaprakları arasında daha yıpranan motifler sunan yılan terazileri içeren anıtsal Korinth akroteryum ve üçüncü bir mimari tarz sunmaktadır. Ptolemy Tholos Kültü'sünün Korint taşı akroteryumu/akroter (Antik yapıların alınlığında, biri tepede, diğer ikisi köşelerde yer alan figüratif ya da bitkisel süslerdir.), en sol arka planda kalan yapı ile yerinde görülüyor. Bugün, Ptolemaios Tholos'un Kültünün doğu tarafındaki alan Limyus'un berrak suları ile sular altında kalmaktadır. Surları Phoenicus'taki antik limana bağlayan sütunlu caddenin altından akmaktadır. Sütunlu caddenin sütunları ve bölgede dağınık çeşitli parçalar halen keşif edilebilmektedir.  Antalya Arkeoloji Müzesi'nde bulunan ve Perikles Anıt Mezarına ait parçalardan oluşan parçaları incelerseniz,  resmin solunda kalan Kariatidlerden birinin tabanında daha uzun boylu olduğunu görürsünüz. Bu anıtın Erechtheion'la Atina'daki akropoldeki görünüşü ve benzerlikleri Attic King Kekrops'un mezar odasının üstündekiyle oturmaktadır. Parçalanmış Cariatid sütunları her ikisi de ihtişamı ile çarpıcıdır. İşte bu heykel, Perikles Anıt mezarının dış cephesinde bulunan heykellerden biridir. Yukarı ve aşağı resimde, kuzey cephedeki merkezi akroteryum heykeli, Medusa'nın Perseus tarafından başının kesilmesi, köşelerdeki akroteria Medusa'nın kaçan kız kardeşlerini göstermektedir. Kuzey cephesinin merkezi akroteryum heykeli, Medusa'nın başlangıcı Perseus, köşelerde akroteria Medusa'nın kaçan kız kardeşlerini gösteriyor. Cella'nın yan duvarlarını süsleyen iki 6 metre uzunluğunda frizler, eğimi güneyden geçerek şehir merkezine doğru ilerleyen askeri temalı bir geçidi tasvir ediyor ve Perikles'in Pers'e olan sadakatini gösterdiği düşünülüyor. Daha sonra bölge, Seleukos İmparatorluğunun bir parçası olmuş ve Rhodianların egemenliği altına girmiş ve Sırplar tarafından M.Ö. 167'den sonra, Romalılar tarafından başa çıkılarak, onu, M.Ö. 43’de Pamfilya eyaletine ekleyene kadar özgür bir şehir olmuştur. Roma yönetimi, yüzyıllarca refahı getirdi, ancak kent, M.Ö.141’'deki bir depremden dolayı zarar gördü. Depremin ardından yeniden inşa edilen kent Bizans Dönemi’ndeyken Arap Arap akınlarına uğradı. Sonrasında ise M.S. 8.9. yüzyıllara gelindiğinde ter edildi. Limyra Antik Kenti’nde, 1970 yılından beri Avusturya Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazılar yapılmaktadır. Kentin en kuzeyinde bir akropol, yanında bir iç kale ve aşağı kale bulunur. Aşağı kalede surlar, sarnıçlar, Bizans Kilisesi ve Perikle Heroon’u bulunur.

Limyra Antik Kenti'nin Ahşap Ev Mimarisi

Limyra Bir Roma Şehri

Tepenin tabanındaki alt şehir iki ayrı cidarlı alanı kapsamaktadır. İlçede batıdaki bir kapısı bir bataklık alanına ve taş bir podyumda ayakta duran muazzam bir yapıya doğru gidiyor. Bu, Gaius Sezar'ın  torunu ve imparator Augustus'un varisi olan mirasçısıdır. Gaius , Parthalıların yakınlarda işgal ettiği Ermenistan'a siyasi bir görev için gönderildi. Gaius, Ermeni tahtına bir Roma kralını başarıyla yerleştirdi ancak bir sonraki çatışmada ciddi yaralandı. 21 Şubat'ta Gaius Sezar, Roma'ya dönerken Limyra'daki yaralarından öldü. Augustus'un talebi üzerine organları, Roma'ya geri gönderildi ve bedeni Augustus Anıtı'na gömüldü. Kelt işgalcilere karşı şehri savunmak için Ptolema kültüne adanmış, Hellenistik dönemine ait olan bu anıt mezarın (kenotafın) yalnızca temel yapısı yerinde durmaktadır. Gaius Caesar’a ait anıt mezar, bir başka örneği ve insanlık tarihinde en güçlü ve en etkili imparatorluklardan birinin imparatoru olacak adamın tarihsel önemine bir vasiyetname olarak önemine dikkatleri çekmektedir.

Limyra Antik Kenti'nde Kemerli Kapı

Yunan yazıtı ile birlikte kemerli kapıdan çıkan kilit taşı olan Limyra. A. Pülz ve P. Ruggendorfer tarafından kazılan ve anıtın tamamının yeniden inşası ve mimari sınıflandırmasına izin vermiştir. Kırık bir çıkıntı üzerinde bir arşivi olan tek bir kemerli bir kemerdir. Limyra’nın önde gelen Roma yanlısı politikacılarından birine ithaf edilen yazıt, Likya’nın il genelinde Claudius imparatorluğu idaresindeki tarihi bağlamda geçidin anlaşılması için büyük önem taşıyor. Kemerli kapının yeri, kentsel tasarım açısından önemli bir ilgi alanı: şehir içinde önemli bir yere sahip olmalı; muhtemelen antik dönemde bu noktada köprü ile bir su kürü bulunmaktaydı. Hem Limyra kentleşmesinin hem de Ptolemaion'un doğusundaki bölgedeki binaların kronolojik sıralamasına etkileri bulunan ekskavatörlerin hipotezi gözden geçirilmelidir. Limyra Antik Kent'inde kentsel durumla ilgili daha kapsamlı araştırmaların yapılmasına ihtiyaç vardır. [5]

Limyra Antik Tiyatrosu

Hellenistik dönemden kalma olan tiyatro, M.S. 141 yılında büyük bir onarım görmüştür. 8000 seyirci kapasiteli olan tiyatro, dağ sırtlarına doğru yapılmıştır.  Analemma, tonozlu geçide erişim sağlayan 8 kemerli giriş ile 1.6 metre yüksekliğinde bir arka duvara sahiptir. Bu geçiş, binanın her iki yanında tonozlu giriş-çıkışlara yol açmaktadır. 

Limyra Antik Hamamı ve Sokaklar/Köprüler

Limyra Antik hamamı karmaşık bir ısıtma sistemine sahiptir. Kentte ayrıca küçük bir ikinci yüzyıl hamamı da vardır. Ayrıca Roma çağından itibaren sütunlu sokaklar vardır. Bölgeye ayrılmış kemerli kentin doğusundaki Roma köprüsü oldukça dikkat çekicidir.

Limyra Antik Kenti'nde Çİft Başlı Balta (Labrys)

Limyra Antik Kenti'nin 300 metre yüksekliğinde yer alan akropolde duran, M.Ö 400 yılına ait bir çift başlı balta sembollü taş, koruma altına almak ve restorasyon yapmak için kent merkezine taşındı. Çift başlı baltayı ilk olarak Amazonlar tarafından kullanılmış bir silahtır. Hellen kaynaklı bir efsaneye göre Herakles, Amazonların kraliçesi Omphale'ye çift başlı balta hediye etmiştir. Kandelus Dönemi'ne, kadar Lydialı krallığın gücünü simgelemekte kullandıkları ve hanedanlığın çökmesiyle Pers Kralı Gyges'in arkadaşı Arselis ile geçirmiş ve hürmetini sunmak amacıyla kralı Zeus'un tapınağına sunmuştur. Bundan sonra labrys, Zeus'un amblemi olmuştur. Çift başlı baltaya Yunan kültüründe rastlanmasının sebebi bu olsa da, bu silah Anadolu ve Orta Asya kökenlidir. Çift başlı balta ilk olarak Thyateira**'da kullanılmıştır. Thyateira’da basılan ilk eski sikkeler, bronzdan yapılmıştır ve Bergama dönemi krallığına aittir. Sikkelerde genellikle bir yanında tanrı Apollo ve tanrıça Artemis’in büstleriyle, diğer yanda Laybrs’e rastlanmaktadır.

Silvan Güneş

Biyografi Yazarı [1] (Bkz:., J. Borchhardt, Zẽmuri taşlar. Limyra'daki gizli sularında arkeolojik araştırmalar (Viyana, 1993).  [2] Megaron: Erken Tunç Çağ'ında yani Prehistorik çağlarda ortaya çıktığı söylenen, Ege çevresinde dikdörtgen bir odadan oluşan ev tipidir. Başlangıçta sütunsuz olarak yapılmış ancak zamanla sütun eklenmiştir. Erken Tunç Çağ'ından (M.Ö. 3000'li Yıllarda) Ege'de ortaya çıkmıştır. Yunan tapınağının prototipidir. Uzun ev modeline uygun kısa tarafında giriş bölümü olan dehliz ve dikdörtgen, büyük bir merkezi ocağı ile sütunlu bir girişi bulunan bir evdir. Sütunlu girişin önünde, çeşitli odaların ve büroların açıldığı bir avlu bulunur. Başlangıçta sütunsuz olarak yapılmış ancak zamanla sütun eklenmiştir. Ayrıca tapınak, depo ve soyluların-kralların kaldığı yer olarak kaynaklara geçmiştir. Mezopotamya ile birlikte yerleşme bölgelerini barındıran Anadolu'da bir anlamda mimarlığın doğuşudur. Ayrıca mimarlığın ilk yapısı olarak da geçmektedir. [3] ÖNER, Ertuğ, Finike Ovasının Alüvyal Jeomorfoloji ve Antik Liymra Kenti”, Ege Coğrafya Dergisi:9, 131-158, İzmir, s 140. [4] http://www.korumakurullari.gov.tr/TR,89547/tarihce-ve-genel-ozellikler.html * Cella: Cella ya da naos (Yunanca: ναός), pagan tapınaklarında ve Hristiyan ibadethanelerinde bir mimari bölüm. İlk olarak Yunan tapınaklarında görülen ve yalnızca din adamlarının girebildiği kutsal bir alanken Hristiyan ibadethanelerinde halkın ibadet ettiği ana kısmı niteler hale gelmiştir. [5] https://www.oeaw.ac.at/en/oeai/research/building-analysis/limyra-arched-gate/ ** Thiatira, günümüzde Manisa'nın Akhisar ilçesi sınırları içerisinde kalan Antik Yunan kenti. Kent, Aziz Pavlus tarafından Batı Anadolu'da kurulan Hristiyanlığın ilk yedi kilisesinden biridir. *** Akroterion/Akroteryum/Akroteria: kroter veya süpürge adı verilen düz bir tabana yerleştirilen ve klasik tarzda bir binanın alınlığının tepesine monte edilen mimari bir süs türüdür . Bir heykel veya başka süslemeleri desteklemek için bir alıntı üzerine yerleştirilen bir kaide. Ayrıca, alınlığın dış açılarına yerleştirilebilir; bu akroteria'ya akroteria angularia denir. ( angulāria , 'köşelerde' anlamına gelir).

Alıntı ve Kaynak:

* http://www.wiki-zero.com/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvR2FpdXNfQ2Flc2Fy * https://www.cirkwi.com/fr/point-interet/180830-ptolemaion

02.07.2021