Myra Antik Kenti / Likya Birliği

Myra Antik Kenti, Antalya’nın batısındaki Demre İlçesi’nde yer alan bir Likya (Lykia) kentidir. Daha önceki adı Kale olan ve 2005 yılından beri Demre olarak anılmaya başlayan ilçe, nekropol alanlarının çokluğu nedeniyle turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir. Antik dönemin önemli halklarından olan Lykialılar (Likya) bölgede önemli derecede ciddi yerleşim yerleri yapmışlardır.  Hititliler onları “Lukka Kavmi”, dillerini de “Luvian” diye adlandırmıştır. Likya İlyada’da Sarpedon ile yer alır. Hitit Kralı Tudalya, IV MÖ 1250 yılında taşlara, “Patara” adını kazıyarak ölümsüzleştirmiştir. Bu yazıtlar, Patara’ya kadar gelişini anlatır. Bu belgeler de bizlere Likya tarihinin ne kadar eskilere dayandığının bir kanıtıdır. Likyalılar ise tarihte ilk federe devlet kuran kavim olarak bilinmektedir.

Myra Antik Kenti Likya Birliği'nde 3 Oy Hakkına Sahip Bir Kentti

Likya Birliği’nde bulunan 70 şehirden 23’ü oy kullanma hakkına sahipti. Antik dönemde oy kullanan kentler diğerlerinden bir adım öndeydiler. Strabon, Myra Antik Kenti’nin Likya Birliği federal anayasasıyla yönetilen demokratik birlik[1] içindeki önemini “3 oy hakkına sahip en büyük 6 kentten biri”[2], ittifakın merkezi olarak belirtmektedir.

Myra, Xanthos, Patara, Olympos, Pınara ve Tlos şehirleri, Likya şehirlerinin en parlak ünvanlı şehirleridir. Myra Antik Kenti, MS 4. Yüzyıldan 14. yüzyıla kadar antik Likya bölgesinin metropollerinden biri oldu. 2009 yılında Nevzat Çevik tarafından başlatılan kazı çalışmalarının ardından, Çevik’e göre Myra’nın erken adı “Mur”dir.

Myra Sikkeleri

MÖ IV. Yüzyılda basılan kente ait ilk sikkenin üstünde ana tanrıça kabartması vardır. Antik kaynaklar, Myra’dan MÖ I. yüzyıldan itibaren bahsetmesine rağmen, kaya mezarlarından ve basılan sikkelerden şehrin MÖ V. yüzyılda var olduğu  anlaşılmaktadır.

Myra Antik Kenti'nin Sikkelerinde Ne Yazıyor?

Sikkelere bakıldığında Myra Antik Kenti’nin MÖ 5. yüzyıla kadar uzandığı bilinmektedir. Likya dilinde “Myrrh” olarak geçen Myra, “Yüce Ana Tanrıça’nın Yeri” anlamına gelmektedir. Tanrıça figürü, Myra sikkesinde belirtilen kırların, doğanın, bitkilerin tanrıçası Artemis/Myrhh ile aynıdır. Kabartmada ve sikkede görülen figürün adı “Tanrıça Myra/Myra Artemisi”dir.

Myra sikkesinde Myra tanrıçası çok açık şekilde, bir mersin ağacının tam da özü olduğunu belgelemektedir. Böylece “Myrrh” yer adının ve ünlü Myra yağının yaratıldığı, mersin bitkisinden (Commiphora myrrha) geldiğini söylemek doğru bir tespit olur. Ayrıca mitolojiye göre Adonis'in annesinin adı güzel Mür ya da Symirna'dir.

Myra İle Myrraha...

Konuyla ilgili mitolojilere başvurduğumuzda, efsaneye göre mersin, kabuğundan Adonis’in doğduğu bitkidir. Tanrıça Aphrodite’yi kıskandıracak kadar güzel olan Kıbrıs Kralı Kinyras’ın kızı Myrrha, tanrıça tarafından babasına âşık olmakla cezalandırılır. Gizlice koynuna girdiği için babası tarafından öldürülmek üzereyken Myrhha’nın yardımına tanrılar yetişir ve onu mersin ağacına dönüştürerek kurtarırlar. Ancak, babası Kinyras’tan hamiledir.

Myrrha, mersin ağacına dönüştükten sonra kabukları arasından, gelmiş geçmiş en güzel insan olan Adonis’i doğurur. Bu mitoloji en çok bu sahnesiyle sanata yansımıştır. Bu dünya güzeli kızın adı olan Myrhha ile mersin ağacı ve Myra’nın ve de Demre’nin ismi benzer olmalıdır. Daha da önemlisi vejetasyon tanrıçası Artemis ile özdeştir. Kazılardan çıkan mür yağı şişeleri, kilise çevresindeki yağ işlikleri ve hala bulunan mersin ağaçları, her dönemde kentin adına yansıyan en kesintisiz özelliğini sunar: Myrhh -Myra- da Myra (Demre). Neredeyse hiç değişmeksizin gelmiştir günümüze. İsim kaynağı, Adonis’in annesi güzeller güzeli Myrhha’ya da adını veren mersin bitkisidir.

Redhouse sözlüğü, myrrh "lavanta yapımında kullanılan kokulu bir çeşit sarı sakız" olarak belirtmektedir. Aziz Nikolas’ın bir grup İtalyan tüccar tarafından Roma Çağı lahdi olan mezarında, ağır kokulu, bir çeşit tütsü yapımında kullanılan mür[3] bitkisine sarılarak korunan kemiklerinin yağmalayıp götürülmesi, aslında Myra isminin ne manaya geldiğini yeterince ortaya koymaktadır.

Alacadağ, Akdağ sırası ve Ege Denizi arasında Myros/(Demre) Çayı tarafından taşınan toprakla oluşmuş verimli alüvyon ovası ile dağların denize bakan yamacına kuruldu. Myra'nın su ihtiyacını karşılayan Demre deresinin aktığı vadi kenarındaki kaya yüzüne açılan kanallar, bugün hâlâ görülebilmektedir. Myra’nın içme suyu, vadi boyunca çoğunlukla ana kayaya oyulan kanalla getirilmiştir. Hamam ve de tüm kentin su ihtiyacını bu kanallar sağlamıştır. Aquaductus’la tamamlanan su kanalı, Myra’dan Andriake’ye su taşımaktadır. Myra ve Andriake yol kavşağında bulunan “Nymphaion[4]” bu suyolu üzerindedir.

Bugünkü Myra Antik Kenti Bir Sera Cenneti!

Bugünkü Myra’ya baktığımızda, yine bin yılların alüvyon örtüsü nedeniyle, üstünde seralar ve portakal bahçeleri ile süslenmiş ve antik kenti tamamen saklamış olabileceği düşünülmektedir. Roma ve Bizans kent merkezi çoğunlukla alüvyon altında görünmez olmuştur. Çünkü bu büyüklükteki bir kentte mutlaka bulunması gereken sütunlu cadde, agora, toplantı salonu, tapınaklar, konutlar ve nekropoller gibi çok sayıda yapıdan oluşmuş olması kaçınılmazdır.

Şehir bugünkü haliyle şimdilik sadece imaj dünyamızda restitüe olabilmektedir.  Bugün üstü Myra Antik Kentine ait birçok eser, beş, altı metre derinlikte kalmış bir alüvyon tabakası altında kaldığı düşünülüyor. Bugün o tabakanın üstündeki yakın tarihi ise; 1904 yılında Osmanlı İmparatorluğu döneminde “Eynihal” adıyla köy statüsü kazanarak yerleşim yeri olmuştur. Cumhuriyet döneminde “Demre” olması ve 6 haziran 1968 tarihinde dört köyün birleşmesiyle gerçekleşerek belde statüsü kazanmıştır. 4 Temmuz 1987’de de “Kale” adıyla birçok adlar değiştirerek, günümüzde 25.956 nüfuslu, sakinlerinin bir kısmının ovayı ağırlıklı olarak seracılıkta/bir tarım arazisi olarak kullandığını kaydedebiliriz.

Klasik dönemden Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar savunma yapısının (kale) olduğu kanıtların yer alması, Helenistik Dönem ve sonrasındaki sur duvarı onarımları ve revizyonları, kalenin yüzyıllar boyunca kullanıldığını ortaya koyması nedeniyle, burası artık “Kale” adıyla anılmaktadır. Antalya’nın Kaş ile Finike İlçeleri arasındaki en çarpıcı kaya mezarlarıyla ünlü olan Myra’ya düzgün bir yolla kolayca ulaşa bilinmektedir. Çay ağzındaki Myra’nın limanı olan Andriake’nin üzerinde kehanet merkezi olmasıyla ünlü Sura Antik Kenti ve Sura ’dan birkaç km uzaklıktaki Gürses’te ise Trebenda Antik Kenti görülmeye değerdir.

Myra Antik Kenti Abbasi Halifesi Harun Reşid'in Emri Altına Girdi

Myra, II. Theodosion (408–450) zamanında Lykia bölgesinin başkenti oldu. Şehir 7. yüzyıldan 9. yüzyıla kadar devamlı Arap akınlarına uğradı ve Myra, Abbasi halifesi Harun Reşid’in emri altındaki birlikler tarafından 809'da zapt edildi. Bu akımları takip eden yıllarda kent gerileme dönemine girdi ve 1034’de Araplar tarafından denizden yapılan saldırılar sonucunda St. Nikolas Kilisesi 1034'te yıkıldı. I. Aleksios Komnenos döneminin (1081 – 1118) başlarında, Myra bu kez Selçuklular tarafından ele geçirildi. Kargaşadan faydalanan Barili denizciler kilisedeki rahiplerin itirazlarına rağmen Aziz Nicholaos’nın kemiklerini 20 Nisan 1087 tarihinde alıp, 9 Mayıs 1087 tarihinde Bari’ye getirdiler.

Myra Antik Kenti Her Zaman Korsanların Baskınına Maruz Kaldı

Deniz kenarında olması nedeniyle Myra halkının korsanların baskısına maruz kalarak sürekli saldırıya uğradı. Şehrin içinden geçen Myros Çayı, deniz ticaretini genişletmiş, ancak, korsanların kolayca baskın yapmalarına neden olmuştu. O nedenle Myralılar için Andreak limanı çok önemliydi. Çünkü Myros Nehri Andreake’den denizle buluşuyordu. Myra halkı önlem olarak Andreake’de nehrin ağzına bir zincir gererek bu baskınları durdurmaya çalıştı.

MÖ 42’de Sezar’ı öldüren Brutus asker toplamak için Lykia’ya gelmiş, Xanthos’u aldıktan sonra komutan Lentulus Spinther’in para toplaması için Myra’ya göndermişti. Myralılar buna karşı çıkarak kendilerini müdafaa etmeye çalışmışlardı. Fakat komutan nehrin ağzına gerilen zincirleri kırarak şehre girmeyi başarmıştı.

Myra Limanına Andreake Heykeli Diken Tibelius

 

MS 18’de Tiberius’un evlatlığı olan Germanicus ve karısı Agrippina Myra’yı ziyaret etmiş, Myra’nın limanı olan Andriake’de onların heykellerini dikip, kendilerine olan saygınlığı göstermişti. MS 60’da Roma’ya yargılanmak üzere giden St. Paul, Myra’da gemi değiştirmişti. Eski kaynaklar Myra ile Limyra arasında gemi seferberliğinin yapıldığını kaydetmektedir.

Lykia Birliği’nin metropolisi olan Myra, MS II. yüzyılda büyük bir gelişme göstermiş, zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı yapılmıştır. Örneğin, Oinoandalı Licinius Langus 10 000 dinar vererek tiyatro ve portikoyu yapmıştır. Rhodiapolisli ve Kyeanaili Lason, Myra’nın imarı için yardım ettiği, kitabelerde yazılmaktadır.

Bundan “150-160 yıl önce ilk kez kenti ziyaret eden Mayer (1800), Bedford ve Gandy (1812), Texier (1836), Fellows (1840), Ross (1844), Spratt-Forbes (1842), Colnaghi (1865), Lethaby (1915)26 gibi erken gezginlerin notlarında ve çizimlerinde bugün görünmeyen bazı bilgiler de, görünmeyen kenti canlandırabilmemize yardımcı olmaktadır.”[5]

Myra Antik Tiyatrosu

Myra Antik Tiyatrosu, her bir oturma sırasına 35 kişinin sığabileceği ve toplamda 10 bin seyirci kapasiteli oldukça büyük bir amfitiyatrodur. 141’de gerçekleşen büyük bir deprem sonucunda hasar görmüş, Kentin en ünlü siması Opramoas’[6]tır. Antonius Pius döneminde (İS. 138-161) yaşamış olan bu kişi Likya’nın en zengin adamı ve en ünlü hayırseveri (Euergetes) dir. 141 depreminden sonra yıkılan pek çok yapı Opramoas tarafından onarılmıştır. 3000 denardan 100.000 denara kadar değişen miktarlarda yardım etmiştir. En büyük yardımı 100.000 denarla Myra ve 60.000 denarla Tlos almıştır. Günümüze kadar ulaşabilen amfitiyatro, Likya bölgesinin en görkemli olma özelliği taşımaktadır. Tiyatro daha sonra arena olarak kullanıldığından, tiyatroda bir takım düzenlemeler yapılmıştır.

2009 yılında yapılan kazı çalışmaları sayesinde tiyatronun sahne binasında yıkılmış binlerce blok parçalarının tanımlaması, birleştirilmesi yapılmış, sahne binasının birinci katına ait 6 m. Boyunda, 14 ton ağırlığındaki granit sütunlar birleştirilerek 22 sütun restore edilerek, sütun başlıkları yerleştirilerek, tiyatro eski görkemli haline dönüştürülmüştür. Bölgenin modern kültür dünyasına eski zamanlarda olduğu gibi bugün de katkı sağlayan amfitiyatro, yakınında şehre doğru giderken, yolun sonunda hamam veya bazilika olabilecek geç devir kalıntıları görülmektedir. 

Aziz Nikolas (Çocukların, Mahkûmların, Denizcilerin ve Gezginlerin Koruyucusu)

Myra “Yüce Ana Tanrıça’nın Yeri” anlamına gelmektedir. İS 4. yy’da imparatorluğun dini olan Hristiyanlık çok daha önceden bu bölgelerde olgunlaşmıştı. “Tanrının tekil anıldığı zamanların başlangıcından itibaren Likya’nın en ünlü ve önemli kenti oldu. Hz İsa'nın 12 havarisinden biri olmamasına rağmen, Hz İsa’nın dinini yaymaya çalışan Aziz Paulos’un 4. yolculuğu olarak kayıtlara geçen MS 59-69 yıllarında yaptığı seyahatleri sırasında  tutuklanarak Roma’ya götürülmesi azizin yaptığı dördüncü yolculuk olarak da gösterilmektedir.

Aziz Paul’ün bindirildiği gemi Akdeniz güney kıyılarından geçirilerek Kilikya ve Pamfilya açıklarından geçmiş ve Myra Antik Kentinde konaklamıştır. Bu nedenle Patara, İncil'de adı geçen kentlerden biri olma özelliği kazanmıştır. Buradan İtalya’ya giden bir gemiye bindirilmiş yine güney kıyılarında yer alan Datça (Knidos)’a uğramıştır. Tutukluluk hali nedeniyle de olsa, Aziz Paulos’un Myra’ya gelmesi, metropolün adını duyurmuştur.

Bu tarihi kayıtlardan sonraki ününü ise, Myralı St. Nikolaos’a borçludur. Aziz, öğretisini burada geliştirip ününü yayarak tüm yaşamını Myra’da tamamladı. “Aziz Nikolas'ın piskoposluk yaptığı yer” olması sayesinde de ününü tüm Orta Çağ boyunca sürdürdü. İlk olarak bugünkü kaya mezarlarının üzerindeki tepede kurulan antik kent, daha sonra aşağıya inerek genişledi. St. Paul’un seyahati sırasında yine Hristiyanlığın önde gelen isimlerinden olan arkadaşı Luke ve Yunan gök-bilimci ve matematikçi, Sisamlı Aristharchos de uğradığı bir şehirdir.

Myra Antik Kenti'nin Meşhur Azizlerinden Aziz Nikolas

MS 250 yılında Myra’da dünyaya gelen Aziz Nikolas’un bazı kaynaklara göre varlıklı bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldiği, Başrahip olan amcasının onu Tanrı’nın hizmetine davet etmesi ve onun da buna hevesli olması üzerine papaz olduğu,  sonrasında ise elde ettiği tüm paralarını zayıf, fakir ve ihtiyaç sahibi insanlar için harcadı rivayetleri olduğu gibi, daha başka rivayetlerle de karşılaşmak mümkündür.

Sionlu Nikholaus’un Başpiskoposluğa kadar yükselmesi, martyrion[7]’u ziyareti ve Rosallia Günü’nde din adamlarını bir araya getiren Synodos’un Myra’da toplanmasıyla ünlenen Myra, o gün bu gündür turistlerin/hacıların ilgi odağı olmuş, kutsal bir merkez sayılmıştır. Mucizeleriyle ünlenen St. Nikolaos, geçmişte çocuklar, denizciler, tacirler ve bilim adamlarının koruyucusuyken, bugün tüm dara düşenlerin sığınağı olmaya devam etmektedir. Dara düşenlere gizlice verdiği yardımların, anlatıldıkça çoğalan öyküleri nedeniyle,”[8] bugün dünyanın hemen her yerinde yılbaşında armağan veren “Noel Baba” tiplemesi ile bütünleştirilerek, Noel Baba “olarak ünlenmiştir.

Çocukları koruma/sevindirme, denizcileri kurtarma, kayıp eşyaları bulma, gelecekten bilgi verme gibi pek çok mucizesi anlatılagelir. Bir keresinde Mısır’dan İstanbul’a giden bir gemiden aldığı hububatla Myra halkını açlıktan kurtarır. Ancak, gemi İstanbul’a vardığında yükünden hiçbir şey eksilmez. Bu belki de Aziz’in denizcilerin patronu olmasına bağlanan mucizelerden biridir. Çünkü Akdeniz’de seyreden gemilerin sefere çıkmadan önce birbirlerine iyi dilek olarak “Dümenini Aziz Nikholaos tursun.” Demeleri gelenek olmuştur. Aziz’in sağlığında din adamı olarak çalıştığı Likya sahilleri, Akdeniz’in en önemli denizcilik merkezi, burada yaşayanlar da Akdeniz’in ünlü denizcileriydiler. Bu nedenle din kitaplarında Aziz’in denizle ilgili birçok mucizesine rastlanmaktadır.

Aziz Nikolas'ın Mucizeleri

Kendine çeyiz yapamamış, umutsuz, evde kalmış, masum, yoksul kız çocuklarına acıyan Aziz Nikolaus, onların evlerinin bacasından sikke dolu torbalar bırakırmış ve daha sonra bunu bir gelenek haline getirmiş. Aziz Nikolas için anlatılan bu hikâyenin 19. Yüzyılda Amerikalılar tarafından, Asya’nın soğuk steplerinden gelen “Ayaz Ata ve Narduğan” kutlamaları ile birleştirilip, Aziz Nikolaus’un adının “Noel Baba” adıyla değiştirilmesi, 1823’den bu yana henüz 94 yıllık bir mazidir. Sonrasında ise bütün dünyada Amerika Birleşik Devletlerinde A Visit from St. Nicholas " ve karikatürist ve siyasi karikatürist ait Thomas Nast ‘ın  “Noel Baba” adıyla çocuklara hediye dağıtan, kırmızı kıyafetli, tonton bir ihtiyar olarak resmettikleri bu yarat bu işin en köklü temellerini atmıştır. Daha sonrasında resim, şiir, çocuk şarkı ve kitapları, radyon programları ve filmlerle tüm dünyaya yayılan bu hikayeden amacına ulaşmış, maya tutmuştur. Oysa ki Avrupa ülkelerinde çoğunlukla Santa Klaus olarak bilinen Aziz Nicholaus, Anadolu’da yaşamış bir din adamıdır. Aziz Nicholaus gerçek anlamda herkesin yardımcısı olan ve yüreği tanrı inancıyla dolu bir din adamı olsa da, kendisine addedilerek tasvirin dışında kalmaktadır.

Aziz Nikholas'ın Anavatanı Orta Asya Olan Bir Geyiğe Binmesi Mümkün Olmayan Bir Efsanedir

Aziz Nicholaus’un yaşadığı yerde hiç kar yağmamış ve kendisi de ren geyiklerinin çektiği bir kızağa binmemiştir. “Noel Baba” tiplemesi, Cocacola firmasının o yıllarda, satışlarını artırmak ve dikkat çekmek için günümüze kadar gelen reklam politikasının bir ürünü olarak ticari bir imaj ürünüdür.. Soğuk ve ayazın içinden, havada ren geyiklerinin çektiği arabasıyla yardıma muhtaç insanların çatısından hediyeler dağıtarak tasvir edilen Noel Baba tiplemesi, çıkış noktası ve onu farklı derledikleri efsanelerin harmanına kendi hayal güçlerine de katarak tasarlayıp ortaya çıkartanların amaçladıkları hedef doğrultusunda amacına ulaşmış ve tüm dünyaca tutmuştur.

Aziz Nikholas Her Yüzyıl Ünü ve Namı Dünyayı Sarmış Bir Din Adamıdır

Günümüze İtalya’nın Sicilya Adası, Napoli, Bari, Almanya’nın Frieburg ve hatta Amerika’da New York kentinin koruyucu azizi olma derecesine varan önemi, her yılın 6 Aralık günü yapılan anma törenleriyle daha da pekişmektedir.

Günümüzde, Orta Asya Türklerinin Ayaz Atası ve Narduğan Bayramı, İskandinav ülkelerinde iyiliksever, çocukların koruyucusu Santa Klaus/ Odin[9], ve Myralı Aziz Nicholaos’ın kişiliğin birleştirilmiş ve ortaya bir Noel Baba çıkmıştır. Fakat en temelde yatan gerçek ise, Aziz Nikolas’a yüklenen misyonuların, eskiden medet umulan Önbilici, Işık Tanrı Apollon’un bir devamı olduğudur. Yani gerçek şudur ki Apollon inancı asla yok olmamış, sadece adı değişmiştir. Değişen inançlar değil, inanılanın ve aracıların adı değişmiştir.

Aziz Nikolas Kilisesi

Aziz Nikolas'ın Ölümünden Üç Asır Sonra Adına Kilise Yapılmıştır

6 Aralık 343 tarihinde, 65 yaşında öldüğü sanılan Aziz Nikolaos’ın ölümünün üstüne 6. yy’da kendisi adına Aziz Nikolaus Kilisesi yapılmıştır. Kemikleri de kilisede yer alan, üstü deniz kabuğu pullu bir lahde yerleştirilmiştir. Eski Rusya Çarlığı olmak üzere, ünü tüm Avrupa’ya yayılmış olan Azizi Nikolaos kilisenin yanına, 11. yüzyılın ikinci yarısında bir manastır ilave edildi. Yaşarken Demre’den ayrılmayan Aziz’in ölüsünü, İsa’dan sonra 808’de Arap istilacılar yok etmek istediler, ancak başka bir rahibin mezarını dağıttılar. Bu akınlar sonucunda, kentin en önemli yapısı olan St. Nikolas Kilisesi 1034'te yıkıldı. 1863 yılında Rus Çarı II. Alensandr, binayı ve çevresindeki bölgeyi Osmanlı Devleti’nden satın alarak restorasyon çalışmalarına başladı.

Aziz Nikolas Kilisesi'nde Bir Çok Yapı Evresi Bulunmaktadır

Aziz Nikolas Kilisesinde, “en erkeni İS 5. yy başına kadar inen[10] birçok yapı evresi bulunmaktadır. Üç nefli kiliseye sonradan bir nef daha eklenmiştir. Kilise, Aziz’in yaşamını anlatan benzersiz freskolarıyla özeldir. Sahneler N. Çorağan Karakaya’nın cümlelerinde detaylıca işlenmiştir.[11] Prothesis mekânında bulunmasıyla şaşırtan “Havari Komünyonu” sahnesinde İsa ekmek-şarap dağıtmaktadır: Ekmek tarafındaki havarilerin en önünde Petrus, şarap tarafındakilerin önünde de Paulus durmaktadır. Yahuda ise yine kendini sahneden dışlamış pozisyondadır.

Freskolar stilleri ve ikonografileriyle İS 11.-12. yy’lara aittir. Kilisenin güneyindeki mezar nişlerinde İsa’nı Doğuşu, Çarmıhta İsa, Anastasis, Göğe Çıkış ve Koimesis–Meryem’in Ölümü- sahnelerinden oluşan Beş Bayram sahnesi işlenmiştir. Kemer yüzlerinde ise St. Nikolaos’un yaşamını anlatan siklustan 15 sahne işlenmiştir: Bu benzersiz freskolar arasında yine N. Karakaya’nın tanımlamalarıyla “Deniz mucizeleri”, “Üç komutan hapiste”, “Aziz’in İmparator Konstantinos ve Vali Ablabius’un rüyalarına girmesi”, “Üç komutan İmparator Konstantinos’un Önünde”, “Üç komutanın Nikolaos’a teşekkürü”, “Nikolaos’un Basileus’u Araplardan kurtarışı”, “Nikolaos’un Demetrios’u boğulmaktan kurtarışı”, “Aziz’in çocuğu olmayan bir aileye yardımı”, “Aziz’in büyülü bir kişiyi iyileştirmesi”, “Üç bekâr kızın öyküsü” bulunmaktadır.[12][13]

Rusya ve Yunanistan’ın en saygın azizi olarak tanınan Aziz Nikolaus, çocukların, mahkûmların, denizcilerin ve gezginlerin koruyucusu olarak saygı görmüştür. Azizi Nikolaus’un ölümünden sonra Avrupa’nın birçok kentinde adına kiliseler inşa edilmiştir. Bunlar arasında VI. yüzyılda İstanbul’da inşa edilen Bazilika en göz çarpanıdır.

Aziz Nikolas’ın Kemikleri Çalındı

Myra Antik Kenti 11. Yüzyılda Selçukluların Eline Geçti

Aleksios Komnenos döneminin (1081 – 1118) başlarında, Myra bu kez Selçuklular tarafından ele geçirildi. Kargaşadan faydalanan Barili denizciler kilisedeki rahiplerin itirazlarına rağmen bir grup İtalyan tüccar, Aziz’in, esasında bir Roma Çağı lahdi olan mezarını açar ve ağır kokulu mür[14] içinde korunan kemikleri yağmalayıp götürdüler. Aziz Nicholaos’nın kemiklerini 20 Nisan 1087 tarihinde alıp, 9 Mayıs 1087 tarihinde Bari’ye getirdiler.

1863 yılında Rus çarı II. Alensandr, binayı ve çevresindeki bölgeyi Osmanlı Devleti’nden satın alarak restorasyon çalışmalarına başladı. Osmanlı Devleti bölgeyi yeniden satın alarak, Rusların restorasyon çalışmalarına izin verdi. Bu restorasyon çalışmaları, kiliseyi bozacak kadar kötü yapılmıştır. 1876’da bugün de görülen çan kulesi ilave edildi. 1963 yılında kilisenin doğu ve batı kısmı toprak altından çıkartıldı, 1968’de Aziz Nikolas’ın 1087’de tahrip edilen lahit bulundu.

Bugün ise sahibi Myra/Mari’da yatan yalnız kalmış kilise[15] de bomboş bekleyen lahitten kaçırılan kemiklerin mezarına geri dönmesi ve Aziz’in artık anavatanında huzur içinde yatması için, Vatikan bir şeyler yapması en büyük arzumuzdur. İS 342’de, yaklaşık 70 yaşında Myra’da, anavatanında öldüğünde, mezarında gömülmek Aziz’in isteği/vasiyetidir. Buna her dinden herkes saygı duymalıdır.

Nekropol / Ölüler Şehri ve Ölülerin 1001 Çeşit Suratları

Myra'nın Nekropolü

Nekropol, arkeolojik şehirlerde mezarlıkların ve toplu mezarların bulunduğu bölgeye verilen isimdir. Yunanca nekros-polis ölü(ler) şehri demektir. Myra Antik Kenti’nin günümüze kadar gelen en önemli yapılarından biri de nekropolüdür. Antik tiyatro alanının üzerinde yükselen kayalık içerisine kurulan bu “muhteşem kaya mezarları, hemen tiyatronun üzerinde ve doğudaki "nehir nekropolü" denen alanda olmak üzere doğu, batı ve güney olmak üzere üç farklı yerde toplanmıştır. Bu yapılar, kabartma ve yazılarla süslenen mezarlardır. Uzaktan bakıldığında adeta küçük birer ev gibi görünürler.

Tüm mezarlara kaya yüzündeki patikalarla ulaşım sağlanmıştır. Bu yollar bazen dar geçitler bazen de basamaklı çıkışlar biçimindedir. Tam bir ölüler kenti olarak kaya yüzünde bir yerleşim dokusu gibi eksiksiz bir planlama yapılmıştır. Karşıdan bakıldığında bir yamaç yerleşimi duygusu verilmiştir: Klasik Dönem yamaç yerleşimi kaya mezarlarında yaşıyor gibidir. Dolayısıyla Likya kaya mezarlıkları sadece sivil mimarlıktaki ahşap yapı imitasyonu değil, aynı zamanda sivil bir yerleşim imitasyonudur. Bugün olmayan sivil ahşap yapılar hakkında bilgi aktarmakla kalmaz, bugün bilemediğimiz Klasik Dönem sivil yerleşimleri hakkında da bilgi verirler. Çoğunlukla İÖ 4. yy’ın ilk yarısına tarihlenirler.

Batı Nekropolü (“Deniz Nekropolü”), tiyatronun hemen batı yanındaki kayalıklarda düşey ve yatayda sıralanmış olan 47 mezardan oluşmaktadır. Güney Nekropolü Batı ve Doğu nekropolü arasındaki kayalıklardaki 11 kaya mezarından oluşur. Doğu Nekropolü (“Nehir Nekropolü”) ise 40 mezardan oluşmaktadır. Bu mezarlarda 13’ü Likçe, 10’u Eski Yunanca olmak üzere, toplam 23 yazıt bulunmaktadır. Birisi oldukça dokunaklıdır: “Moskhos, Demetrios’un kızı Philiste’yi seviyor”. Toplam 17 kabartma da kaya mezar dekorasyonları arasında çok önemli bir yer alan ve içerik-nitelikleriyle bölgede benzersiz olan eserlerdendir. Kabartmalar Likya Klasik Dönem kabartmalarının önemli bir grubunu oluşturur. 35 Hem Klasik Likya yontuculuk sanatının geldiği düzeyi hem de ölü gömme geleneklerini anlatmaları açısından özeldirler. Bu kabartmalar mezarların 7’sini süslemektedir.

Kabartmalar genellikle İÖ 4. yy’a tarihlenir. Özellikle ikisi, kabartmalarıyla tüm Likya’nın en etkileyici kaya mezarlarıdır. Tapınak cepheli ilk mezar, mimarisiyle, bitkilerden çıkan tanrıça (Artemis/Myrrh) dizisiyle, aslan boğa kabartmalarıyla ve tam ortada betimlenen mezar sahibi aile “fotoğrafıyla” muhteşemdir.”[16] 1840 yılında Charles Fellws, “Resimli Mezar” diye tabir ettiği kaya mezarlarını görmüş ve bunların kırmızı, sarı ve mor renklerinde halen seçilebildiğini kaydetmiştir. Bu renkler günümüze kadar gelememiş, sadece kırmızı ve mavi renklerden izler kalmıştır. Bu mezarlarda dikkat çeken diğer bir konu da insan şeklinde yapılmış 11 insan figürüdür.

Silvan Güneş

Biyografi Yazarı & Folklor Araştırmacısı


Alıntı ve Kaynaklar:

* https://www.oludeniztravel.com/tr/oludeniz-turlar/demre-myra-turu/#lg=1&slide=15

  • http://arkeofili.com/aziz-nikolasin-kemikleri-noel-babanin-nasil-gorundugunu-gosteriyor/

[1] S. JAMESON, “The Lycian League: Some Problems of its Administration”, ANRW 7.2, 1980, 666 vdd.; R. BEHRWALD, Der lykische Bund (2000).

[2] Strabon, Geographika XIV,III,3.

[3] Mür: miskokulu bir sakız reçinesi. Tütsü yapmak için kullanılır. Yakın doğuda ilaç ve parfüm yapımında kullanılırdı. Antik dönemlerde cenaze törenlerinde kullanılmıştır.

[4] Nymphaion: Erken araştırmacılardan sonra, 1915’de Lethaby’nin ziyareti ardından, Borchhardt 1965 yılı çalışmalarını 1975’te yayımladığı 2 sayfayı bu anıta ayırır. “Das Nymphaeum im Andriakos-Tal” başlığında ele aldığı yapı için “Nymphaion –kaynak tapınağı– olduğunu ve bir hamam yapısı olarak da kullanılmış olabileceğini” belirtmektedir.

[5] ÇEVİK, Nevzat, Myra ve Limanı Andreake, Kazılar Başlarken Ön Düşünceler.

[6] Opramoas:

Kentin en ünlü siması Opramoas’tır. Antonius Pius döneminde (İS. 138-161) yaşamış olan bu kişi Likya’nın en zengin adamı ve en ünlü hayırseveri (Euergetes) dir. Opramoas, Apollonios II’nin oğludur. Annesi Aristokila adıyla da bilinen Aglais, Korydallalı’dır. Hermaios ve Apollonios III adlarında iki erkek kardeşi vardır.

Opramoas’ın Lykia Birliği’nde üstlendiği ilk görev arkhiphylakia olmuştur. Erken dönemdeki hizmetlerinin ardından 4 kez onurlandırılmıştır. İ.S. 114 ile 131 yılları arasına denk gelen onurlandırmalarda Opramoas, bronz heykel, altın kaplama ikon ve altın çelenk almıştır.131-132 yıllarında cömertliğini kanıtlayan Opramoas’ın Lykia Birliği tarafından yıllık onurlarla onurlandırılmasına karar verilmiştir. 136 yılındaki İmparator Kültü Başrahipliği ve Lykia Birliği yazmanlığı ile birlikte Lykiarkhos olmuş ve bundan sonra 132-152 yılları arasında 20 kez daha onurlandırılmıştır.

Opramoas’ın neredeyse tüm Likya’da yardım etmediği kent yok gibidir. Özellikle 141 depreminden sonra yıkılan pek çok yapı Opramoas tarafından onarılmıştır. 3000 denardan 100.000 denara kadar değişen miktarlarda yardım etmiştir. En büyük yardımı 100.000 denarla Myra ve 60.000 denarla Tlos almıştır.

[7] Martyrion:  Hıristiyan şehitlerin (din veya başka kutsal bir şey uğruna ölenlerin) mezarlarının ya da onlara ait kutsal eşyaların bulunduğu kilise.

[8] ÇEVİK, Nevzat, Myra ve Limanı Andreake, kazılar Başlarken Ön Düşünceler. http://www.arkist.com/pdf/myraarkeolojisanat.pdf 13.01.2018

[9] Odin:

İskandinav mitolojisinde paganizmde en büyük tanrıdır.  Cermen mitolojisi'nde Wotan ve WodanazAnglo Sakson Mitolojisi'ndeyse Woden olarak isimlendirilir. Kutsal günü çarşambaya onun adı verilmiştir. Adı "tahrik", "hiddet" ve "şiir" anlamına gelen óðr'dan gelmektedir. İskandinav panteonundaki diğer birçok ilahi varlık gibi karmaşık bir rol üstlenir; savaş ve bilgelik tanrısıdır. Ayrıca büyü, zafer ve av tanrısı olarak bilinir. Güneş ve Kelt haçı ile sembolize edilir.

(AlfadirAllfather (Herkesin Babası)) Tanrıların babası; Asgard'daki salonu Valaskjalf'da (Katledilmişlerin Korunağı) tahtı Hlidskjalf bulunur. Bu tahttan dokuz diyarda olan tüm olayları gözler. Ayrıca yeryüzüne ve gökyüzüne hakimdir, gerektiğinde kartala dönüşebilir. Odin'in sadece güneş gibi parlayan tek bir gözü vardır. Diğer gözünü Bilgelik Kuyusundan içebilmek için feda etmiş ve sonsuz bilgi elde etmiştir. Habercileri Valkyrie’ler ölü savaşçıların ruhlarını Valhalla’ya taşırlar… Alıntı: <https://www.wikiwand.com/tr/Odin>

[10] ÖTÜKEN 2006, 523.

[11] ÇORAĞAN – KARAKAYA 2006, 331-344; Ayrıca detay için bak. N. ÇORAĞAN-KARAKAYA, Antalya’nın Demre İlçesi’ndeki H.Nikolaos Kilisesi Freskoları. Hacettepe Üniv. S.B.E. Yayınlanmamış Doktora Tezi (1998)

[12] ÇORAĞAN – KARAKAYA 2006, 334; Ayrıca bak, N. KARAKAYA, “The Burial Chamber Wall Painting of St. Nicolas Church at Demre (Myra) Following Their Restoration”, Adalya VIII, 2005, 288-309.

[13] ÇEVİK, Nevzat, age

[14] Mür: miskokulu bir sakız reçinesi. Tütsü yapmak için kullanılır. Yakın doğuda ilaç ve parfüm yapımında kullanılırdı.

[15] Y. DEMİRİZ, “Demre’deki Aziz Nikolaos Kilisesi“, TürkAD 16, 1966-1, 13 vdd.; U. PESCHLOW, “Die Kirsche des hl. Nikolaos in Myra“, AW 6, 1975-4, 15 vdd.

[16] ÇEVİK, Nevzat, age, s. 61, 62, 63.

02.07.2021