İsauria/İsaura Antik Kerti, Orta ve Batı Toroslar’ın kesiştiği bir noktada yer almaktadır. Roma döneminde en büyük eyaletlerden biridir. Alı sezon süren kazılar sonucunda elde edilen ilk veriler arkeoloji dünyasında halen tartışmalı konular arasında yer almaktadır. Buna sebep olan ise, kalıntılar sahasında İsauria Palaia / Vetus (Eski İsauria) veya İsauria Nea/Nova (Yeni İdauria) kentlerinden hangisi olabileceği konusunda uzun bir aradan sonra yeniden tartışmaya açılmıştır.[1] Kesin bir sonuca varılmamış olunsa da, yeni veriler mutlaka kentin gerçekleri hakkında sahip olmamız gereken bilgiler ışığında bilim dünyasıyla paylaşılabilecek bir noktaya getirecektir!
M.Ö. 90-30 tarihleri arasında yaşamış Yunan tarihçi Diodoros Sicilus ve M.Ö. 63- M.S. 23 yılları arasında yaşamış olan Amasyalı tarihçi, coğrafyacı ve filozof olan Strabon, yapıtında iki ayrı İsuaria şehrinden bahsederler. Bu bilgiler ışığında İsauria Antik Kenti’nde, özellikle Zengibar Kalesi’nde elde edilen verilerin İsaura Palaia/Vetus (Eski İsaura) mu yoksa İsaura Nea/Nova mı olduğu konusunda arkeologlar tarafından halen bir sonuca varılamamıştır.
Tarihçi Diodoros, İsuaria Antik Kenti’nden bahsederken, kentin Perdikkas komutasındaki Hellenistik dönem ordularının yakıp yıktığından bahseder. Bu yakılıp yıkılan şehrin İsauria Antik Kenti’nde eski bir yerleşkenin varlığına rastlanan Zengibar Kalesi mi, Eksile/Çatören’de mi yoksa Dorla (Aydoğmuş) mı olduğu arkeologların bir türlü sonuca varamadığı bir konu olmuştur. İsaura Palaia/Vetus-İsaura Nea/Nova sorunu şehrin kesin olarak lokalize edilmede yetersizliği nedeniyle tarihi kaynaklarla örtüşmeyen başka nedenler ve yaşanan tarihsel sürecin doğası ve kaynak ve kalıntılarla örtüşmemesi nedeniyle şehrin gerçekleri halen ortaya konulamamıştır.
İsauria Antik Kenti’ 12 Ağustos 1837 yılında İngiliz seyyah W. J. Hamilton tarafından keşfedilmiştir.[2] J. Hamilton ilk keşiflerinde kentte rastladığı yazıtlar ne yazık ki günümüze kadar ulaşamamıştır. Aynı yazıtlar daha sonra kente gelen J.R.S. Sterret tarafından da incelenmiş, yazıtlarda adı geçen “İsauria” adı antik kaynaklarda da yer aldığı tespit edilmiştir. Oysa kent bulunmadan önce, kentin varlığı gıyabında Beyşehir Gölü çevresinde yer aldığı tahmin edilmekteydi. 1900’lü yıllarda J. Jüthner başkanlığında kentte kapsamlı bir araştırma yapılmış, 1903 yılında hazırlanan detaylı raporu 1935 yılında H. Swoboda başkanlığında bir ekip tarafından yayımlanmıştır. “Konya’nın Karaman Müzesi 1980’li ve 1990’lı yıllarında bölgede kısa süreli bir araştırma yapıp sonuçlarını yayın ehline getirmiştir.”[3]
İsauria Antik Kenti’nin en önemli yapılarından biri de Zengibar Kalesi’dir. Kalede yapılan yüzey çalışmalarında elde edilen kalıntıların benliğini koruyabilmiş İsauria halklarının ürünü olamayacağı düşünülmektedir.
Antik dönemdeki bilgilere göre M.Ö. 2. yüzyılın sonlarından itibaren İsauria’yı da kapsayan Kilikya Bölgesi’nin bilhassa dağlık kesiminde Roma tazyiki neticesinde İsauria-Roma düşmanlığı gittikçe derinleşmiştir. Roma’nın çok güçlü ordularla İsauria başkentine birçok kez saldırılar düzenlemiştir. Bu saldırılardan en iyi bilineni Publius Servilius Vatia komutasındaki Roma ordularının saldırısıdır.[4] M.Ö. 79-75 yılları arasında gerçekleşen bu savaş neticesinde Publius Servilius Vatia’ya Roma Senatosu tarafından “Isauricus” unvanı verilmiş, bölgedeki İsaura Palaia/Vetus (Eski İsaura) ve İsaura Nea/Nova (Yeni İsaura) olarak bilinen her iki İsaura kenti de Roma’ya tabi olmuştur. Bölge kentlerinin Roma’ya bağlılıklarının hep kısa süreli olduğu ilerleyen dönemlerde açıkça görülmektedir. Roma’nın Anadolu’daki en büyük destekçisi olarak bilinen Galatia Krallığının son kralı Amyntas’ın da İsaura kentine M.Ö. 35-25 yılları arasında bir sefer düzenlediği ve kenti tamamen ele geçirdiği bilinmektedir (Strabon, Geographika, XII, 570). Dolayısıyla, özellikle İsaura kentine Roma ve Anadolu’daki hamilerinin sürekli baskı yaptıklarını net olarak görebilmekteyiz. Ve kent bu saldırıların hepsinde yerle bir edilip yeniden imar edilmiştir.[5]
Publius Servilius Vatia Isauricus (d. M.Ö. 134 - ö. M.Ö. 44), Gaius Servilius Vatia ve M.Ö. 84 yılında Praetorluk[6] yapan ve diktatör Lucius Cornelius Sulla[7] tarafından M.Ö. 79 yılında konsül olarak atanan Quintus Caecilius Metellus Macedonicus'un kızı Caecilia Metella'nın oğludur. Ayrıca MÖ 48 ve MÖ 41 yıllarında konsüllük yapmış olan Publius Servilius Vatia Isauricus'un babasıdır.
Konsüllük[8] görevinin ardından korsanlarla mücadele edeceği ve pek çok çatışmalar yaşayacağı İsauria'nın bulunduğu Kilikya'ya eyalet valisi olarak atandı. M.Ö. 74 yılında Roma'ya dönüşü Zafer Alayı ile kutlandı. Kendisine Isauricus cognomen'i verildi. Cognomen ("bilinen adıyla") anlamına gelen Latince bir isimlendirme terimidir. Köken olarak Roma isimlendirme geleneği' ne göre bir Roma Yurttaşının 3. ismidir. Terim aynı zamanda günümüzde ara sıra takma ad veya lakap ile eş anlamlı kullanılmaktadır. Publius Servilius Vatai, o dönemde kendisine verilen bu 3. İsim ile oldukça büyük bir itibara, nam ve üne de sahip olmuştur.
Roma'ya dönüşünün ardından Gaius Verres'in yargılanmasına bakan yargıçlardan biri olarak görevlendirildi. Pompey'in korsanlarla yapmış olduğu mücadelede ona destek verdi. M.Ö. 63 yılında pontifex maximus olmak için aday oldu, ancak bir zamanlar emrinde korsanlara karşı savaşan Jül Sezar'a karşı kaybetti. M.Ö. 55 yılında censor seçildi. İç savaşa müdahil oldu. Servilia adından bir kızı da olan Publius Servilius Vatia Isaurius M.Ö. 44 yılında öldü.
İsauria Antik Kenti Bozkır ilçesinin Hacılar ve Ulupınar mahalleleri arasında, Toroslar'ın uzantısı dağda 1850 metre yükseklikte kurulmuştur. Hititler, Persler ve Romalılarca kullanılan Zengibar Kalesi, hâlâ gün yüzüne çıkarılmamış yapılarına rağmen oldukça dikkat çekici bir cazibededir. Asırlardır pek çok el değiştirmiş, sahiplenen sakinleri tarafından defalarca kanlı savaşlara ve yıkımlara tanıklık etmiş, ne kadar yıkılmışsa da bir o kadar yeniden ayağa kaldırılarak her dönem adından söz ettirmiştir.
İsauria Antik Kenti’ni Romalılar ele geçirdiklerinde kent o dönemde Roma’nın en büyük ve ne önemli eyaletleri arasında yer almıştır. Coğrafik, jeolojik yapısının yanı sıra Likya, Klikia, Psidia gibi bölgedeki varlık gösteren uygarlıklar içinde Klikya’ya mı yoksa Likya ya da Psidi’anın hangi parçası olduğu, hangisinin bir uzantısı olarak daha iç kısımlarda serpilen güçlü bir şehir olduğu konusunda sır perdeleri pek de aralanmış değildir.
İsauria Antik Kenti’nin etrafını güçlü sur duvarları çepe çevre sarmaktadır. Sur ve burçların bir kısmının günümüze kadar gelmesi tarihin aydınlanması bakımından oldukça önemli bir belgedir. Kalenin 3,5 metre kalınlığındaki surlarının inşasında kullanılan taşlar zirvedeki taş ocağından getirilmiştir. Büyük dikdörtgen taşların milimetrik düzgünlükteki kesilme işleminin ise binlerce yıl önce nasıl yapıldığı gizemini hâlâ korumaktadır.
Kalenin güneyince iki kule bulunmaktadır. Bu kulelerin biri yıkılmış, ayakta olan ise dört metre yüksekliğinde beşgen ve altıgen bir mimariye sahiptir. İki kulenin arasında üstü kemerle tamamlanan kapıdan şehre görkemli bir giriş yapılmıştır. “Köşe taşları iki yüzlü ya da bir birine geçme yoluyla bağlantı yapılarak, iki parçadan meydana gelmiştir. Katlar arası ise ahşap bölmelere ayrılmıştır. Bu bölmelere ahşap bir merdivenle çıkıldığını tahmin edilmektedir. Ahşap katların döşemeyi taşıyan kirişleri, kule bedenini taşıyan taş yuvalara oturmaktadır. Bu yuvalar halen mevcuttur. Kulenin her katının taban seviyesinden 1.20-1.30 m. yüksekliğinde mazgal delikleri mevcuttur. Bu delikler, bir insanın dışarıyı rahatça görebileceği yüksekliktedir. Mazgallar, dışarıdan yalnız 0,12 m. genişliğinde iken içeride 1 m. bulmaktadır. Mazgal delikleri genellikle eğri konan taşlardan inşa edilmiştir. Hatta bazı yerlerde taşlar oyularak yapılmıştır. Böylece dıştan gelen atışların etkisi azaltılmıştır. Kulelerin giriş kapılarının ölçüleri yer yer değişmekle beraber 1.40 m. genişliğinde ve 2.4 m. yüksekliğindedirler. Kentte iyice sağlamlaştırılan kapı lentosu olarak bir taş bloğu kullanılmıştır. Kulelerin üst kısımları yıkıldığından nasıl bir sisteme sahip oldukları bilinmemektedir. Yalnız kulelerin surlarını boşaltmak ya da düşmanların saldırılarında üzerlerine sıvılaştırılmış şeyler dökmek için taştan oyulmuş küçük oluk parçacıkları kule zemininde yıkıntılar arasında bulunmaktadır.[9]
Roma Dönemi’nin en önemli örneklerinden olan Zengibar Kalesi'nde tiyatro, zafer takı, kilise, su kemerleri ve benzeri mimari yapılar vardır.
Güneydeki kapıdan girilen yerde ana caddeyi takip eden ziyaretçiler, zafer takı ile sonradan kilise olarak kullanılan kentin en büyük binası bazilikaya ulaşıyor. Kentteki bazı taşlarda çelenk, miğfer, dizlik, kılıç, kalkan ve ok gibi yüksek kabartmalı çok sayıda işleme bulunmaktadır.
İsauria Antik Kenti’nin Ulupınar Köyüne diğeri de Işıklar Köyüne bakan olmak üzere iki ana kapısı vardır. Bunların dışında kentin kuzey tarafında, kapı olması muhtemel olan iki ara geçit daha bulunmaktadır. Bu kapılardan kentin güney tarafında olan ve ana kapı olarak bilinen kent kapısı, diğeri de batıdaki akropol kapısıdır.
Kent Kapısı: İsauria Antik Kenti’nin korunamayan bu kapısı, yıkıntılar halindedir. Kapanın solunda sağında kapıyı koruyan kuleler bulunmaktadır. Ancak kapısın solundaki kule ayakta kalmasına rağmen sağındaki kule tamamen yıkılmıştır. Kapının etrafındaki surlar, içeri doğru bir girinti yapar. Sol taraftaki kulenin dışa çıkıntı yapmasıyla da bir dış havlu oluşur. Bu da savunma yönünden önemlidir. Kapının, zeminde genişliği 4 m. bulmaktadır. Kapının bir kemerle tamamlandığı düşünülmektedir. Kent kapısını önündeki yıkıntılar içerisinde birçok silah kabartmaları vardır. Bu kabartmalardan kalkan, miğfer, kılıç ve çelenk gibi savaş aletleri tasvir edilmiştir.
Akrapol Kapısı: Günümüze kadar korunabilen Akropol Kapısı, kentin en görkemli yeri durumundadır. Kapının çift kuleyle desteklenmesi kent savunması açısından önemlidir. Bu tür kapılar, yakın doğu kökenlidir. Şehir surlarının kavisleme ve kırılması sonucu meydana gelen sur, dışı avlulu bir kapıdır.
Bu kapıdan direk olarak kentle sınırlı olan Akropole gidilmez. İleriye doğru çıkıntı yapan iki kule arasındaki yol, tam sola dönerek bir kapıdan geçer. Önce küçük bir avluya, sonra da sağa dönerek ikinci bir kapıdan Akropole ulaşır. Bu durum, kentin özel savunmaya verdiği önemi açıklar. Her iki kuleden soldaki, sekiz köşeli ve iyi durumdadır. Birçok savaşçı ambleminin bu kulede bulunduğu H.Swoboda ve ekibi tarafından yapılan araştırmada görüldüğü söyleniyorsa da bugün yarısı olmayan bir kalkandan başka bir şey görülmemektedir. Dıştaki kapı, kemeriyle birlikte günümüze kadar gelebilmiştir. Kapı 3.85 metre genişliğindedir. İç avlu yıkıntılar altında kalmıştır. Burada da kente girmek için ikinci bir kapı vardır. Bu kapı 3.46 metre genişliğindedir. Kapının üst kısmının kemer biçimin de olduğu, yıkıntıların arasında ki kemer taşlarından anlaşılmaktadır. Avlulu kent kapıları İsauria’dan başka Perge, Silyon, Priene, Bergama ve Asosta bulunmaktadır.
İsauria Antik Kenti’nde bol miktarda silah kabartması bulunmaktadır. Bu kabartmalar, kentin kapılarını sağ ve solundaki kulelerin yan duvarlarını süslemektedir. Bunların benzerlerine Anadolu da Bergama, Selge ve Side Antik Kentlerinde de rastlanmaktadır. Silah kabartmalarının kule bedenlerinde mi kapı üstünde mi olduğu kesin olamamakla birlikte, Hamilton’un elle yaptığı bir resim de kalkanın, Akropol kapısının yanın da bulunan ve bedenini süslediği görülmektedir. Ayrıca, H. Swoboda ve ekibinin yaptığı incelemelerde, bu tür kabartmaların kule duvarlarında olduğu belirtilmiştir. Ancak silah kabartmalarının, Akropol kapısını süslediği belirtiliyorsa da yapılan araştırmalarda bu tür kabartmaların Akropol kapısında değil, kentin batısındaki kapı önünde bulunan yıkıntılar arasında olduğu görülmektedir.
İsauria Antik Kenti’nde Zafer Takları vardır. Bunlardan, bugün bile ayakta kalabilmiş olan Hadrianus Zafer Takı’nı görebilmekteyiz. Hadrianus, bilindiği üzere M.S. 117 - 138 yıllarında imparatorluk yapmıştır. Hadrianus’un İsaura ya gelip gelmediğini kesin bilmemektedir, fakat Hadrianu dönemin de Anadolu’da yaşanan barış ve huzurun anısına, bu Tak dikilmiştir. İsauria Antik Kenti’nin merkezinin hemen hemen ortasında yer alan Tak, iki ayak üzerinde bir kemerden oluşmaktadır. Tek gözlü bir yapıdır. Ayaklarının eni 1.20 m. uzunluğu ise 3.68 metredir. Kemer gözünün açıklığı ise 3.22 m. genişliğine ve 5.46 m. tepe yüksekliğine sahiptir. Yapının tüm yüksekliği 7.73 metredir. Yapıda farklı olarak taş malzemelerin kullanılması onun onarımlar geçirdiğini göstermektedir. Ortadaki haç motifi ise Bizans döneminden sonra işlenmiştir. En üst kısmında Arşitravın üzerinde iki satırlık bir yazıt olduğu H. Swoboda tarafından söyleniyorsa da bugün bu yazıt yoktur.
İsauria Antik Kenti’nin ikinci Takının Marcus Aurelius’a ait olduğu yine H. Swoboda ve arkadaşları tarafından hazırlanmış belgelerde yazıyor olsa da yapılan araştırmalarda bu Takın izine rastlanmamıştır. Ana kapıdan şehir meydanına inen sütunlu caddenin hemen kenarında üçüncü bir Takın olduğu belirtilmektedir. Bu Tak da Severus Alexander’e adanmıştır. Bugün Zafer Takı olarak adlandırılan yapının derinliği 3.26 metra zeminden kemere kadar olan yüksekliği ise 3.63 metre yapının tüm yüksekliği 5.53 metredir.
Swoboda ve arkadaşlarının İsauria Antik Kenti hakkında hazırladıkları raporda geniş açıklamalarda bulunulmuş olsa da, bu raporda yer alan, antik kentlerde “kapalı alan” olarak bilinen exedradan bu gün hiç iz kalmamıştır. Belki de exedranın izlerini yakın çevrede yer alan köylerin evlerinin, ağıllarının, bahçelerinin duvarında aramak gerekir!
İsauria Antik Kenti’nin agorası kent merkezinin ortasında yer almaktadır. Agora, sütunlu caddenin hemen yanındadır. Ancak günümüze ulaşabilen temel seviyesinde taş bloklardan başka bir şey görülmemektedir.
İsauria Antik Kenti’nin sakinleri de tıpkı diğer antik kentlerdeki insanlar gibi pagan inancına bağlı, kendilerine seçmiş oldukları tanrılara tapan haklardı. Zaman içerisinde Anadolu topraklarında Hristiyan İnancının önce zorla ve katliamlarla gelen inanç baskısı, ardından Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’ya sahip olup yönetimi ele almasıyla birlikte imparatorluğun resmi dini ilan edilmesiyle gelişen süreçten tüm halklar bu rejim ve dayattığı inançtan nasibini aldı. Tapınaklardaki tanrı ve tanrıça heykellerinin kırılıp, kendi elleriyle yarattıkları değerlerin yıkılmasıyla birlikte, tapınaklar kiliselere çevrildi. Halkın pagan inancından Hristiyanlığa geçişi oldukça kanlı ve zulümlerle dolu bir tarih yazdı. Antik kentlerin her birinde dini merkezler baş göstermeye başladı. İşte bu dönemlerde bazilika olarak bilinen kral sarayları olarak yapılan binaların yanı sıra, Romalılarda dikdörtgen biçiminde, uç bölümünde yarım çember gibi bir çıkıntısı olan mahkemelerin kurulduğu yapılar görülmeye başlandı. Bu yapılar kente hâkim olan bir yerde yapılır ve kentin en büyük yapıları olarak inşa edilirdi ki, mimarideki bu ihtişam aynı zamanda halkın gözünde de saygınlık, korku ya da yönetimin buyruklarını tanıma psikolojisini barındırabilsin!
İsauria Antik Kenti’nde bulunan bazilika, Hadrianus Takı’nın hemen yanında, kentin en büyük binası durumundadır. Basilika her ne kadar yıkıntılar içinde olsa da, duvarları bir metreye kadar ayaktadır. Bina Roma döneminde Basilika, sonraları ise Kilise olarak kullanılmıştır. Binanın boyu 30.75 metre, eni 18 metredir. Duvar yüksekliği, sağlam kalan yerlerde 1.50 metreyi, genişliği 1 metreyi bulmaktadır. Duvarları, harçsız olarak bindirme tekniği ile yapılmıştır. Sur ve kulelerin inşa tekniği aynıdır. Basilikanın yanında yıkıntılar içinde bir kilise, kentin güneyinde ise başka bir kilise bulunmaktadır. Kilisenin boyu 22 metre, eni ise 12 metredir. Bu kilisenin batısında ve yakınında yer alan bir bina yıkıntısı göze çarpmaktadır. Bu binanın boyu 40 metre kadardır.
İsauria Antik Kenti, kilise açısından oldukça zengindir. Akropol kapısını kent kapısına bağlayan antik yolun solunda ve kentin güneybatısında bir yerde bir kilise daha mevcuttur. Oldukça tahrip olmuş moloz yığınları altındadır. Kent merkezinin güneyinde sekizgen yapıda yıkıntılar içinde bir bina daha bulunmaktadır. Buraya kaylarla oyulmuş bir merdivenle çıkılmaktadır. Batıdan bir de küçük yolu vardır. Yapı içten içe yaklaşık 15 metredir. Üst örtü hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Kentin en yüksek noktasında yıkıntılar içinde bir Vaptisterium/Baptisterium bulunmaktadır. Vaftizhane Hristiyanlık dinine giriş ritüeli olan vaftizin gerçekleştirildiği yapılara verilen isimdir. Erken dönemlere ait örneklerden günümüze yapılardan ziyade yalnızca vaftiz havuzları ulaşmıştır. Vaftizhane ve vaftiz havuzu birbirleri ile karıştırılmaması gereken iki farklı kavramdır. Görüleceği üzere İsauria Antik Kenti’nde rastlanan bu kalıntılar, kentin antik dönemde gerek dini ve sosyal yaşamı, gereke şehrin ekonomik, siyasi ve kültürel yapısıyla birlikte Torosların tepesinde hareketli bir kent olduğunu gözler önüne sermektedir.[10]
Roma döneminde 10 bin kişinin yaşadığı İsaura Antik Kenti, çoğunluğu toprak altındaki tarihi varlıklarıyla "Konya'nın Efes'i" olarak nitelendirilmektedir. Antik kentin tarihler boyunca yaşadığı tahribat yetmezmiş gibi yakın tarihte de onca tahribata rağmen kale duvarlarının ve kiliselerin büyük bölümünün hâlâ ayakta olması bir mucizedir. Günümüz insanına rağmen direnen antik kent bugün yapacağımız en iyi şey, kentin bir an evvel ayağa kaldırılması, tarihin aydınlatılması, bölge turizminin canlandırılması ve tarih bilincinin 7’den 70’e doğru anlatılmasıdır.
İsaura antik kentinde yüzeyde görülen kalıntıların neredeyse tamamına yakını Roma dönemi mimari yapılarından oluşmaktadır. Hatta Roma mimarisine özgü en az üç tane zafer takı, sütunlu cadde ve exedra gibi kimi mimari yapılar İsaura kentinde güçlü bir Roma etkisinin kanıtları olarak karşımıza çıkmaktadır. Düşmanca ilişkilere rağmen tam bir Romalı karakteri yansıtan kent planlaması ile İsaura’da ilginç bir durumla karşı karşıya kalındığından arkeologların ve tarihçilerin bu durumda kafası karışmıştır. Tarihi kaynaklarda korsan veya eşkıya yatağı olarak tanımlanan İsauria içlerinde böylesi planlı bir şehirciliği oluşturan sebeplerin nedenleri en çok üstünde durulan konular olmuştur. İsaura kentinin yakın çevresinde herhangi bir yerleşime bağlı olmayan nekropol kalıntıları aynı şekilde gizemini koruyan başka bir tartışma konusudur. Zengibar Kalesi’ndeki yüzey araştırmaları sırasında bu ve bunun gibi birçok soruya cevap bulmak için çalışmaların bir an evvel başlaması gerekmektedir.[11]
İsaura'lı halk enerjik ve yağmacı bir halk olarak bilinir. İsaura'nın Kralı Philiph düşmemek için birçok savunma yapmış olsa da Alexander'in ordusuna karşı koyamamıştır. Daha sonra tekrar inşa edilen İsaura, Galatia İmparatorluğu'nun son kralı P. Servilius tarafından geliştirildi ve bölgenin ticaret merkezi haline getirildi. Isauria Palea ve Isauria Nova olarak iki ayrı şehir haline geldi. Fakat her ikisi de aynı dili konuşuyordu. Sonraki dönemde (Ammianus Marcellinus Dönemi) Dorla Koniah 'ın sancak ve başkenti olmuştur. Ve ilk Hristiyanlar olarak ve Hristiyanlığın gelişmesinden bu ülke öncü olmuştur. Burada birçok psikopos yaşamaktaydı. Theophilus, Sisamoas da Isaura'da yaşadığı bilinmektedir. Isaura Palæa adlı görkemli tarihi yer günümüzde de Konya ilinin Bozkır İlçesi sınırları içerisinde bulunmaktadır.[12]
Sonuç olarak; İsauria Antik Kenti’nin kötü yazgısı diğer antik kentlerde olduğu gibi devam etmektedir. Tarih sayfalarına savaşçı, zeki ve enerji dolu oldukları kadar özgürlüklerine ve haklarına düşkün İsaurialılar olan geçen antik kent, belki de günümüzde yağmalanmaktan, değerleri savrulmaktan çok daha fazla acı günler geçirmektedir. Civarda bulunan yakın köylerin bu tarihe sahip çıkması ve kentlerini kendi evleri, yurtlarını korudukları gibi koruması onların birincil görevleri olmalıdır. Bizden önce yaşamış bu insanların miraslarına sahip çıkmayı insanlık görevi olarak görmeseler dahi, tarihe kendi ekonomilerine ve geleceklerine sahip çıkmak olarak görüp, en azından bu yoldan ilerleyerek tahrip olmasını engelleme bilinci mutlaka her bir bireyin aklına, fikrine işlenmelidir.
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı
Alıntı & Kaynak & Fotoğraflar
[1] DOĞANAY, Osman, Zengibar Kalesi (İsaura) 2010-2015 Yılları Yüzey Araştırmaları: İlk Sonuçları ve Düşünceler, idil, 2016, Cilt 5, Sayı 21, Volume 5, Issue 21.
[2] Kaynaktan alıntı: Hamilton, Hamilton, W.J., Researches in Asia Minor, Pontus and Armenia; with some Account of their Antiquities and Geology, Vol. II, London, 1842: 237vd.
[3] Temizsoy-Uysal-Mertek 1984:Temizsoy, İ-Uysal, M.V.-Mertek, K., Zengibar Kalesiİsaura, Karaman Müzesi Yıllığı, Sayı: 2, 1984, 5-31.
[4] Hall, A.S., New Light of the Capture of Isaura Vetus by Servilius Vatia, Akten VI. Inter.Kongr.Ger.Lat.Epigr. München, 1973, 568vd.
[5] DOĞANAY, Osman, a.g.e.
[6] Praetor, Eski Roma'da Sezar'ın muhafızlarına verilen isim. Sözcük anlamı olarak "ülkeyi yöneten" anlamına gelmesi muhtemel sıfat. Birden fazla ülkeyi yöneten modeli için Eski Roma'da vatandaşlar arasındaki uyuşmazlıkları çözen yargıç ve yönetici konumunda olan yetkililere verilen isim. Bunlar kuralları, yargılamalar sonucu belirleyip bağlayıcı hükümler hale getirme yetkisine (içtihatı birleştirme) de sahiptiler aynı zamanda.
[7] Lucius Cornelius Sulla Felix, (M.Ö. 138–M.Ö. 78) veya genel olarak bilinen ismiyle Sulla, Romalı general ve devlet adamı. Diğer Romalı yöneticilerden farklı olarak iki defa geldiği konsüllük makamına ikinci gelişi, diktatörlüğü sürerken gerçekleşmiştir.
[8] Romalı konsül, Antik Roma medeniyetinin cumhuriyet ile yönetildiği dönemdeki en üst düzey yöneticileri ifade eder.
[9] https://www.pusulahaber.com.tr/bozkirda-bir-antik-kent-isaura-ve-zengibar-kalesi-352g.htm
[10] İsauria Antik Kenti’ne ait, zafer takları, agora ve inanç hakkında elde edilen kaynak/alıntı: https://www.pusulahaber.com.tr/bozkirda-bir-antik-kent-isaura-ve-zengibar-kalesi-352g.htm
[11] DOĞANAY, Osman, a.g.e.
[12] https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0sauria