Her Hikaye Bir Şehir, Her Şehir Binlerce Hikaye

Şehirler sadece yollardan, binalardan, köprülerden, trafikten ibaret değildir. Şehirlerin müzikleri vardır, renkleri vardır, duygulardan, anılardan, gürültüden, eğlenceden, trajediden kısacası insandan ayrı tutamadığımız mekanlardır onlar. Dünyanın en sadakatli ilişkisi insanla şehir arasındaki ilişki aynı zamanda şehirlerin yaşamla kopmaz bir bağı olduğunun bir diğer ifadesidir. Ve bu hem gerçekçi hem şairane ilişkiyi, şüphesiz ki en güzel anlatan yollardan biridir sinema. 20. yüzyılın en etkili ve popüler sanat/medya formu olan sinema, modern yaşamın hem mekanizması hem de kahramanı olan şehirler ile her sunumunda etkileşim içinde olmuştur. Dolayısıyla şehirlerin sinema dilinin bir parçası olması insanlığın şehirle birlikte yeni bir yaşam tarzına ulaşmasıyla başladı diyebiliriz. Birçok filmin gerek hikayesinin gerek stilistik yapısının baş aktörü ya da karakteri olan şehirler, böylelikle sadece bir dekor ya da çerçeve olarak değil adeta filmin anlatısına dönüşmüşlerdir. Ve sinemanın kentle birlikte yolculuğuna seyircinin de serüvenli yolculukları eşlik etmeye başlamıştır. Sinema sanatına yeni anlatım olanakları açan, yaratıcı kapasitesiyle seyircisini tehlikeler, maceralar, eğlenceler, korkular ya da sokakların gariplikleriyle dolu bir labirente sürükleyen şehirlerin sinemayla incelikli buluşmasına örnek olan filmlerden birkaç örneği sizler için derledik.

ANLAT İSTANBUL - İSTANBUL

Beş yönetmenin kamerasını masallar kenti İstanbul’a çevirdiği 2005 yapımı film Anlat İstanbul, birbirleriyle bağlantılı 5 ayrı öyküyü anlatıyor. Fareli Köyün Kavalcısı, Külkedisi, Uyuyan Güzel, Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses masalları üzerine kurulu hikayeler İstanbul’da geçiyor. Zengin oyuncu kadrosu, sağlam kurgu ve senaryosuyla İstanbul’un geceleri ve sokaklarının hem cezbedici hem itici hallerini tüm çıplaklığıyla öykülerin içine ustalıkla yerleştiren film İstanbul’u başrole oturtuyor.

KIŞ UYKUSU-KAPADOKYA - NEVŞEHİR

Dünyaca ünlü ödüllü yönetmenimiz Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ile onurlandırıldığı Kış Uykusu filmi, 3 saat boyunca sinemasal bir şölen izletiyor.  Nuri Bilge sıkılmadan ve merakla izlediğimiz bu baş yapıtında, daha önceki filmlerinde de  izleri görülen merkez-taşra gerilimini ana karakter Aydın’ın karlı Kapadokya görüntüleri içindeki yaşamından dışa vurur. Türk aydınını temsilen karşımıza çıkan Aydın karakterinin münzevi yaşamı, Kapadokya görüntüleriyle mükemmel bir sinemasal atmosfer yaratmıştır. Kış Uykusu’nu izledikten sonra Kapadokya yalnızca bahar ya da yaz aylarında değil kışın da gidilesi bir cazibe merkezi halini almıştır. 

AHH GÜZEL İSTANBUL-İSTANBUL

Usta yönetmen Atıf Yılmaz’ın yönettiği 1966 yapımı eski dönem filmlerinden olan ama hala eskimemiş Ahh Güzel İstanbul filminde de kentli-taşralı çatışmasını romantik-epik anlatımla görürüz. Ve filmi izlerken gerçekten “ahh güzel İstanbul” diyebiliriz. Başrolde İstanbul beyefendisini oynayan Sadri Alışık şapkası ve bastonuyla İstanbul sokaklarını, çorbacılarını, meyhanelerini arşınlamış tam bir beyefendidir. Köyünden artist olmak hevesiyle İstanbul’a gelen Ayşe ile yolları keşisir. Ayşe’nin el değmemiş güzelliği, sevimliliği ve saf cahilliği ile Haşmet’in samimiyeti kol koladır film boyunca. Ve İstanbul güzelliği ve acımasızlığı ile rol çalar baş karakterlerden. Film biter ve İstanbul deniziyle, sokaklarıyla, meyhaneleriyle, bacalarıyla bir memleket hikayesinin baş rolündendir. 

NEFES: VATAN SAĞOLSUN - TAHTALI DAĞI - ANTALYA

Nefes, 1993 yılında Güneydoğu’da sınır karakolunu korumakla görevli askerlere destek ekip sağlamak üzere dağlara doğru yola çıkan bir komando tugayının, dağda pusuya düşürülmesi iki askerin ölmesi sonrasında gelişen travmatik olayları anlatır. Anlatısını üç sekans üzerinden kuran filmin ilk sekansı dağa çıkış ve askerlerin kaybıyla yaşanan travmayı merkeze alır. Pusuya düşürülmeden sonra geriye dönüşlerle askerlerin tugaydaki görüntüleri, dağda zorlu geçen içtima sahneleri ve savaşa hazırlıkla geçen gerilimli sürecin sonunda karakol baskınıyla finalize edilen filmin seti Antalya Tahtalı Dağı’nda kuruldu. Film için dağda, 2365 metre yükseklikte kurulan karakol, çetin kayalıkların tepesinde, bahar aylarında boyası yenilenen güçlüyüz, ayaktayız, hazırız yazan çatısı ile prefabrik bir yapı olarak Tahtalı Dağı’nın ortasında ve dağ ile birlikte hikayenin tüm yükünü taşır. Tematik yapıyı tamamlayan bir unsur olarak öne çıkan Tahtalı Dağı,  filmin askerleri kadar o anları tecrübe eden bir karakter olarak karşımıza çıkar.

DAHA - ANTALYA

Hakan Günday’ın  aynı adlı romanından uyarlanan, yönetmenliğini Onur Saylak’ın yaptığı ödüllü film Daha,  iki saate yakın süresince temposu hiç düşmeyen, soluk soluğa izlenen iyi bir çalışma. Gerçek hayatın acımasızlığına denk düşen realite ile sürreali ayıran incecik çizgiye başarıyla oturan iyi yönetilmiş film, setini Antalya’da kurmuş.  

KELEBEKLER - MUĞLA

2018 yapımı Kelebekler, kara komedi türünün en iyi örneklerinden. Film çok uzun süredir görüşmedikleri için birbirini neredeyse hiç tanımayan üç kardeşin, yıllardır haber almadıkları babalarının aramasıyla bir araya gelerek, doğdukları köye gitmelerinin öyküsünü anlatıyor. Sundance Film Festivali’nde “Dünya Sineması Büyük Jüri Ödülü”nün sahibi olan filmin çekimleri 18 günde tamamlanmış. Milas’taki Hasanlar Köyü’nde çekilen film bazen absürt komedi tadında ilerlerken bazen de bir aile draması tadına bürünüyor. 

BABAM VE OĞLUM-İZMİR/BALIKESİR

Tam bir Ege filmi olan Babam ve Oğlum, İzmir-Seferihisar ve Ayvalık-Balıkesir’de çekilmiş. Çağan Irmak yönetmenliğindeki Babam ve Oğlum 12 Eylül darbesiyle açılıyor ve darbenin perde arkasını, siyaset, aile, aşk temaları üzerinden işliyor. Hikayesi, dramatik yapısı ve senaryosu kadar dikkat çeken diğer şey kullanılan mekanlar olan filmde Arnavut kaldırım, taş sokaklarıyla Seferihisar ve ağaçlarla çevrilmiş yollarıyla Ayvalık başrolde idi.  

DÜTTÜRÜ DÜNYA - ANKARA

Ankara’nın varoş mahallesinde sanatçı ruhunu kaybetmemiş bir adamın varoluş mücadelesini anlatan Düttürü Dünya, 80’ler Ankara’sını, anlatısının merkezine yerleştirir. Yönetmen Zeki Ökten’in bu şaheserinde Kemal Sunal sadece bir komedi oyuncusu değil, başlı başına bir aktör olduğunu da tüm sinemaseverlere gösterir. Kemal Sunal filmlerinden alışkın olduğumuz güldürü ögelerinin pek olmadığı,  dört başı mamur bir dram filmidir Düttürü Dünya. Hikâye, pavyonda geceleri klarnet çalarak geçimini sağlamaya çalışan ve Ankara’nın bir gecekondu mahallesinde karısı ve biri engelli, üç çocuğuyla birlikte hayatta kalma mücadelesi veren Dütdüt Mehmet’in, dönem Ankarası’nın tipik bir dar gelirli vatandaş olarak portesidir. Dütdüt Mehmet geceleri bir pavyonda klarnet çalarak geçimini sağlar. Öte yandan oturdukları evin sahibi olan kayınbiraderinin gecekonduyu müteahhite vermesinden dolayı taşınması gerektiği için ek işler de yapmaya başlayan Dütdüt, filmin her hücresine nüfuz eden Ankara’nın bürokratik ve soğuk iklimin içinde hayata tutunmaya çalışan iyi bir adamın öyküsünü izletir bize.  Özellikle, Dütdüt Mehmet’in oğluyla birlikte Ankara sokaklarında klarnetini çalarak, yaşamın zorluklarıyla adeta dalgasını geçer gibi oynadıkları final sahnesi Türk sinema tarihinin en etkileyici sahnelerin biridir.

VİZONTELE-VAN

2.5 milyon liralık bütçesi ile çekildiği döneme dek yapılan filmler arasında en yüksek bütçeli film olma özelliğini taşıyan ve teknik açıdan da birçok ilke imza atan Vizontele, televizyon olgusunun günlük yaşam ve kitleler üzerindeki etkisine yer yer mizahi yer yer dramatik açıdan yaklaşırken, setini Doğu Anadolu’nun en güzel şehirlerinden Van’da kurmuş.  70’li yılların Van’ını masalsı bir atmosfer içinden yansıtırken, çekim teknikleriyle de şehrin en kritik manzaralarını seyircinin gözleri önüne seriyor. 

02.07.2021