Perge Antik Kenti, Antalya’nın 16 km doğusunda, Aksu Beldesi’nin sınırları içerisinde yer alan Pamfilya Bölgesine başkentlik yapmış antik bir kenttir. Tarihi, Side ile benzerlik göstermektedir. Doğudan batıya Pamfilya bölgesini geçerek Antalya üzerinden Psidya bölgesine bağlanan ticaret yolu üzerinde bulunduğu ve o tarihte ulaşıma elverişli olan Aksu (Kestros) Irmağı’na da bir yolu bağlandığı için, Pamfilya’nın en önemli kentlerinden biridir. Deniz kenarında olmadığı için korsanların yağma ve baskılarından uzak kaldığından, gelişimini kesintisiz sürdüre gelmiş ve bugün de o yüzden diğer antik kentlerden çok daha iyi bir durumda günümüze kadar gelebilmiştir.
“Perge” adının Yunanca olmaması, bu antik kenti tıpkı Side adında olduğu yerli Anadolu dilinden gelmektedir. MÖ 13. yüzyılda Hitit yerleşmelerinden Boğazköy'de bulunan bir çivi yazılı belgeye göre, Perge adlı bu yerin "Parha" adlı bir yerleşme yeri olduğu belirtilmektedir. Perge’nin ünlü tanrıçası Artemis Pergaia(*)’da Anadolu kökenlidir ve Perge sikkelerinin üstünde yer almaktadır. Kentin adına, MÖ 1200 dolaylarında Aka kolonilerinde bulunduğu anlaşılan yazıtlardan sonra, İÖ IV. yüzyılda yaşayan Syklax’ın yazılarında rastlanır. Yine, MÖ 60 - MS 24 yılları arasında yaşamış, Amasya doğumlu, Roma aristokratlarıyla kan bağı olduğu düşünülen ve “Geographika” adlı eseri ile tarihin ilk coğrafyacısı olarak kabul edilen, filozof Strabon, MÖ I. Yüzyılda Aksu Irmağı yoluyla Perge’ye gidebileceğini anlatmakla beraber, Perge Antik Kenti’nin Truva Savaşı’ndan dönen Mopsos ve Kalkhas’ın önderliğinde kurulduğunu söylemektedir. Perge ve Phamfilya’ya tarihi bir göçün yaşandığı efsanevi dille anlatılmaktadır. Strabon’un belirttiğine göre pamfilya diyalekti Hellenler için yabancıydı ve yine kentin söylencelerdeki kurucuları arasında MÖ XII. yüzyılda Truva Savaşları’ndan dönen Mopsos ve Kalkhas’ın yanı sıra; Riksos, Labos, Makhaos, Leonteus ve Minyas adları geçmektedir.[1]
Perge Antik Kenti, Antalya’nın 16 km doğusunda, Aksu Beldesi’nin sınırları içerisinde yer alan Pamfilya Bölgesine başkentlik yapmış antik bir kenttir. Tarihi, Side ile benzerlik göstermektedir. Doğudan batıya Pamfilya bölgesini geçerek Antalya üzerinden Psidya bölgesine bağlanan ticaret yolu üzerinde bulunduğu ve o tarihte ulaşıma elverişli olan Aksu (Kestros) Irmağı’na da bir yolu bağlandığı için, Pamfilya’nın en önemli kentlerinden biridir. Deniz kenarında olmadığı için korsanların yağma ve baskılarından uzak kaldığından, gelişimini kesintisiz sürdüre gelmiş ve bugün de o yüzden diğer antik kentlerden çok daha iyi bir durumda günümüze kadar gelebilmiştir.
“Perge” adının Yunanca olmaması, bu antik kenti tıpkı Side adında olduğu yerli Anadolu dilinden gelmektedir. MÖ 13. yüzyılda Hitit yerleşmelerinden Boğazköy'de bulunan bir çivi yazılı belgeye göre, Perge adlı bu yerin "Parha" adlı bir yerleşme yeri olduğu belirtilmektedir. Perge’nin ünlü tanrıçası Artemis Pergaia(*)’da Anadolu kökenlidir ve Perge sikkelerinin üstünde yer almaktadır. Kentin adına, MÖ 1200 dolaylarında Aka kolonilerinde bulunduğu anlaşılan yazıtlardan sonra, İÖ IV. yüzyılda yaşayan Syklax’ın yazılarında rastlanır. Yine, MÖ 60 - MS 24 yılları arasında yaşamış, Amasya doğumlu, Roma aristokratlarıyla kan bağı olduğu düşünülen ve “Geographika” adlı eseri ile tarihin ilk coğrafyacısı olarak kabul edilen, filozof Strabon, MÖ I. Yüzyılda Aksu Irmağı yoluyla Perge’ye gidebileceğini anlatmakla beraber, Perge Antik Kenti’nin Truva Savaşı’ndan dönen Mopsos ve Kalkhas’ın önderliğinde kurulduğunu söylemektedir. Perge ve Phamfilya’ya tarihi bir göçün yaşandığı efsanevi dille anlatılmaktadır. Strabon’un belirttiğine göre pamfilya diyalekti Hellenler için yabancıydı ve yine kentin söylencelerdeki kurucuları arasında MÖ XII. yüzyılda Truva Savaşları’ndan dönen Mopsos ve Kalkhas’ın yanı sıra; Riksos, Labos, Makhaos, Leonteus ve Minyas adları geçmektedir.[1]
Perge, MÖ 1. binyılın ortalarında kent, Lydia Krallığı ve Pers İmparatoluğu’nun egemenliğinde kalmış, MÖ 5. Yüzyılda ise kültürel anlamda yoğun Yunan etkisine uğramıştır. Perge, II. ve III. yüzyıllarda Roma Dönemlerindeyken en parlak dönemlerini yaşamış, IV. yüzyılda ise Hıristiyanlığı kabul ederek, bu dinin önemli merkezleri haline gelmiştir. MÖ 334’deki Doğu seferi ile Makedon Krallığı’na Büyük İskender’in önderliğinde katılan kent, daha sonra çeşitli Hellenistik krallıkların hâkimiyetine girmiştir. Hellenistik Dönem boyunca kentin akropolisindeki yerleşim karakteristik bir Yunan kentine dönüşse de, bu dönemin sonlarına doğru güneyindeki ovaya doğru yayılmış ve aşağı kent de surlarla çevrilmiştir. Aşağı kentin güneyinde, arkasında oval bir avlusu olan, anıtsal yuvarlak kuleli bir kapı inşa edilmiştir. Daha sonra Roma hakimiyetine giren Perge, Roma İmparatorluk Dönemi’ndeki barış ortamından yararlanarak gelişmiştir.
Agora: Agora, şehrin ticari ve politik merkezi sayılır. Ortadaki avlunun etrafındaki dükkanların bazılarında, tabanın mozaiklerle kaplandığı görülür. Meydanın ortasında 13.40 metre çapında yuvarlak bir yapısı bulunan agora, 76 x 76 metre boyutlarından oluşuyor.
“Pax Romana (Roma Barışı)[2] olarak adlandırılan, MS 1.-2. yüzyıllarda artık bir savunma sistemine gerek kalmamış ve kent surların dışına, güneye doğru yeni yapılarla büyümüştür. Perge için en görkemli zamanlar, Roma hâkimiyetinin sürdüğü MS 2. ve 3. yüzyılın ilk yarısı olmuştur. Bugün kentte görülebilen birçok yapı bu dönemde inşa edilmiştir. Tiyatro, stadion, macellum/agora, hamamlar, çeşme yapıları, sütunlu caddeler ve nekropolis bu dönemin ihtişamını yansıtır.
MS 3. yüzyılın ikinci yarısı ve 4. yüzyıllarda, Pamphylia’nın kuzeyinde bulunan İsaurialılar’ın, Roma’nın azalan gücüne paralel olarak artan sürekli isyanlarıyla bölgenin parlak günleri geride kalmıştır. Bunun sonucu olarak, MS 4. yüzyılda kentin güneye doğru gelişen kısmı yeni bir surla çevrilmiştir. Konutlar, akropolis ve aşağı şehirdeki üç büyük Hıristiyan bazilikası, MS 5-6. yüzyıllarda kentin son bir canlanma yaşadığını göstermektedir. Bizans Dönemi’nde bir piskoposluk merkezi olarak yine de önemli bir konumda bulunan kent, MS 7. yüzyıldaki Arap saldırılarıyla iyice küçülmüş ancak varlığını MS 10 yüzyıla kadar sürdürmüştür.”[3]
Kısacası, V. yüzyılda kilise örgütlenmesine göre ayrılan iki bölgeden birinin merkezi olarak kazandığı önemi, VIII. yüzyıldan başlayarak Müslümanlığın yayılmaya başlamasıyla yitirmiştir. İÖ III. ve II. yüzyıl, İS ve III. yüzyıl Roma ve İs V. ve VI. yüzyılda, Hristiyan kültürlerinin yapıtlarına rastlanmaktadır. Bu tarihten sonra kentin gelişimi durmuş, XII. yüzyılda da kent terk edilmiştir. Kentte, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalma yapıt bulunamamıştır. Ancak, Katip Çelebi’nin “Cihannüma” adlı eserinde ve Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde, 1671’de Antalya’dan doğuya doğru yaptığı gezi notlarında, Perge ve çevresinde yaşayan Türkler anlatılmaktadır.
Depremden yıkılmış gibi bir görüntü veren kent, Aspendos’a nazaran çok daha fazla kalıntı günümüze kadar gelmiştir.
Perge Antik Kentinde ilk göze çarpan yapısı, 12000 kişilik Perge Antik Tiyatrosudur. Groke-Roman sınıfına giren tiyatroda orkestra kısmı korkuluklarla çevrilmiş olması, burada gladyatör yapıldığını göstermektedir. Cavea, orkestra ve scene olmak üzere üç bölümden oluşan sahne binası, beş kapı ile kulise açılmakla birlikte duvarlarında şarap tanrısı Dionysos'un hayatını anlatan rölyefler bulunmaktadır.
Stadyum: boyutları 34×34 metrelik tonozlar üzerinde on üç oturma sırası bulunan stadyumda doğu ve batı tarafında otuzar, kuzeyde ise on tonoz yer alıyor. Perge Antik Kenti’nden 57 yıl önce kaçırıldıktan sonra ele geçirildiği İsviçre’den Antalya’ya getirilen Roma Dönemi’ne ait Herakles Lahdi, Antalya Müzesi’nde kendisi gibi yurtdışına kaçırılıp 1998’de Almanya’dan getirilen ikiziyle yan yana sergilenecek.
İsviçre'ye kaçırılan Herakles lahdi, Antalya Arkeoloji Müzesinde bulunan ve kendi döneminde ait, diğer Herakles lahitleri ile sergilenecek olması, Anadolu'daki kültürlerin insanlık tarihine sunacağı önemli bir buluşma olacaktır. Tarih sever turistlerin ilgisini çekeceği muhakkaktır.
Günümüzde, Perge Kentine ait arkeolojik kazılardan farklı tarihlerde çıkarılan tarihi objeler Antalya Müzesi’nin salonlarında sergilenmektedir. Antalya Müzesi’ni dünyanın en zengin Roma dönemi heykel müzelerinden biri yapan bu kalıntılar arasında Roma heykeltraşçılığının ana karakterini oluşturan muhteşem portre örnekleri de sergilenmektedir.
“Pax Romana (Roma Barışı)[2] olarak adlandırılan, MS 1.-2. yüzyıllarda artık bir savunma sistemine gerek kalmamış ve kent surların dışına, güneye doğru yeni yapılarla büyümüştür. Perge için en görkemli zamanlar, Roma hâkimiyetinin sürdüğü MS 2. ve 3. yüzyılın ilk yarısı olmuştur. Bugün kentte görülebilen birçok yapı bu dönemde inşa edilmiştir. Tiyatro, stadion, macellum/agora, hamamlar, çeşme yapıları, sütunlu caddeler ve nekropolis bu dönemin ihtişamını yansıtır.
MS 3. yüzyılın ikinci yarısı ve 4. yüzyıllarda, Pamphylia’nın kuzeyinde bulunan İsaurialılar’ın, Roma’nın azalan gücüne paralel olarak artan sürekli isyanlarıyla bölgenin parlak günleri geride kalmıştır. Bunun sonucu olarak, MS 4. yüzyılda kentin güneye doğru gelişen kısmı yeni bir surla çevrilmiştir. Konutlar, akropolis ve aşağı şehirdeki üç büyük Hıristiyan bazilikası, MS 5-6. yüzyıllarda kentin son bir canlanma yaşadığını göstermektedir. Bizans Dönemi’nde bir piskoposluk merkezi olarak yine de önemli bir konumda bulunan kent, MS 7. yüzyıldaki Arap saldırılarıyla iyice küçülmüş ancak varlığını MS 10 yüzyıla kadar sürdürmüştür.”[3]
Kısacası, V. yüzyılda kilise örgütlenmesine göre ayrılan iki bölgeden birinin merkezi olarak kazandığı önemi, VIII. yüzyıldan başlayarak Müslümanlığın yayılmaya başlamasıyla yitirmiştir. İÖ III. ve II. yüzyıl, İS ve III. yüzyıl Roma ve İs V. ve VI. yüzyılda, Hristiyan kültürlerinin yapıtlarına rastlanmaktadır. Bu tarihten sonra kentin gelişimi durmuş, XII. yüzyılda da kent terk edilmiştir. Kentte, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalma yapıt bulunamamıştır. Ancak, Katip Çelebi’nin “Cihannüma” adlı eserinde ve Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde, 1671’de Antalya’dan doğuya doğru yaptığı gezi notlarında, Perge ve çevresinde yaşayan Türkler anlatılmaktadır.
Depremden yıkılmış gibi bir görüntü veren kent, Aspendos’a nazaran çok daha fazla kalıntı günümüze kadar gelmiştir.
Perge Antik Kentinde ilk göze çarpan yapısı, 12000 kişilik Perge Antik Tiyatrosudur. Groke-Roman sınıfına giren tiyatroda orkestra kısmı korkuluklarla çevrilmiş olması, burada gladyatör yapıldığını göstermektedir. Cavea, orkestra ve scene olmak üzere üç bölümden oluşan sahne binası, beş kapı ile kulise açılmakla birlikte duvarlarında şarap tanrısı Dionysos'un hayatını anlatan rölyefler bulunmaktadır.
Zodyak, M.S.2. yy Perge antik kentinde bulunmuş. Zodyak kuşağı, astronomide ekliptiğin her iki yanında 9° uzanan, Ay'ın ve ana gezegenlerin yörüngelerini kapsayan bir kuşağı ifade eder. Zodyak (astroloji), burçlar. Antik kentinde zodyağın bulunması, araştırılması gereken önemli bir konudur.
(Antalya Arkeoloji Müzesi)
Silvan Güneş
Folklor Araştırmacısı / Biyografi Yazarı
Kaynak / Alıntılar
[1] İl İl Türkiye, Yurt Ansiklopedisi, s 771
[2] Pax Romana (Roma Bakışı): (MÖ 27 - MS 180), Latince "Roma Barışı" anlamına gelir. Roma İmparatorluğu'nun uzun soluklu barış dönemi için kullanılır. ... Roma'da "Pax Romana"'yı sağlayan lideri ise Augustus Caesar'dır.
[3] Ord Prof. Arif Müfit Mansel, http://edebiyat.istanbul.edu.tr/antalyabolgesimerkezi/?p=6472
Günümüzde, Perge Kentine ait arkeolojik kazılardan farklı tarihlerde çıkarılan tarihi objeler Antalya Müzesi’nin salonlarında sergilenmektedir. Antalya Müzesi’ni dünyanın en zengin Roma dönemi heykel müzelerinden biri yapan bu kalıntılar arasında Roma heykeltraşçılığının ana karakterini oluşturan muhteşem portre örnekleri de sergilenmektedir
Perge, MÖ 1. binyılın ortalarında kent, Lydia Krallığı ve Pers İmparatoluğu’nun egemenliğinde kalmış, MÖ 5. Yüzyılda ise kültürel anlamda yoğun Yunan etkisine uğramıştır. Perge, II. ve III. yüzyıllarda Roma Dönemlerindeyken en parlak dönemlerini yaşamış, IV. yüzyılda ise Hıristiyanlığı kabul ederek, bu dinin önemli merkezleri haline gelmiştir. MÖ 334’deki Doğu seferi ile Makedon Krallığı’na Büyük İskender’in önderliğinde katılan kent, daha sonra çeşitli Hellenistik krallıkların hâkimiyetine girmiştir. Hellenistik Dönem boyunca kentin akropolisindeki yerleşim karakteristik bir Yunan kentine dönüşse de, bu dönemin sonlarına doğru güneyindeki ovaya doğru yayılmış ve aşağı kent de surlarla çevrilmiştir. Aşağı kentin güneyinde, arkasında oval bir avlusu olan, anıtsal yuvarlak kuleli bir kapı inşa edilmiştir. Daha sonra Roma hakimiyetine giren Perge, Roma İmparatorluk Dönemi’ndeki barış ortamından yararlanarak gelişmiştir.
* Artemis Pergaia: Anadolu kökenli bir isim olan "Perge"nin şehir tanrısı olan "Artemis Pergaia"ın bazı dokümanlarda adı "Wenessa Preiia" olarak da geçmektedir. Eski Anadolu kültüründe bir doğa tanrısıdır. "Pamphylia’nın yerel Anadolu halkı, Kıbrıs halkı ve Akalar tarafından oluşturulmuş kendine özel bir dili olan bir halktır. Bu dilin sahip olduğu aka ögeler Pamphylia’ya Aka uygarlığı’nın MÖ 2000’lerde geldiklerinin göstergesidir. 1953 kazılarında Helenistik Kapı’da yapılan kazılarda elde edilen bulgular da bu dönemde Perge’de bir Aka kolonizasyonu olduğunu göstermektedir. Akalar kolonize olurlarken yerel halk ile kaynaşmışlar ve kenti yeniden inşa etmişlerdir. " Elmas Erdoğan, "Perge, Arkeolojik Sit Alanı Peyzaj Özellikleri ve Koruma Sorunları" Bartın orman Fakültesi Dergisi, yıl: 2006, Cilt:8, sayı: 10, s. 38. http://bartin.dergipark.gov.tr/download/article-file/40090