Opera tarihinin en büyük yapıtlarından biri olan Aida, yalnızca bir aşk ve ihanet hikâyesi değil; aynı zamanda siyaset, sanat ve kültürün buluştuğu eşsiz bir eserdir. Dünyaca ünlü İtaltan besteci Giuseppe Verdi’nin bestelediği bu opera, kökeni ve doğuş süreciyle bile başlı başına bir hikâye ve tarih anlatır.
19.yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı hakimiyetinden ayrılan Mısır Hidivliği, aynı Osmanlı gibi Batı dünyasına açılmak, modernleşmek ve kültürel alanda sesini duyurmak istiyordu. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu olan Mısır Hıdivi İsmail Paşa, ülkesini Avrupa ile aynı sahnede görmek için büyük yatırımlar yaptı. Kahire’de yeni bir opera binası inşa ettirdi. Amacı, Mısır’ın kültürel prestijini artırmak ve Batılı devletlere, özellikle Fransa ve İtalya’ya, Mısır’ın güçlü bir imajını göstermekti.
Başlangıçta, açılış için Verdi’den bir eser sipariş edildi. Ancak Verdi, özel olarak yazılacak bir “açılış operası” fikrine sıcak bakmadı ve mevcut eserlerinden biri olan Rigoletto sahnelendi. Ama İsmail Paşa vazgeçmedi. Mısır’ı dünyaya sanat yoluyla tanıtacak görkemli bir proje arıyordu.
Aida’nın hikayesinde asıl dönüm noktası, ünlü Fransız Mısırbilimci Auguste Mariette’in devreye girmesiyle oldu. Mariette, antik Mısır kültürünü çok iyi bilen bir arkeologtu. Hıdiv’in isteğiyle, antik çağ atmosferinde geçen bir hikâye kurguladı. Bu taslak daha sonra Fransız oyun yazarı Camille du Locle tarafından senaryoya dönüştürüldü ve opera metnini İtalyan şair Antonio Ghislanzoni yazdı.
Hikâye, antik Mısır’da geçen dramatik bir aşk üçgenini anlatıyordu: Etiyopya prensesi Aida, Mısır ordusunun komutanı Radames ve firavunun kızı Amneris arasındaki çatışma. Arka planda ise Mısır ile Etiyopya arasındaki savaş, ihanet, vatan sevgisi ve aşkın trajedisi işleniyordu. Bu temalar, yalnızca Mısır’a özgü değildi; evrensel bir insanlık hikâyesi taşıyordu. İşte bu da eseri ölümsüz kılan unsurlardan biri oldu.
Başta çekimser olsa da, Verdi sonunda bu muhteşem projeyi kabul etti. Onu ikna eden şey, hem hikâyenin dramatik gücü hem de Mısır’ın opera için açtığı bütçeydi. Verdi, eserin her ayrıntısını titizlikle kontrol etti. Kostümlerden dekorlara kadar, antik Mısır’ın ihtişamını sahneye taşıyacak bir opera yaratmak için çalıştı.
Ancak 1870 Fransa-Prusya Savaşı patlak verince, Paris’te hazırlanan sahne dekorları ve kostümler Kahire’ye zamanında gönderilemedi. Bu yüzden Aida’nın dünya prömiyeri ertelendi.
Nihayet, 24 Aralık 1871’de Kahire’deki Khedivial Opera House’da Aida sahnelendi. Aida’nın ilk gösterisi büyük bir başarı kazandı. Hem Mısırlı elitler hem de Avrupalı davetliler bu gösteriden büyülendi. Ancak ilginçtir ki Verdi Kahire’deki prömiyere katılmadı; onun için asıl önemli olan, 1872’de Milano’daki La Scala’da yapılan Avrupa prömiyeriydi.
Aida, doğduğu koşullar nedeniyle sıradan bir opera değildi. Bir yandan antik Mısır’ı sahneye taşırken, diğer yandan 19. yüzyılın küresel ilişkilerini de yansıtıyordu. İsmail Paşa’nın “Mısır’ı Avrupa sahnesine çıkarma” isteği, sanat yoluyla gerçekleşmiş oldu. Verdi ise kariyerinin en etkileyici eserlerinden birine imza attı.Bugün Aida, dünya çapında en çok sahnelenen operalardan biridir. Özellikle büyük sahne ve açık hava performanslarında örneğin Verona Arenası’nda veya Giza Piramitleri önünde görkemli koro sahneleriyle izleyicileri büyüler.