Türkiye, çini ve seramik alanında dünya çapında bir üne sahip. Yüzyıllardan beri süre gelen ülkemizin çini ve seramik tarihi, bugün yaşayan bir zanaat olmakla birlikte endüstriyel üretim sayesinde de önemli bir sektör konumunda. Uluslararası başarıya kavuşmuş markalar çıkaran seramik ve ülkenin tarihi yapılarından en küçük eşyaya kadar kendisini gösteren çinicilik hakkında bir yolculuğa çıkalım. Çinicilik ne demektir? Seramik nedir? Gibi sorulardan başlayıp Türkiye’nin çini ve seramik tarihi üzerine bir derleme yapalım.
Çini ve seramik üzerine uzun yolculuğa çinicilik kelimesinin tarifiyle başlayalım. Basit bir ifadeyle pişmiş killi topraktan elde edilen ve süslemeleri yapılmış olan sırlı seramiklere çini ismi veriliyor. Çinicilik ise tam da bu süslemeleri yapma zanaatına verilen isim. Çinicilik bir zanaat kolu ancak yaygın kullanımda çeşitli tekniklerle bir yaratım da barındırdığı için Çini sanatı olarak da söylenebiliyor. Gelelim çini sanatının doğuşuna. Tarihi kaynaklar Türk çini sanatının dayandığı yer olarak ilk Müslüman Türk devletlerinden Karahanlılar’ı işaret ediyor. Seramik sanatının Çin’den geldiği var sayılmakta ve bu nedenle Çini kelimesinin de Çin’den anlamına gelen bir biçimde oluştuğu düşünülmektedir. Türklerin Anadolu’ya girişinden önce başlayan bu akım, Selçuklular ile birlikte Anadolu’ya giriş yapar. Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun devamı olan Anadolu Selçukluları döneminde yapılan pek çok yapıda Selçuklu mimarisinin ayrılmaz bir parçası olan çiniye rastlanır. Çiniciliğin tarihinde önemli bir yer tutan Selçuklu dönemi sonrasında Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte çinicilik altın yıllarını yaşar. Bugüne kalan pek çok camide göz alıcı üretimlerle rastladığımız çiniler ayrıca eşyalarda da kullanılmıştır. Camilerde kullanılan çinilere “Kaşi”, eşyalarda kullanılanlara ise “Evani” ismi verilirdi. Çiniciliğin ön plana çıktığı iki önemli merkez bulunmaktadır. Bunlar İznik ve Kütahya’dır. Şimdi gelin bu iki merkezin çiniciliklerine kısa bir göz atalım.
Bugün Bursa’ya bağlı bir ilçe olan ve antik adı Nicaea olan İznik, çini sanatının ilk olarak yoğun yapıldığı yerdir. Çiniciliğin en gelişkin olduğu zamanlarda Bursa’nın Osmanlı başkenti olması da etkili olmuştur. Bursa’daki Yeşil Cami ve türbesi, Muradiye Cami, Edirne’deki Muradiye Cami ile Çinili Köşk çinileri İznik çinisi örneğidir. İznik çinisinin özellikleri arasında motiflerinin geometrik şekiller ağırlıkta olması ile mavi, siyah, lacivert ve turkuaz renklerinin sık görülmesidir. Çini sanatında kullanılan türlerden biri olan mozaik ile sırlı boya tekniklerinin öne çıktığı İznik çiniciliği Osmanlı sarayının da etkisi ile 16. Yüzyılda en şöhretli dönemi yaşamış ve sır altı boya ile sır tekniğinin de kullanımı öne çıkmıştır. Ayrıca Sarayda “Nakkaşhane” kurulmuştur.
Kütahya denilince akla gelen seramiğin bugüne uzanan öyküsü, Osmanlı döneminde 14. Yüzyıl sonlarında ortaya çıkmıştır. Her zanaat gibi usta çırak ilişkisine dayanarak ilerleyen çinicilik Kütahya için önce o bölgenin yerel bir değeri olmuş ardından da bu zanaatın Türk kültüründeki önemiyle Osmanlı sarayının bir meşguliyeti olmasıyla Kütahya 16. Yüzyılda Saray’a hizmet veren bir konuma gelmiştir. Özellikle Osmanlı’nın gerileme döneminde İznik çinisinin de geri plana düşmesi Kütahya’da kurulan çini atölyelerini 18. Yüzyıldan sonra en ön plana çıkarmıştır. Kütahya çiniciliğin başkenti konuma gelmiş ve bugün seramik konusunda öncü şehirlerden biri olmuştur. Öne çıkan bu iki merkez dışında Osmanlı’dan bugüne Çanakkale de bir başka önemli kent olmuştur. Bugün seramik denildiğine Kütahya ve Çanakkale’nin ilk iki sırada olması, Osmanlı dönemi çiniciliğine dayanır. Üç büyük şehir İstanbul, Ankara, İzmir ile eski İstanbul başkenti Edirne ve Anadolu’daki Aksaray, Tokat ve Nevşehir’de de çinicilik zanaatı gelişmiştir.
Çinicilik bir süsleme sanatıdır. Çini sanatı üretimlerinin en önemli özelliklerinin başında döneminin inanç ve değerlerini yansıtması gelir. Seramik üstüne mozaik, sırlama gibi tekniklerle geometrik şekiller, hayvan figürleri ve doğa yansımalarını nakşeden ustalar genellikle beyaz ya da lacivert bir fon üzerine mavi, turkuaz ve yeşil renklerini ağırlıklı olarak kullanmışlardır. Çinici ustaları, bu tekniklerle oluşturdukları bilgilere reçete ismini verirler. İşte çıraklar bu reçeteleri ustalarından öğrenirler ve zamanla usta olurlar. Endüstriyel dönem ile birlikte kaybolmaya yüz tutan meslekler arasına giren çinicilik yine de gördüğü talep nedeniyle yaşıyor. Çinicilik sanatında şekillendirmeleri yapana çarkçı, süsleme yapanlara tahrirci, iç boyama yapanlara boyacı ve fırınlama yapanlara da fırıncı ismi veriliyor Ülkemizde çinicilik konusunda hem devletin hem de özel girişimleri kursları devam ediyor. Yapılan araştırmalara göre ise ülkemizde 5000 civarında çini ustası bulunuyor.
Seramik bugün evlerimizin vazgeçilmezlerinden. Yukarıda detaylı bahsettiğimiz çinicilik ise seramik sanatının bir kolu olarak tanımlanıyor. Öyleyse gelin bir de seramiğin tarihçesine bakalım. Esasen ateş ve toprak iki temelin bir araya gelmesi ile oluşan seramik, bu nedenle neredeyse insanlık tarihi kadar eski. İnsanların avcı toplayıcı zamandan tarım toplumuna geçiş sürecinde ve devamında ihtiyaç duydukları kapları yapmak için keşfettikleri pişmiş toprak çanaklar, seramiğin kökenini oluşturuyor. Yapılan arkeolojik çalışmalar ilk medeniyetlerin beşiği olan Anadolu’da MÖ 3500 yılına ait seramik kapların bulunmasını sağlamıştır. Selçuklu’nun bir kültür ve zanaat olarak sürdürdüğü seramik, Anadolu’da var olan binlerce yıllık medeniyetin üzerine inşa edilmiştir. Seramik sanatı ile çini sanatı arasındaki fark ise, seramiğin pişmiş toprağa şekil vererek araç ve gereç imal edilmesi, çiniciliğin ise bunların süslenmesi olduğu söylenebilir.
Seramik yapım tekniğine bakacak olursak öncelikle ana hammadde kil yani halk arasındaki deyimiyle çamurdur. Kil ile suyun karıştırılması ile elde edilen hamurun elle şekil verilmesiyle oluşturulan seramik ayrıca kalıplama, presleme, etraj/ filaj ve döküm gibi teknikler kullanılarak da üretilmektedir. Bisküvi adı verilen bu hamurun yapımının inceliklerine seramik sanatı denilmiş ,Selçuklu ve Osmanlı’da çini ve seramik kol kola yürümüştür.
1900’lü yılların ikinci yarısı ile birlikte seramik denilince akla gelen ise kaplama malzemesi olmuştur. Evlerin iç mekanları ile bugün artık birçok binanın dış cephesinde de kullanılan seramik, halk arasında iç mekanlarda fayans olarak da tabir edilir. Endüstriyel üretimle yaygınlaşan seramik karoların Türkiye’ye özgü durumu ise asırlarca sürmüş olan çinicilik sanatının izlerini bu endüstrinin taşımasıdır. Cumhuriyetin kurulmasının ardından geliştirilmeye çalışılan sanayide hedef bir sektör olarak tanımlanan seramik üretimi, 2. Dünya savaşı sonrasında 1960’lı yıllarda hem devlet hem de özel sektörün girişimleriyle kurulan fabrikalarla atağa geçmiştir. 1970 sonlarında endüstriyel üretim teknolojilerinin gelişmesi ve çinicilik mirasının yarattığı ürün tasarımlarının artması ile birlikte Türkiye’de seramik sektörü oldukça gelişkin bir noktaya gelmiştir. Geçmişten gelen bir mirasla Çanakkale ve Kütahya illeri, bu alanda öncü konumdadır. Türkiye ekonomisinde %3,5 civarında bir paya sahip olan seramik sektörü, 100’den fazla ülkeye ihracat yapan bir noktadadır. Çin, İtalya ve İspanya’nın ardından dünyada 4. Sırada bulunan Türkiye’nin 2018 seramik ihracatı hedefi ise 1,1 Milyar Dolar olarak belirlenmiştir.