Ülkemizde Profesör Unvanına Sahip İlk Gitarist Olan Ahmet Kanneci Alanya’da Küçük Kalpleri Fethetti

Bir önceki yazımda ulusal ve uluslararası gitar sanatçımız Prof. Dr. Ahmet Kanneci’nin bir zamanlar öğrencisi şimdi ise Hacettepe Üniversitesi’nde Gitar Dalı’nda öğretim görevlisi olarak çalışarak iş arkadaşı olan Özcan Dal ile birlikte Şehit Ömer Halisdemir Ortaokulu’nda öğrencilere, velilere ve Alanya’daki müzik öğretmenleri başta olmak üzere beş tane konser vereceğinin haberini vermiştim. 07 Ekim 2019 tarihinde Alanya’mıza teşrif eden sanatçılarımız 08/09/10 Ekim tarihlerinde yukarıda bahsetmiş olduğum konserleri verdiler. Fakat bu konserlerin içerisinde en heyecanlıları, en etkileyici olanı ve eğitimin içerisinde bu tarz etkinliklerle memleketimizin nadide sanatçılarını buluşturup, onların hayal dünyalarına, sanat ve sanatçı anlayışlarına ve kendi hayatlarını şekillendirmelerine yardımcı olacak en anlamlı konser: çocuklarımızla yapılan konserdi. 5,6,7,8. sınıflardan oluşan ve mevcudiyeti 738 olan öğrencilere verdiği iki konserle bir araya gelerek, hepsinin kalbine gitar sevgisini ve sahnede olmanın önemini bir ders niteliğinde aşılayan gitar virtüözümüz Ahmet Kanneci, biyografisiyle de çocukların dikkatini çekti. 08 Ekim 2019’da tüm okul mevcudiyetinin ancak iki konserle izleme şansına eriştiği konsere İlçe Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Er, bazı şube müdürleri, Okul Müdürü Mustafa Koca ve okul öğretmenleri ile birlikte öğrenciler katıldılar. Prof. Dr. Ahmet Kanneci sahneye İngilizce Öğretmeni Mustafa Kovan tarafından şu sözlerle davet etti.Bugün çok değerli bir sanatçımızla birlikteyiz. Evet, günümüzde bir müzisyenin isminin önünde profesör unvanına pek rastlamayız ve belki de ilk kez bu gün duyacaksınız. O isim Prof. Dr. Ahmet Kanneci’dir. Ve değerli üstadımızın öğrencisi olan ve şu anda Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarında öğretim görevlisi olan Kerim Özcan Dal’ı sizlere takdim ediyorum. Sanatçılarımızın biraz sonra verecekleri konserden önce onları biraz daha tanıyalım istiyorum. Mühendis, gitar virtüözü, kompozitör, eğitmen ve ressam. Bu kadar güzel sıfatları isminin başında taşıyan o isim Ahmet Kanneci. 17 yaşında gittiği Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konserinde dinleyip etkilendiği Alirio Diaz’la konser sonrasında tanışır ve o günden sonra hayatı değişir. Gitarı bir yaşam biçimi haline getiren üstat, o günden sonra hem içindeki müzik aşkını hem de eğitimini birlikte devam ettirir. Liseyi bitirip ODTÜ Mimarlık Bölümü’nü kazanmış, buradan mezun olmuş, fakat içindeki müzik aşkını hiç kaybetmemiştir. İlk konserini 1977’de veren sanatçının bugüne kadar ulusal ve uluslararası sayısız konseri, eseri ve başarıları bulunmaktadır. Kendisine ilçemiz ve okulumuz adına hoş geldiniz diyorum. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Gitar Sanat Dalı’nda tamamlayan Kerim Özcan Dal, birçok etkinlikte Ahmet Kanneci ve Ekrem Öztan ile birlikte konser verme fırsatı buldu. 2013’de İspanya’da düzenlenen yarışmada gitar dalında birinci oldu. Hali hazırda da Hacettepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Özcan Dal’a tam da askere gitme arifesinde bizleri kırmayıp okulumuza teşrif ettiği için ayrıca teşekkür ederiz. Şimdi mikrofonu sanatçılarımıza bırakıyor ve sizlere iyi eğlenceler diliyorum.” sözleriyle son bulan takdim konuşması, öğrencilerin ayağa kalkarak coşkulu alkışları ve defalarca tezahüratları içerisinde devam etti. Çocuklar Ahmet Kanneci’nin hayatını hem müzik öğretmenlerinin müzik dersinde anlatmalarından hem de internette yayınlanan röportajlarından okumuş neredeyse ezbere anlatacak kadar ön bilgiye sahip olmuşlardı. Ayrıca youtube kanalından da kendisinin gitar resitallerinden ve özellikle de Anadolu ezgilerinden çok etkilenmişlerdi.  Ahmet Kanneci’nin Anadolu Fen Lisesi gibi Türkiye’de lise düzeyinde eğitim alanında prestijli bir kariyeri olan bir lise öğrencisi olması, yine üniversiteler içinde ODTÜ gibi en seçkin bir üniversiteden mezun olmasına rağmen, diplomasını rafa kaldırıp öğrencilik hayatına bu sefer sanat alanında müziğin en seçkin eserlerini icra kabiliyetine sahip gitar gibi bir enstrümanla devam ettirmesi, çocukların kendilerinin şu anda okudukları bu sıralarda hayallerini kurdukları bu önemli okullarda mezun olmanın değeri paye edilemeyecek kadar önemli ve bahis konusu dahi edilemeyecek kadar özel bir konumdayken, bir insanın bunların hepsinin üstüne bir bardak su içip yolunu gitarla buluşturması çocukların bir türlü kabul edemeyecekleri bir durumdu. O nedenle konseri dinleyecekleri kadar Sayın Ahmet Kanneci’ye soracakları soruları da konserden sonra sorabilmek için yüksek bir heyecan duyuyorlardı. 

Ahmet Kanneci ve Özcan Dal henüz konser başlamadığı halde kendilerine sunulan bu aşırı coşkulu sevgi gösteriminden çok etkilenmişlerdi. Ahmet Kanneci çocukların bu tarif edilmez ilgisine teşekkür ettikten sonra, “Çocuklar hepinizin elinde flüt görüyorum, nedir bu?” diye sordu. Çocuklar da “Biz de size flüt çalacağız!” deyince Ahmet Kanneci çok şaşırdı ve “O zaman önce siz bana çalın, sonra ben size çalayım olmaz mı?” deyince, haliyle Ahmet Kanneci’ye konser sonrasında vereceğimiz sürpriz de bozulmuş oldu. Sanatçımız ısrar edince, sahneye çıktım ve flütlerimizle kendisine sözleri Cemal Edhem (Yeşil)’e  müziği Musa Süreyya ait olan “Vatan Marşı”nı çalıp ilk kıtasını söyledikten sonra sahneyi sanatçılarımıza bıraktık. Ahmet Kanneci o an koltukları dolduran 312 öğrencinin hep birlikte flütlerle vatan marşını çalmasından ve söylemesinden çok etkilenmişti. Hem nasıl etkilenmesindi ki marşın sözleri hele de böyle bir zamanda insanı pek çok yerlere götürüyor, bir anlamda bu kendi küçük, yüreği büyük kalplerin seslerindeki güçlü fonemlerle daha şimdiden vatan aşkıyla nasıl yanıp tutuştuklarını, gelecekte nasıl çocuklar olacaklarını bizlere bir kez daha kanıtlıyordu…

Vatan Marşı “Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz Ey vatan, gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz Gül ki sen neşenle gülsün ay, güneş, toprak, deniz Ey vatan, gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz.  “Hayatımda hiç bu kadar çok çocuğu bir arada flüt çalarken  görmemiştim, bana verdiğiniz bu konser için sizlere çok teşekkür ederim.” dedi ve çocukların bu başarısını takdir eden sanatçımız sözlerinin ardından kucağına iyice yerleştirmiş olduğu gitarının tellerine vurmaya başladı. Ahmet Kanneci ve Özcan Dal yerli ve yabancı pek çok eseri gitarla birlikte çaldılar. Çocukların büyük çoğunluğu haliyle ilk defa bir konser izliyordu ve onların da hayatlarının ilk konseri ulusal ve uluslararası bir gitar virtüözü olması, sanırım Ahmet Kanneci’nin gittiği ilk konser gibi, tarihin başka bir yerde başka bir zamandaki tekerrürünün başka bir yansımasıydı. Konser bittiğinde sanatçılarımız konserden memnun olmanın ve ilk defa gitarla klasik müzik dinlemenin etkisiyle büyük bir coşku ile beğenilerini gösteren çocuklar, daha sonra Ahmet Kanneci’ye 'sanat hayatına nasıl başladığı, gitara nasıl aşık olduğu, fen lisesi ve ODTÜ olmak üzere Türkiye’nin iki önemli eğitim kurumundan öğrenci olmanın ayrıcalığını elde edip ardından mezun olduktan sonra gitarı seçmesinin kendisi için zor bir karar olup olmadığı, anne ve babasının kendisinin bu kararını nasıl karşıladığı, kendisine bu kararından dolayı kızıp kızmadıkları...' gibi birçok sorular sordular. Ahmet Kanneci de çocukların sorularını tek tek yanıtladı. Burada şunu söylemek isterim ki, özellikle müzik, resim ve beden eğitimi derslerinin tüm okullarda halen sınavlarda sorusunun bulunmaması ve “akademik ders” olarak nitelendirilen diğer tüm derslerin seçimindeki önceliği sistemin ön koşul olarak çocuklara ve velilere hissettirmesinden dolayı, bu derslere yeterince ilgi duyulmaması ve tercih noktasında çocuklar bu sanat derslerini tercih etseler dahi eğitimciler ve veliler tarafından bu tercihlerin değiştirilmesi veya çocuklara bu yönde baskı yapılması, çocukların o yaşta yaşadıkları en önemli konu olduğundan, Ahmet Kanneci’nin gençlik yıllarında akademik başarıya ulaşmasına rağmen tüm seviyeleri başarıyla atlattıktan sonra müziği seçmesini hem de kucağında sevgi ile sarıldığı altı telli bir alet yüzünden tüm ömrünü buna vakfetmesini anlamakta oldukça güçlük çekiyorlardı. Ahmet Kanneci kendisine üst üste sorulan bu sorular karşılık olarak her seferinde gitarın ve sanatın hayatındaki yerini anlatmasına rağmen, sanatçının bir çocuğun sorusuna verdiği cevap eğitim camiasının  hakikatenders çıkartması ve şapkasını eline alıp düşünmesi gereken altı çizeleri bir mesajdı. Ahmet Kanneci şöyle diyordu. “Çocuklar, fen lisesinde okumuş olabilirim, fakat fen liselerinin şöyle bir özelliği vardır. Burada matematik dersi, fizik dersi ne kadar önemli bir ders ise müzik dersi de o kadar önemlidir. Fen dersi, İngilizce dersi, edebiyat dersi vs. ne kadar önemli dersler ise resim dersi, beden eğitimi dersi de o kadar önemlidir ve öyle de olmalıdır. Çünkü biz insanız ve yaşadığımız hayat sadece belirlediğimiz bir iki alanı değil, her şeyi kapsar. O nedenle bir ders diğerinden daha önemli ya da değersiz olmaz… Hiç bir dersin değeri bir diğeriyle mukayese edilemez ve zaten bunu yapmaya da kimsenin hakkı yoktur...” dedi. Çocuklarımızı bu cevaplar ne kadar etkiledi, kafalarında ne kadar yer buldu ve gerçekten bu cümlelerden neler anladılar? İşte bunun sonucunu da bundan sonra seçecekleri hayatlarla hep birlikte göreceğiz... Söyleşi soru cevap eşliğinde tatlı bir sohbetle devam edip bittikten sonra, Alanya Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Er ve Şehit Ömer Halisdemir Ortaokulu Müdürü Mustafa Koca sahneye gelerek sanatçılarımızı kutladılar ve kendilerine çiçek takdiminde bulundular. Çocuklar ise Ahmet Kanneci’den bir imza alabilmek için uzun süre konferans salonunu terk etmediler. Uzun kuyruklardan sonra kimi Ahmet Kanneci’nin bilgisayardan çıkarttıkları fotoğrafına, kimi müzik defterine ya da herhangi bir kağıdına kimi ise flütüne imasını attırdı. Güne noktayı koyan hatta damgasını vuran, beni de oldukça şaşırtan bir diğer hadise ise 7. Sınıfa giden bir grup öğrencinin "Ş.Ö.H TV" adını verdikleri bir okul medyası adı altında Ahmet Kanneci ile sahneden yaptıkları röportajdı. Kimi soruları soruyor ve cevap alıyor, kimi de bu anı cep telefonuna kaydediyordu. Soruları ve soru soracakları kâğıtlarını o kadar ciddi hazırlamışlardı ki, kağıtların arkasında kocaman bir "Ş.Ö.H TV" yazısı dahi vardı. Başka sınıftan bir öğrenci ise, cep telefonuna taktığı tripot ile kendince başka bir çekimin içine girmiş ve bu öğrencimiz de tüm konseri olup bitenleri sahnedeki sanatçıları ve konserdeki çocukları kendisini hiç kimse görevlendirmediği halde büyük bir ciddiyetle bir haberciliğin içinde yayın hazırlayan bir muhabir edasıyla kendince görev edindiği işini ciddiyetle yapıyordu. Açık söylemek gerekirse bu konser sadece bir konser değil, aynı zamanda çocukların kendi hayal dünyasında olmak istedikleri, seçtikleri ya da o anda kendiliğinden işin ruhuna uygun doğaçlama bir şekilde kendilerine verdikleri bir görevle, farklı kanallara doğru kendini yol açmaya çalışan bir arkın, belki de yıllar sonra ummanlara karışması noktasında mecrasını bulacak bir çok başarı öyküsünün temellerinin atıldığı an gibiydi. Kimbilir bugün bu gözlemlerle kaleme aldığım bu yazının devamı yıllar sonra yine aynı öğrencilerimiz tarafından nasıl bir devamlılıkla kaleme alınıp anlatılacaktı? İşte bunu da bizlere zaman gösterecekti... Aynı gün aynı konseri bir sonraki öğrenci gruplarımız ile yeniden gerçekleştirdik ve her şey bir kez daha aynı şekilde bu sefer başka öğrencilerimizle yaşandı. Konserin sonunda okul koromuzla yine “Vatan  Marşı”nı ve ona ek olarak bir de “İzmir Marşı”nı çalıp söyledik. Ahmet Kanneci öğrencilerimizi ayakta alkışladı ve onlara övgüler yağdırdığında çocukların sevgi selinden adeta yer yerinden oynuyordu. Çünkü Ahmet Kanneci gibi değerli bir sanatçıya flüt çalmanın heyecanını yüreğinde taşıyan ve konser tarihi yaklaştığında dahi kendisine mahcup olmamak, en iyisini çalabilmek için verilen gayretler yerini bulmuştu. Onların nezdinde bu paha biçilmez anlar kolay kolay unutulacak türden anılar değildi... 

Sonuç olarak şunu söylemek isterim ki, yine Türkiye’de çok önemli bir devlet sanatçımız olan piyano virtüözümüz Sayın İdil Biret Boğaziçi Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşmada, “Piyanisti ben yetiştiririm, siz bana konser dinleyicisi yetiştirebiliyor musunuz?" demişti. Bir Türk genci olarak sanatçının bu cümleleri beni çok etkilemekle birlikte, bu cümle sadece bir temenninin de ötesinde içinde serzenişleri de barındıran, bizi bize kendi aynamızdan bakmayı tavsiye edip eksiklerimizi görmemizi ve bir an evvel o arzu edilen ve olması istenilen seviyeye ulaşmamızı öğütlüyordu. İşte tam da bu noktada Ahmet Kanneci gibi bir sanatçının hem de kendi yetiştirdiği öğrencisiyle okulumuzda sahne alması, her biri 11, 12, 13, 14 yaşlarında olan onlarca öğrenciyle buluşması ve bir çoğunun hayatlarının ilk konserini böylesine önemli bir sanatçıyla buluşarak gerçekleştirmesini önemsiyor ve bu bilinçle gerçekleştirdiğim bu konserle hedefime kısmen de olsa ulaştığımı düşünüyorum.. Bu toprakların sanatçılarının yine bu toprakların gelecek varisleri olan çocuklarımız ve gençlerimizin her bakımdan eğitilmelerini, gerçek sanatçılarını tanımalarını, takip edip merak duymalarını, klasik müzikle ve her türlü enstrümanla tanışmalarını, değerli sanatçılar aracılığıyla müzikle buluştukça sanat seçiciliklerinin artmasının yanı sıra bu alanda her birinin ileride entelektüel bir insan olarak memleketin önemli kademelerinde aynı zamanda duygularını da geliştirebilmiş ve insan olarak törpülenmiş pek çok naif özelliğiyle toplumun önüne saygın birer birey olarak çıkmanın hassasiyetini, önemini kavramalarını istiyorum. Hatta bunu tek başına istememeliyiz! Bu tür eylemler hepimizin amacı olmalı ki ülkemizi Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün arzu ettiği muasır medeniyetler seviyesine ulaştırabilelim! Demek ki iyi şeyler yapınca cevabını çabuk alıyor ve bu sayede gelecek için umutlanabiliyoruz, işte yakalamak istediğimiz o umut sözle değil eylemle oluyor... Sayın Kanneci'de her konser sonunda yaptığı konuşmada buna vurgu yaparak, "bu konserde bir sanatçı görmenin heyecanıyla dolup taşan, kalbi tıpkı bir kuş gibi pır pır atan pırıl pırıl öğrencilerimizin sanata ve sanatçıya olan yaklaşımını, coşkusunu, ön kabuldeki samimiyetini gördükçe gelecek için daha çok umutlanıyorum ve bu çocukların bir gün çok iyi yerlere geleceğini şimdiden görüyorum" diyerek durum tahlili yapması dahi, bir sanatçının ağzından geleceğe atılan en anlamlı tohumdu. Teşekkür eseriz Sayın Ahmet Kanneci ve Sayın Özcan Dal ve teşekkürler... bir gün her şeyin çok daha iyisini yapmak için güzel başlangıçlara imza atmasını adım adım da olsa öğrenecek olan/öğrenen çocuklarımız...

Silvan Güneş Biyografi Yazarı  

14.06.2021