5 Haziran Dünya Çevre Günü – Ekolojinin Değeri

Hepimizin hayatı ne olursa olsun ne yaşarsak yaşayalım hepimiz, tüm canlılarla birlikte tek bir yerde yaşıyoruz: Dünya’da yani doğada. Bu cümle ilk bakışta malumun ilamı basitliğinde sıradan gelse de aslında yaşadığımız gezegeni, bize ait olan biricik bir ev olarak gördüğümüzde doğaya bakışımız da değişecektir. Çevre olarak tabir edilen doğanın kendisi, hepimizin yaşamsal tüm ihtiyaçlarımızı karşılayan ve muhtaç olduğumuz yaşam alanımızdan ibaret. Bugünün bilgi – bilinç – algı seviyesine gelmiş insanın kendisi için kendi yarattığı tüm üretimler söz konusuyken aynı seviyeyle doğaya karşı farkında olması da bir duyarlılık değil hayati önem taşıyan bir zorunluluk. İşte günümüzün her anında dikkat etmemiz gereken bu zorunluluğa dönük farkındalık yaratmak amacıyla da BM, 5 Haziran gününü 1972 yılında Stockholm Çevre Konferansı’nda Dünya Çevre Günü olarak ilan etmiştir ve o tarihten bu yana BM üye devletleri tarafından kutlanmaktadır. 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde ekolojinin değeri üzerine düşünelim.

Ekoloji Nedir?

Ekoloji kelimesi, salt kelime anlamı ile doğa bilim demektir. Daha geniş tanımda ise ekoloji, canlıların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini inceleyen bilim olarak ifade edilir. Bir bütün yaşam alanı anlamına gelen ekosistem ise canlı ve cansız çevrenin tamamıdır. Kelime kökenine baktığımızda ise Eski Yunancadaki eko "ev, yakın çevre"; sözcüğü ile mantık kökenli, bilim anlamına gelen loji kelimelerinin birleşiminden oluşur. Yazımızın girişinde yaptığımız ev tanımı da ekoloji kelimesindeki eko ile örtüşüyor. Ekolojik farkındalık ve duyarlılık konusunu ise şu şekilde açıklayabiliriz. Bu konu bir kentli problemidir. Keza, kentleşme dediğimiz olgu, endüstri devrimi ile hız kazanarak farklı bir boyuta gelmiştir. Devamında ortaya çıkan tüketim alışkanlıkları ile üretimler de insanın doğa ile uyumsuz bir hatta ilerlemesini getirmiştir. Nasıl ki bugün kent yaşamında olan insanlar kendi sağlıkları için daha doğal beslenme yolları aramaktadır işte doğanın dengesini bozan da bu kent yaşamının kendisidir. Kent yaşamından kastettiğimiz ise kentte yaşayan insanlar değil bir yaşam tarzı bütünüdür. Keza köylerde de kent yaşamından bahsedilebilir. Burada kırılma noktası, bundan binlerce yıl önce yaşayan insanın doğanın bir parçasıyken şimdi doğayı sömüren bir işgalci pozisyonunda yer almasıdır. Dolayısıyla doğa ve çevreye olumsuz etki eden bu insan pozisyonunu yaratan da 20. Yüzyıl kent yaşamı ve endüstrileşmedir.

Çevre Sorunları Nasıl Çözülür?

Yukarıda sözünü ettiğimiz kentleşme ve endüstrileşmeden kaynaklı insanın doğaya verdiği zararı yine insan, bu zararı vermesine sebep olan üretimleri ortaya çıkaran akıl düzeyiyle telafi etmezse doğanın kendisi kendi döngüsü ile yapacağı ve halen yaptığı yenilenmelerle telafi ederek insana da zarar verecektir. Suyun akış yönüne ve bu akış sebebiyle doğal besleme kanallarına zarar veren bir otoyolun sular altında kalarak otoyolun üzerindeki araçlarda seyahat eden insanların direkt kendilerine verdiği zarardan başlayarak büyük ekonomik kayıplara kadar zarar görür. Doğa bunu bir bilinçle değil doğal akışıyla gerçekleştirir tıpkı stres yükünün zirve yaptığı fay ( kırık) hatlarında yeni kırılmaların oluşmasıyla gerçekleşen depremler gibi. Hayvanların doğal yaşamlarında doğaya zarar vermeyip bilakis onun yaşamasına katkı sunma sebebi güdüleri ile yaşamalarıdır. Bu yaşam tarzının ortaya çıkardığı sonuçlar, doğal bir ekosistem ortaya çıkarır. Günümüzün insanının ise kendi yaşam alanlarında tamamen kendi ihtiyaçları ve istekleri için aklıyla davranması eylemi ise doğal değildir. İşte aynı akıl, ekolojik farkındalık ve bilinçlenmeyle bu zararı telafi edecek hatta bir adım ötesinde hiç zarar vermeyecek hamleleri yapmalıdır. Sonuç olarak çevre sorunlarının sebebi olan aklın sahibi insan bunu telafi etmezse zararı yine kendisinde son bulacaktır.

Ekolojik Üretim ve Tüketim

Günümüzde bu aklın üretimine örnekler çoğalıyor. Hem yaşam tarzı, hem endüstriyel üretim teknikleri hem de tüketim – satın alma alışkanlıkları yönünden devletlerin yönetimlerinden sivil toplum kuruluşlarına kadar çevre koruma ve ekolojik duyarlılık örnekleri mevcut. Ülkemizde de ücretli hale getirilen plastik poşetlerin kullanımının azaltılması, çöplerin geri dönüşüm için ayrılarak toplanması yönünde çalışmalar, kozmetik malzemelerinin hayvanlar üzerinde test edilmesine karşı girişimler gibi örnekler çoğaltılabilir. Burada ekolojik üretim sonucu ortaya çıkan ürünler hakkında da bir parantez açalım. Organik sebze, meyve başta olmak üzere son dönemde aranan pek çok gıda maddesi söz konusu. Peki, organiğin tanımı nasıl yapılıyor? Bu konuda Türkiye’de yapılan yasal bir tanımlama var. Buna göre: “10 Haziran 2005 ve 25841 sayılı “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin  Yönetmelik” ve eklerine uygun olarak; Tohumdan hasata, hasattan tüketicinin eline ulaşıncaya kadar tüm süreçlerde insan sağlığına zararlı hiçbir kimyasal girdi, katkı maddesi ve yöntem kullanılmadan, doğaya ve tüm canlılara zarar vermeden üretilen kontrollü ve sertifikalı ürünlerdir.” Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere ekolojik ve organik birbirine içkin kelimelerdir. Bir ürünün organik olması için yalnızca o ürünü tüketecek olan insanın sağlığı değil aynı zamanda insana gelene kadarki süreçte başka canlılara da zarar vermemesi gerekmektedir. Bu da tarım toplumundaki insanın en başlarda doğanın bir parçası olarak avlanırken ya da savunma amaçlı hayvan öldürmek dışında başka canlılara zarar vermeyen doğal sürecini hatırlatıyor.

Birleşmiş Milletler Dünya Çevre Günü 2019

Birleşmiş Milletler, 2019 yılı Dünya Çevre Günü için her güne özel yaptığı gibi yine mesajlarını ve dokümanlarını yayınlıyor. Dünya Çevre günü ile ilgili BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in mesajı şu şekilde: “Şimdi artık kararlı davranmanın zamanı. Tüm hükümetlere mesajım açıktır: Vergi kirliliği, fosil yakıt sübvansiyonlarının sona ermesi ve yeni kömür santralleri inşa etmeyi bırakmaları. Gri bir ekonomiye değil yeşil bir ekonomiye ihtiyacımız var.” Birleşmiş Milletler, bu önemli gün için kendi iç dokümanlarında da şu ifadeleri kullanıyor: “İnsanların kendi fiziksel varlığını veren ve onlara entelektüel, ahlaki, sosyal ve ruhsal gelişim için fırsat sağlayan hem kendi varlıkları hem de çevreleridir. Bu gezegendeki insan ırkının uzun ve sarsıcı evriminde, bilim ve teknolojinin baş döndürücü bir şekilde hızlanmasıyla insanlar, çevrelerini sayısız yolla ve benzeri olmayan bir ölçekte dönüştürecek güç kazandıkları bir aşamaya ulaştılar. 5 Haziran tarihini Dünya Çevre Günü olarak belirleyen Birleşmiş Milletler, insanın doğasının korunmasının ve iyileştirilmesinin, halkların refahını ve dünyadaki ekonomik kalkınmayı etkileyen önemli bir konu olduğunun farkındadır.” Bizler doğanın bir parçasından ibaretiz. İnsanlık olarak kavramlaştırdığımız ve değer verdiğimiz davranışlar bütününü ve etiği, parçası olduğumuz doğanın lehine kullanmayı en başta kendimiz için istemeliyiz. 5 Haziran Dünya Çevre Günü, bu sürecin değerli bir kilometre taşı olması dileğiyle, kutlu olsun.

07.07.2021