Antik Dönemin Önemli Simgelerinden Olan Aslan VI. Mitridatis ve Romalılar

Aslan, yapı itibariyle güçlü, çevik, mücadele etmesi zor, hayvanlar âlemi içinde diğer hayvanlar tarafından kolay kolay alt edilemeyen ve pek çoğunun –insan dahil- aslanın avı içinde yer alan hayvanlar olması nedeniyle de tarihler boyunca her coğrafyada bir anlamda canlıların korkulu rüyası haline de gelmiştir.  İnsanoğlunun uzun yıllar avcı olarak yaşam sürdüğü ve kendisinin de varlık olarak tamamen doğanın bir parçası olarak bu düzenin içinde yer zamanlarda, yaban hayatla olan mücadelesi çok çetin olmuştur. Antik çağlardan beri pek çok medeniyette “güç” anlamına gelen aslan, insanoğlunun yaşam alanının her yerinde mutlaka resmedilmiş, yontulmuş, türlü eşya, araç gereç ve pek çok kullanım alanlarında özen ve itinayla yerini almıştır. Bunları sayacak olursak; antik kentlerin “zafer takı” denilen giriş kapılarının hemen sağında ve solunda aslan heykelleri ya da bu yazıların üstünde, alınlarına yapılan aslan figürleri; krallıkların sembolü, özellikle hükümdarların kullandıkları eşyalar, savaş aletleri, evlerinin alınlarına ya da türlü yerlerine yapılan aslan yontuları, kabartmaları ya da kapı tokmakları; masa, sehpe vb ev eşyaları, heykelleri, heykelcikleri; aslanların keçi, domuz, boğa, ejderha vb. hayvanları, hatta insanları dahi konu alan aslana av olmuş görüntüleri; kadın ve erkeklerin takısı olarak yüzük, kolye, bilezik vb örnekler: antik kentlere ait sikkelerde yer alan aslan kabartmaları, hükümdarların saraylarını, öldükten sonra da lahitlerinin üstünde gücü, korku salan heybetini göstermek amacıyla yapılan aslan figürlerini sayabilir ve bu konuda daha nice örnekler verebiliriz.

Aslan Anadolu'da İlk Defa Şanlı Urfa'da Göbekli Tepe'de Görüldü

Arkeolojik verilere göre Neolitik dönemle birlikte görülmeye başlayan aslan MÖ 8. bine tarihlenen Şanlıurfa’nın kuzey doğusundaki Göbekli Tepe’de taş üzerinde kabartma olarak –belki de kutsal alandaki koruyucu olarak- karşımıza çıkmaktadır.[1] Mezopotamya, Mısır, Anadolu ve kuzey Suriye, aslanla ilgili daha sonraki örneklere verebileceğimiz tarih sıralamasını içerir. Mezopotamya, MÖ 2. binin başlarındanitibaren Hitit Sanatının şekillenmesinde etkilidir. Hitit ve Asur eserlerinin Geç Hitit Sanatının oluşumunda etkili olduğu ve bunun da Yunan Sanatına yansıdığı pek çok tarihçiler tarafından dile getirilmiştir. MÖ 8. yüzyılda başlayan kolonizasyon hareketleri ve ticari ilişkiler sonunda İonia ve Yunanistan’a geçen aslanlar bundan sonra Roma dönemi sonuna kadar çeşitli alanlarda kullanılmıştır.[2]

Mısır Kabartmalarında ve Arkaik Dönem Yunan Dünyasında Aslan Koruyucu Mezar Bekçici Olarak Kullanılmıştır

MÖ 4. bindeki Mısır kabartmalarında aslanların kralların temsilcileri ve tapınaklarda koruyucu güç haline geldiği, MÖ 2. binde şehir kapılarına yerleştirildiği görülmektedir. Arkaik dönem Yunan dünyasında da aslan koruyucu mezar bekçisidir. MÖ 7. yüzyılda başlayan bu yapılanma Roma dönemi sonuna kadar devam etmiştir. Arkaik ve Klasik dönem mezar anıtlarında oturan ve yatan aslan heykellerine yer verilirken, Helenistik dönemde genelde yürür vaziyetteki aslanlar ön plana çıkmıştır.[3]

MÖ 6. yüzyıldan itibaren aslanlar mimari yapıların vazgeçilmez unsuru olan çörtenlerde[4] kullanılmıştır. Helenistik dönemde ortaya çıkan ve Roma döneminde de sevilerek uygulanan masa ayakları aslanların bir diğer kullanım alanına işaret etmektedir.[5]

Anadolu'dan İngiltere'ye Kaçırılan Knidos Aslanı & Xhanthos Aslanları & Bodrum'un Halikarnassos Aslanı British Müzesi'nin En Gözde Eserlerindendir

Anadolu'nun Neresine Giderseniz Gidin Mutlaka Aslanla İlgili Bir Figür, Simge, Eyşa, Yapı'ya Rastlarsınız. Aslan Bu Toprakların En Önemli Güç Gösterme Unsurlarından Biri Olmuştur

Asur, Baybylon Krallıklarının simgesinin aslan olması, Pers Krallığının şehir armasının aslan olması, Arkaik dönemde Lidyalıların Miletos’daki Tanrı Apollon’un kutsal hayvanı aslan olması nedeniyle sikkelerin üstünde uzun yıllar aslan kullanılması, MÖ 530 yıllarında Karia’nın önemli şehirlerinden Knidos’da sikkelerin üstünde aslanın bulunması, Likya’nın pek çok antik kentinde aslanın her türlü yapı ve eşyalarda kullanılıyor olması, Anadolu dışında Sicilya’daki Leontinoi, Rhegion ve Kuzey Afrika’daki Kyrene kentlerinin sikkelerinde de yine aslanın yer alması gibi daha pek çok örneklerle aslanın önemini gözler önemine serebiliriz.  MÖ 1. yüzyıl ortasından Pompei yakınındaki Boscoreal’de bir evin duvar resminde kapı üzerinde ağzında halka tutan aslan başlı kapı tokmağının bulunması, hem kapı tokmaklarının kullanım tarihi açısından hem de gerek İtalya gerekse Yunanistan anakarası yaşam alanı olmayan aslanın, kara ve deniz ticaretinin gelişmesiyle birlikte farklı coğrafyalarda da kendi gücünü ve varlığının bilinciyle kabulünü göstermesi bakımından önemli bir örnektir.[6] Fakat hiçbir tek örnek, Hititlilerde kralları betimleyen aslan gövdeli insan başlı örneklerin ve Anadolu topraklarında aslan figürünün ve algısının önüne geçemez.

Sanırım yukarıda aslan hakkında vermiş olduğum konular sizleri yeterince anlatmıştır, fakat benim sizlerle paylaşmak istediklerim asıl bu bilgilerden sonra başlıyor. Aslanın antik dönemlerden bu güne insanlar üstündeki etkisinin özellikle tanrı ve tanrıçaların, kralların, soyluların, yöneticilerin ayaklarına giydikleri küçük aslan yavrusunun başının yer aldığı ve geri kalanının da hayvanın gövde derisinden yapıldığı deri sandaletlerdir. Uzun zamandır bu konuda yazmak, sizlerin bu konuya dikkatini çekmek ve tahminlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Her bakımdan güçlü olan aslanın bugünün anlayışı içinde hayvanların en güçlüsü olduğu inancımız elbette ki geçmişten gelmektedir. Çünkü bizler aslanlarla yaşamadık, onların güçlerini olsa olsa TV kanallarında belgesellerden, okuduğumuz kitaplardan, aslanla ilgili bizlere anlatılan hikâyelerden öğrendik. Yaşadığımız modern dünyanın içinde önemli bir yer tutan hayvanat bahçelerini ziyaret etme gibi bir durum yaşamışsak, ancak bu hayvanları gidip görebildik. Bazen bunların çok ötesine geçmiş, çevremizde ya da bir haber kanalında tanık olduğumuz bir takım insanların sayısı çok az da olsa vahşi hayvanları evlerine küçük yaşta alıp onları evcilleştirmeye çalışan ve birlikte yaşayan insanların haberlerini okuduk. O nedenle günümüz modern insanının hayatı boyunca aslanla ilgili her türlü verilerden kaynaklı, doğal olarak aslanın gücünü bir kabul ediş söz konusudur. Tarihi kitapları okuduğumda en çok dikkatimi çeken konulardan bir tanesi de, doğayla iç içe yaşayan insanların dönemlerinde avcı olmak, kendini her türlü tehlikelerden korumak için ihtiyaçtan doğan barınma ve korunma kültürü, insanı hem insanlarla hem de vahşi hayvanlara yem olmamak için geliştirdikleri tecrübelerin birbirlerine aktarımıyla ivme kazanarak yol almış. Hal böyle olunca, bahsettiğimiz yüzyıllarda ava çıkmak ve özellikle de aslan gibi bir hayvanı avlamak çok önemli olduğu gibi, bu avı gerçekleştiren kişilere de toplum içinde korkusuzluğu, gözü pekliği, çevikliği, güçlülüğü ile itibar kazandırma özelliğini göz ardı edemeyiz. Tanrı Apollon’un kutsal hayvanının aslan olması ise işin şeklini iyice geliştirip, aslanın bir şekilde her yerde kullanılmasının değer olarak nelere karşılık geldiğini bizlere anlatmaktadır.

Aslanın Romalı İmparatorlar Komutanlar ve Tanrı-Tanrıça Gibi Unsurlar Tarafından Kullanılma Geleneğini İlk Kim Başlattı ve Sinoplu Mithridatis'in Bunda Rolü Nedir? 

Aslanın antik yüzyılda hemen hemen neredeyse tüm Roma kentlerinin kurucuları, tanrı ve bazı tanrıçaların çarıklarının ön baş kısmında yer alması, kanımda dönemin en önemli ve övünülecek kısmıydı. Kanımca ava çıkıp bu hayvanları avlayan ve onların derisiyle kendilerine çarık yaparken toplumun içinde de bu hayvanlardan yapılmış çarıklarıyla dolaşabilenler, mutlaka ki savaşçı, güçlü, avcı, korkusuz hatta düşmanın gözüne dağ veren bir kimliğe de sahip oluyor, kendilerini bu şekilde ifade ediyorlardı. Özellikle Asya, Afrika coğrafyasında yaşayan toplumlarla ilgili tarih kitaplarda okumuşsunuzdur, bir insanın doğar doğmaz kendisine bir isim verilmediğini ve ancak insanların kendilerini anılacak bir başarıları olduğu vakit, artık onu anacak bir isme sahip olduklarını. Çok eski bir toplum olan Kızılderililerde de bu böyledir, Mısır’da da Mezopotanya’da da…

Günümüz modern dünyasında çocuklara doğar doğmaz bir isim verildiği için bugünün aklıyla dünü anlamaya çalışmak çok zor, fakat şöyle bir gerçek var ki, insanlar önce isimlerini yaptıkları dikkat çekecek bir kahramanlıkla kazanıyor, sonra da eğer kendisi gibi kahraman bir ebeveyni varsa, adına onun adı eklenerek anılıyor. Hal böyle olunca, antik dönemlerde bir hayvanı avlamak, bu havada, karada, denizde olabilir, insanlar için büyük bir itibar ve onur; yanı sıra çok tanrılı dinlere inanan bu insanların tapınaklara kendi elleriyle yerleştirdikleri tanrı ve tanrıçaları için avlayıp getirdikleri hayvanları sunması, sadece o tanrılar için sunulan sıradan bir adak olarak algılanmamalı, avlanılan hayvanın mahiyetine göre o kişiye verilen onur, nam, nişanı da buna eklediğinizde, bu durumun yaşamın içinde kişinin kahramanlaşmasına, değer görmesine, dikkat çekmesine de neden olan önemli nişanlardır. Roma Dönemi’nde Anadolu’da yönetimi ele geçiren Romalıların ise Anadolu Medeniyetleri içinde aslanı öğrenmesi ve onunla ilgili anlayışı sahiplenmesi zor olmamış, özellikle roma komutan, tanrı ve tanrıçaların heykellerinde aslan figürünü mutlaka kullanmışlardır.

Aslanın en görkemli kullanıldığı en önemli örneklerden bir tanesi de Anadolulu VI. Mitridattır. Mitridat, büyük ihtimalle avladığı aslanın kafasından başına bir şapka yaptırmış, kendisini ise bu şekilde heykeli yapılmış ya da yaptırmıştır. Gerçekten de Romalılarla Anadolu’da büyük savaşlara giren Mitridat’ın (MÖ 120-63) başına geçirdiği bu aslan şapkasıyla verdiği pozu onun düşmanına karşı korkusuzluğunu, yenilmezliğini, mutlak bir başarıyı sadece kendinde gördüğünü, cesaret ve cesurluğunu gözler önüne sermektedir. Mitridates aynı şeyi Likya’da sahip olduğu kentlerin sikkeleri üstünde de göstermiş, bu sikkelerin bir yüzüne kendi resminin kabartması yapılmışken, diğer kısmında da aslan kabartması yer almıştır. Antalya’nın bugünkü Elmalı İlçesi sınırları içerisinde yer alan Podalia Antik Kenti’ni ve daha nicelerini bu sikkelere örnek verebiliriz. Mitridatis’in düşmanı karşısında her bakımdan gücünü göstermek için seçtiği bu unsurlar, ona misilleme olsun diye kendisiyle eşit olduklarını göstermeye çalışan Romalıların da bu yüzyıldan sonra ağırlıklı olarak aslanı kullanmalarına neden olabileceği gibi, hatta aslan yavrularının başlarından oluşan çarıkları ayaklarına giyerek ezeli düşmanları Mitridatis’e bir mesaj vermek istemiş olabilirler… Anadolu topraklarını ele geçiren Romalıların Anadolu’nun her bir köşesinde rastladıkları aslan figüründen etkilendikleri ve sonrasında da onların da aslanı öncelikle kullandıkları eşyaya kadar kendilerini bir güç timsali olarak göstermeye çalışmaları bu tarihlerden sonra olabilir. Anadolu topraklarını ele geçirdikten sonra özellikle Likya Kentlerinde Aspendos gibi, Olympos gibi antik kentlerin yağmalanması, Aspendos’taki tek bir heykel bırakmamacasına tüm heykellerin şehri yönetmek için atanan Roma valileri tarafından teklenelere bindirilip Roma’daki saraylarına götürülmesi ve Anadolu’daki nice değerlerin günümüz yüzyılına gelene kadar yağmalanarak içinin boşaltılması gerçeklerini göz ardı ederek, bugün özellikle tüm Avrupa ve Amerika’daki müzelerde sergilenen eserleri Yunan ya da Romalılara ait eserler olduğu yanıltmacası altında bizlere zorla gösterilmeye çalışılan bir mercekle değerlendirip yorumlayamayız!..

Aslan figürü, özellikle İzmir’de pek çok evin kapısında da kapı tokmağı olarak görülebilmektedir. Tabii ki bu bilgiyi sadece İzmir’le sınırlandırmak doğru olmaz, Anadolu’nun pek çok kentlerinde aynı şekilde kapı tokmaklarına rastlanmaktadır. Örneğin Amasya’da da aslan başlı kapı tokmağı şimdiye kadar Roma tokmakları üstünde tezler veren akademisyenlerimizin bahsettikleri ve kayıt altına aldıkları çalışmalar içinde yer almamaktadır yada Merhum Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhur Başkanı, siyasetçi, yazar, araştırmacı Rauf Denktaşın “kapı Tokmakları” adlı eserinde KKTC Cumhurbaşkanlığı’nın ikâmetgahının kapısının üstünde altın yaldızlı bir aslan resmi vardır. Umarım bu yazımız, ilgili akedemisyenlere kaynak göstermek bakımından da faydalı olmuştur.

Aslında aslan halk dilinde, edebiyat alanında da yerini almamış mıdır? Örneğin neden Hz. Ali için "Allah'ın aslanı!" deriz?, Babalar erkek evlatlarını aslan parçası" diye sever? Bir iş yaptığımız ya da biriyle hesaplaşmak istediğimiz zaman cümle içinde "aslanlar gibi" deyimini oldukça sık kullanırız... Örnekleri çoğaltmak mümkün elbette de, ve fakat bunların hiçbiri tesadüf değil' Ona kalırsa deve de çok güçlü bir hayvan, ya da at ve diğer hayvanların da kendine göre özellikleri var, fakat bir insanı özellikle iyi yönleriyle betimlerken mutlaka aslanı, fakat kötülemek, isterken de, deveyi, sansarı, tilkiyi, eşeği, yılanı, sığırı, domuzu, kullanırız. Sanırım bunların içinden bir kuşgillerden kartala laf etmeyiz de atmacaya, ya da birini aşağılamak için "kuş beyinli" diye kuşların zekasına kadar götürebiliriz meseleyi. İşte bu noktada tarihte ve mitolojide hayvanların insanlar üstündeki anlamlarının yüzyıllarca devinerek günümüze kadar geldiği bir gerçekle yüzleşiriz...

Silvan Güneş

Biyografi Yazarı

Alıntı & Kaynak & Fotoğraflar

  • KÖŞKLÜ, Zerrin, İtalya Örnekleriyle Aslan Başlı Kapı Tokmakları, Yrd. Doç. Dr. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, s 123, 124.

[1] Schmidt, 2002:74.; Meral, 2003:19)

[2] Meral K., İonia Bölgesi Aslanları, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 2003:138.

[3] Meral, a.g.e. s 36, 40.

[4] Çörten: Yağmur sularını alıp duvar temelinden uzağa akıtan, dam çevresi boyunca saçak kenarından dışarı doğru uzanmış oluk. Çeşme oluğu.

[5] Meral, a.g.e. s 138-139.

[6] Çal,H.-Çal,Ö. (2008). Trakya Bölgesi Kapı Tokmakları ve Çekecekleri, Ankara, s 55, 56.

11.06.2021