Hadrian Kapısı, Antalya’da Atatürk caddesinin güneyinde, kale surlarına yapışık duran üç kemerli görkemli bir yapıdır. Pamfilya`nın en güzel kapısı olarak kabul edilmektedir. Surlar içindeki eski Antalya kentinin pek çok kapısından biri olan Hadrian Kapısı’nın görkemli yapısıyla karşılaşanlar, şunu çok iyi tahmin etmelilerdi ki; surlardan geçtikten sonra görecekleri şehir, en az bu heybetli ve gösterişli yapı kadar güzel, bakımlı ve zengin bir şehirdi. Yakın geçmişte şehirde artan denetimsiz yapılaşmanın, -varoş olarak yarattığı ve adlandırıldığı alt kültür insanlarının bölgesi olarak tanımlanan- yerleşkelerdeki kaçak, alt yapısız yapıların varlık göstermesine neden oldu. Bu denetimsiz yapılanma bölgesine yakın olan ve “Üç Kapılar” olarak kendine yeni bir ad bulan Hadrian Kapısı, Antalya Kalesi’nin varoşlarına açılan birçok kapıdan biri oldu. Böylece Üç Kapıla, Kale İçi bölgesiyle “kale” dışı bölgeyi birbirinden ayıran bir geçiş noktası haline gelerek, bir tarafta tarihi kent diğer tarafta artık kale içine sığamamış ve dışında yeniden kentsel anlamda mekânlaşmış bir organizasyonun geçiş noktasıydı artık.
Kentin doğusundaki Hadrian Kapısı, bunların içinde en büyüğü ve günümüze dek gelebilen en iyi korunmuş ve zaman içinde ün yapmış bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Antalya halkı, yapının üç kemerden oluşması ve şehir içinde güzergâhlarının üstünde olması nedeniyle bu üç kemerli yerden sıkça geçtiklerinden, haliyle buraya “Hadrian Kapısı değil, “Üç Kapılar” ismini verecektir.
Hardian Kapısı M.S. 130 yılında kenti ziyaret eden Roma İmparatorlarından Hadrianus için yapılmış bir Hadrian devri eseridir. Kapının Latince bir kitabesi vardır. Korint üslubunda süslü mermer sütunlardan, kapının üzerinde yer alan, imparator ve ailesinin heykellerinden günümüze sadece kitabe kalabilmiştir. 1960’lı yıllarda tarihi kapı yeniden ele alınmıştır. 1960 öncesinde görünen öndeki üç kapının kenarındaki kornişlere uzanan piramidal sütunlar yerine mermer korintien sütunlar ve korint başlıklar konulmuştur.
Bu tür yapılar döneminde “Tak/Zafer Takı” olarak adlandırılmaktadırlar. Eski Roma'da zafer kazanan komutan ve imparatorlar adına inşa edilen, üzeri tonoz kemerle örtülü bir ya da üç gözlü geçitlere sahip olan yapı anlayışı zaman içinde yayılmış ve dünyanın pek çok yerinde ve dönemlerinde karşımıza “zafer takı” olarak çıkmıştır. Kendi ülkemizden örnekle, İstanbul Üniversitesi, Topkapı sarayı, Dolmabahçe Sarayı gibi, Fransa’da meşhur “Zafer Takı” gibi farklı dönemlere de damgasını vuran çok yapının, Roma dönemi mimari ve nişan özelliklerini taşıyan tak anlayışından esinlenerek yapıldığını anlamak zor değildir.
Kapının önündeki tanıtım yazısında; "Eski Antalya kenti ve limanını kuşatan surlar üzerindeki kapılarından günümüze ulaşan tek kapıdır. Roma İmparatoru Hadrian'ın M.S. 130'da Antalya'yı ziyareti anısına yapılmıştır. Dört ayak üzerinde yükselen üç gözlü girişi ve sütunlarla süslü çift cepheli mimarisi ile Roma Şeref Tak'ı görünümündedir. Tak'ın üzerinde muhtemelen imparator ve ailelerinin heykelleri yer almaktaydı. Ancak bunlardan günümüze ulaşan olmamıştır. Kapının her iki yanında, farklı yapıda iki yüksek kule bulunmaktadır. Önden soldaki orijinal olup Roma dönemine aittir. Sağdaki ise, kitabesine göre Selçuk Sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır.
Hadrian Kapısı, 1959 yılında restore edilmiştir." denmektedir. Tarihi belgelerden de anlaşılacağı üzere, takın iki yanında yer alan kuleler aynı zamanda yapılmamıştır. Güneydeki kule bir Hadrian devri eseri olan “Julia Sancta” olarak bilinir. Kuzeydekinin (sağ) ise alt kısmı antik çağa aitken üst kısmı Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat döneminde, M.S. 13. yüzyılın ilk yarısında yeniden inşa edilmiş, kuleye de eski Osmanlıca ile kulenin Alaaddin tarafından yeniden inşa edildiği not düşülmüştür.
Selçuklu Sultanının ve mimariye önem verip daha sonra Anadolu’yu baştanbaşa, kervansaraylar, köprüler, hanlar, hamamlarıyla hayat vererek sosyal yaşamı da biçimlendirmesini bilen Selçuklu anlayışı üstünde konuşulması gereken bir değerdir. Bu yüzyılda bir Roma dönemi eserine değer verildiğini görmek, yıkılmış bir kulenin kalıntılarıyla birlikte koruyup, yeniden inşa ettirilmesi, Selçuklu Sultanı'nın takdire şayan anlayışını da gözler önüne sermektedir. Bu tarihi olay bizlere ve geleceğin tarihini ve özellikle Selçuklu Sultanlarını iyi tanıyıp anlamaları bakımından da önemli bir sonuçtur.
Bu olay bize aynı zamanda tarih, mimari anlayış ve tüm bunlara genel bakış açısından Selçuklular ile Osmanlılar arasında oldukça büyük bir uçurumun olduğunu da gözler önüne sermektedir. Tarihi Selçuklular kadar önemsemeyen Osmanlı anlayışının ne yazık ki günümüz algısı üzerinde de oldukça etkin, baskın ve yetkin bu bakış açısı, toplumun üstünde olumsuz bir tavır bıraktığını söylemek yersiz olmaz.
Tipik bir Roma zafer takı olan Hadrian Kapısı’nın üç kemeri de aynı büyüklüktedir - 4.15 metre genişliğinde ve 6.18 metre yüksekliğinde, yayın tepesine kadar ölçülür. Tüm yapının, antik kaldırımdan entablatürün (üst yapı ögelerinin bütünü) en üstüne 8 metreden daha yüksek bir yüksekliği vardır.
Kapının hem ön hem de arka tarafı, her biri dört sütundan oluşan cepheler tarafından süslenmiştir. Anıt, granit sütun şaftları hariç olmak üzere beyaz mermerden yapılmıştır. Sütunların başlıkları kompozit düzendedir, yani İyonik düzen sermayesinin kıvrımlarını Korinth düzeninin acanthus yaprakları (sütun başlıklarında süsleme için kullanılan bir bitki) ile birleştirirler.
Kapının her iki tarafında uzanan koloniye ait üst kısımlar, 1.28 metre yüksekliğe sahiptir ve bir arşitrav (bir sütun başlığının üzerinde bulunan kiriş), çiçek motifleri ve bir korniş ile süslenmiş bir düşük frizden oluşur.
Kornişin zengin dekorasyonu, diğerlerinin yanı sıra, aslanların kafalarını temsil eder. Kemerler üzerindeki varil tonozları her biri farklı bir dekorasyona sahip olan çiçek motifleri ve rozetler ile dekore edilmiştir. Zafer takının tavanlarında yer alan bu kabartmaların, Antalya'da yetişen çiçek ve meyve çiçeklerinin kabartmaları ile süslü olduğu iddia edilmektedir.
Her kemer içinde kasetler içinde 66 adet olmak üzere; birbirinden ayrı 198 adet Antalya'da yetişen çiçek ve meyve çiçeklerinden kabartmalar mermer taşa resmedilmiştir. Zamanla yıkılan kapının 1961-1962 yıllarında ilk görünümüne kavuşturulması amacıyla yapılan restorasyon sırasında eksik olan parçalar tamamlansa da bu kısımlarda çiçek motifleri işlenmeden bırakılmıştır.
Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde Antalya Kalesi'nin kapıları hakkında şunları söylemektedir. "Cümle halk bu kapıya muhtaçtır. Diğer üç kapı liman tarafına işler. Büyük liman kapısından limana kırk taş basamakla inilir. Güneye bakan bir kapıdır. Limanın Ova Kapısı doğuya bakar. Bu kapının beyaz mermer üstüne Frenkpesene (yabancılara ait) bir derviş tasviri yapmışlardır. Bu tasvirin başucunda üç satır Yunanca yazılıdır. … Gümrük Kapısı buna yakındır. Gayet küçük bir kapıdır. Ve güneye bakar. Ve Gümrükhane bu kapının iç yüzündedir. Ve dört kapı taşra hisar kapılarıdır ki, büyük kapılardır. Bu dört kapıdan başka şehir surlarının ayırdığı mahalleler içinde 22 küçük kapısı daha vardır."
Hadrian Kapısı, 1817'de, Küçük Asya'nın güney sahili boyunca yaptığı gezinin günlüğündeki açıklamasını yayınlayan Francis Beaufort tarafından Batı dünyası için keşfedildi. Beaufort’un tanıtım yazısı, daha yüksek bir kapı seviyesi hakkında bilgi içermektedir. Bununla birlikte, 19. yüzyılda, diğer Avrupalı ziyaretçiler Antalya, Charles Texier (19. yüzyılın 30'unda) ve Lanckoronski'nin artık kesin görünümünü açıklayamadığı için yıkılmış olmalıdır.
İnanılması zor olsa da, Hadrian Kapısı'nın tamamen yenilenmesi, Lanckoronski'nin ziyaretinden 60 yıl sonra, 20. yüzyılın 50'sinde gerçekleşti. Halen Antalya'ya yapılan ziyaretin ve neredeyse her turistin anı fotoğrafı çekmek istediği yerlerden biri olması, bu tarihi mekânının bu sürece kadar nasıl bir emekle geldiği karşısında ona verilebilecek bir ödüldür.
Zamanla şehir surları kapının dış kısmını kapatmış ve kapı tarihler boyunca uzun yıllar kullanılmamıştır. Muhtemelen şehri sarmalayan sur Üç Kapıların da önünden geçmiş, bugün Kaleiçi dediğimizi eski kentin bir ucunda belki dışarıya çıkılmayan, çıkılsa bile bugünkü boyutunda “üç” adet kemer büyüklüğünde olmaksızın kalenin dışına açılan bir geçide de kılavuzluk etmiştir.
Eserin günümüze değin yıkılmadan gelebilmesinin bir nedeni belki de budur. Sur kalıntılarının yıkılması ile kapı ortaya çıkarılmıştır. Üst kısımları kubbe şeklinde üç açıklık vardır. Sütunları hariç tamamen beyaz mermerden yapılmıştır. Oyma ve kabartma süslemeleri döneminin bütün özelliklerini taşımaktadır. Kapının orijininin iki katlı olduğu bilgisi vardır. Fakat üst kat hakkında yeterli bilgi yoktur.
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı
Alıntı & Kaynak & Fotoğraflar
http://ozhanozturk.com/2018/06/28/antalya/
http://www.bilimgenc.tubitak.gov.tr/content/uc-kapilar-hadrian-kapisi
http://akredia.com/td-91/hadrian-kapisi.html
http://eskiturkiye.com/antalya/antalya-hadrian-kapisi
http://www.eskiturkiye.net/4037/hadrianus-kapisi-antalya-1914
https://www.webstagram.one/media/Bp2aHP2nlAJ