Likya Medeniyeti ve Likya Birliği üzerine yazdığım yazı serimde gördüğünüz gibi, Anadolu’nun Güneybatısında serpilip gelen ve hem deniz hem de kara şehirlerinde, dönemine göre muazzam bir medeniyet ve gelişmişlik gösteren Likyalıları tanıdıkça, insanlık tarihi bakımından bizlere bıraktığı mirasın paha biçilemez değerde olduğunu görüyoruz. O nedenle, her geçen gün yapılan kazılar ve gelecek nesilleri buradaki tarihi mirasa ve medeniyete çekerek, bir bilinç uyandırmak ve koruma altına almak hepimizin birinci derecede şiarı olmalıdır.
Tlos Antik Kenti bugünkü sınırları içerisinde her ne kadar Fethiye İli içerisinde yer alsa da, Likya Birliğini ve medeniyetini anlatırken, burada ne Antalya ne de Fethiye sınırlarına bağlı kalmaksızın, Likya Birliğini bir çatı altında anlatmalı ve yaşatmalıyız. Tlos Antik Kenti, Muğla İli’nin Fethiye İlçesi’ne bağlı, Yakaköy sınırları içerisinde, Antalya karayolunun 25. km’sinde. Kemer beldesinin 17. km. doğusunda yer almaktadır. Bölgenin en yüksek dağı olan Akdağ’ın güneybatı eteğinde, üç yanı sarp kayalık olan bir tepeye kurulmuştur. Diğer Likya şehirleri gibi uzun süre pers egemenliği altında kalan Tlos Antik Kenti, MÖ 5. Ve 4. Yüzyıllarda parlak bir Klasik Çağ yaşamış, İÖ 333 yılında İskender’in Anadolu’ya gelmesiyle yine tüm Likya ile birlikte kent Makedon Krallığı kontrolüne geçmiştir. Kentin kontrolü MÖ 3. yüzyıl başlarında Ptolemaios[1]lar’ın MÖ 197’de ise kısa bir süre için Seleukos[2]lar’ın eline geçmiştir. MÖ 168 yılında tüm Likya şehirleri bir araya gelerek ethnos-polis birlikteliğine dayanan, Likya Birliği’ni kurarlar. Tlos birliğin üç oy hakkına sahip olan en büyük altı kentinden biri olarak kabul edilmiştir. MS 43 yılında Roma İmparatoru Claudius, Likya Bölgesine bir Roma eyaletine dönüştürür. Tlos Antik Kenti Ksanthos (Xanthos) Vadisi’nde, Doğuda Patara ve Xanthos, batıda Kadyanda ve Tellessos, güneyse ise Patara’yla komşu olduğundan, egemenlik alanı en geniş, önemli Likya kentlerindendir.
Likya yol ağı yedi farklı yönden buraya bağlanması, kapladığı alanın genişliği ve sarp kayalıkların arasında korunaklı bir yer nedeniyle şehre “Metropolis” unvanı verilmiş, Likya Birliği’nin en önemli altı kentinden biri ve birliğin en uzun ömürlü merkeziydi. Pegasus kahramanı Bellerophontes’in yaşadığı yer olarak da bilinen Tlos, Likya Birliği’nin spor, Roma döneminde ise, arkeolojik verilere göre MS 12. Yüzyıla kadar önemli bir piskoposluk merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Tlos’un Likya sınırları içerisindeki önemi Osmanlı Dönemi’nde 19. yüzyıla kadar devam etmiştir.
Antik dönem yazarlardan Panyasis ve Kragos hariç, tamamı Ksanthos vadisinde birer kent olarak kurulu bulunan Tloos, Xanthos, Pinaros ve Kragos’u, bir Nymphae olan Praxidike ve Tremile’nin çocukları olarak tanıtmaktadır. Tlos isminin ise Tloos’tan geldiğini iddia etmişlerdir. Oysa, Tlos Antik Kenti’nin MÖ 14. yüzyılda Hitit metinlerinde, Tlos adı, Lukka topraklarındaki “Dlawa Ülkesi” ile özdeşleşerek Likçe yazıtlarındaki “Tlawa”dan türetilmiş, daha sonra da Grek metinlerine Tlos olarak geçmiştir. Bu belgelerle kanıtlanan Tlos isminin Hellenlerle hiçbir ilgisi yoktur. Hitit Kralı IV. Tuthaliya'nın 'Dlawa ülkesine indim, Dlawa ülkesinin kadınları ve çocukları önümde eğildiler, erkeklerini beraberimde götürdüm.” şeklinde bir ifadesi vardır. Hitit Kralının Troya Savaşı öncesinde bir hazırlık seferi için Tlos'a gelerek buradan asker topladığı büyük olasılıklar içindedir.
Tlos ve civarında yapılan arkeolojik kazılar, Tlos teritoryumunda yer alan Arsa ve Girmeler mağarasında Geç Neolotik Çağ’a ait buluntular ışığında, bölge tarihinin MÖ II. binlere kadar gittiği ve tarihinin Hitit zamanından çok daha öncelere dayandığı tespit edilmiştir. Ayrıca bölgede Geç Bronz Çağ’a ait taş balta, el aletleri, bronz baltalar ve ok uçları gibi eşyalar çıkmıştır. O nedenle, Tlos Antik Kenti’nin bir Grek şehri olduğunu söyleyip, Anadolu’nun bilinen tarihinde bu toprakların ilk sakinleri olarak bildiğimiz Lukkalıları yok saymak, yapılabilecek en büyük tarihi hata olacaktır.
Tlos Antik Kenti’ne hâkim, dik yamaçları ve yer yer sur duvarlarıyla korunaklı akropol görüntüsü, hayli etkileyicidir. Akropol[3]ün kuzeydoğu yönündeki erken döneme ait sur duvarlarıyla kaya mezarları Likya kültürünün örneklerindendir. Daha çok doğu ve güneydoğu kesiminde izlenen sur duvarları Roma döneminde inşa edilmiştir. Bizans döneminde ise birçok yapı, bazı lahit mezarların malzemesiyle onarılmıştır. En üstte yer alan ve devşirme taşlarla yapılan geç döneme ait yapı grubu ise 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nca görevlendirilmiş, “Kanlı Ali Ağa” adlı bir Bey’in yerleşmesine ait duvarlardır. Tlos Antik Kenti, Likya Birliği’nin üyesi olan Ksanthos, Patara, Pinara, Oliympos ve Myra ile birlikte üç oy kullanma hakkına sahip altı büyük kentten biridir. Tarihteki ilk demokratik birlik olarak, günümüz demokrasisinin temelini oluşturmuş olan Likya Medeniyeti, antik kentleri ve o dönemin halkına sunduğu pek çok demografik yapısıyla, bugünkü çağdaşlığı yakaladığını iddia eden toplumlara dahi örnek olacak nitelikler taşımaktadır. Diğer Likya kentleri ile birlikte UNESKO tarafından geçici olarak Dünya Mirası Geçici Listesinde yer almıştır. Yukarıda bahsi geçen kalıntılar, akropol tepesinin geçirdiği kültür evrelerini bir anda dar bir mekânda sergilenmesi açısından ilgi çekicidir. Akropolün doğu yamacında özenle işlenmiş Roma dönemi sur duvarlarının istinat oluşturduğu alanda, sur duvarlarına paralel devam eden on iki oturma sırasına kadar krepis[4]lerin sayılabildiği bir stadyum bulunmaktadır. Tlos Antik Stadyumu, Roma döneminde yapılmış, dokuz oturma sırası ile 2500 kişilik bir kapasiteye sahiptir. Stadyumun ortasında dikdörtgen biçiminde bir havuz bulunmaktadır. Stadyumun ortasında böyle farklı bir yapının bulunması, bu bölgenin spor aktiviteleri dışında dini ve sosyal amaçlı olarak da kullanılabileceğini akıllara getirmektedir. Stadyum karsısında bulunan, Roma dönemine ait yapı gruplarının, fonksiyonları bugün halen tam olarak ifade edilememiştir. Bu yapıları agora ve bölümlerine ait olduğu düşünülmektedir. Bu alanın güney kesimindeki kalıntılar gymnasium[5], palestra[6] ve hamam yapılarına aittir. Sit'in en doğusunda daha çok tonozlu galeriler üzerine kurulu Roma dönemine ait bir tiyatro bulunmaktadır. Tek diazoma[7]lı tiyatronun sahne binası kuzey kesiminde üçüncü kata kadar ayakta kalabilmiştir. Kuzey parodos[8]taki Likçe yazıt blokları devşirme malzeme olarak genişletme veya onarım gördüğü bir tarihte kullanılmış olmalıdır. Kentteki kalıntılar arasında akropol, tiyatro, stadyum, küçük ve büyük olmak üzere 2 hamam ve bunlardan büyü hamam kopleks olarak jimlastik salonunun da bulunduğu bir yerleşkeye sahiptir. Ayrıca Kronos Tapınağı, surlar, bazikala ve Girmeler mağarası, akla ilk gelenler arasındadır. Tlos Antik Kenti’nde büyük ve küçük olmak üzere iki adet hamam vardır. Yedi Kapı (Seven Gates) da denilen büyük hamamın yedi adet ark (yay-kavis) yapısı günümüze kadar gelebildiği gibi, aynı zamanda oldukça gösterişli bir hamam olduğunu da ortaya koymaktadır. Erken Dönemde inşa edilen hamamın, Hristiyanlığın önem kazanmasıyla birlikte MS 11. Yüzyılda kiliseye çevrildiği anlaşılmaktadır.
Kayalara oyularak yapılan ve Likya ahşap mimarisinin taşa uygulanmış örneklerinin görüldüğü mezarlar, gösterişli cephe süslemeleriyle Tlos akropolünün çok uzaklardan bile sağlamaktadır. Kentin en ilgi çeken noktalarından biri Nekropol alanıdır. Gösterişli bir düzenlemesi olan mezarlar ana kayaya oyularak yapılmışlardır. Kentte sadece oda gömütler değil, Likya tipi kapalı lahitler ile Roma döneminde kullanılmaya başlanan üçgen alınlıklı kapaklı lahitler de görülmektedir. Akropol yapıları arasında dikkat çeken, Osmanlı döneminden kalma ve “Kanlı” lakabıyla anılan Ali Ağa’nın Tlos’un taşlarını kullanarak yaptırdığı konağı, Eşen Ovası üzerinde zamana meydan okumaktadır.
"Leto Tapınağında 1973 yılında bulunan üç dille yazılmış M.Ö 4. yüzyıla ait kitabenin bir yüzünde Aramice, diğer yüzünde ise Grekçe ve Likçe yazı bulunmaktadır. Likçe yazılarda, "Karya ve Likya satrabı olarak Pixodares`in M.Ö 358’de ilk kez yönettiğini, Hekotomnid sülalesi ile Likyalılar arasında iyi ilişkiler kurduğunu, Likya’ya Archon ve Xanthos’a vali gibi memuriyetlere adamlarını tayin etiğini yazmaktadır. Kalıntılar ve ele geçen kitabeler buranın dinsel ve politik bir alan olduğunu göstermektedir. Alanın merkezinde yan yana üç tapınak görülür, ancak hiçbirinde zemin tabakasının daha üstünden kalıntı ele geçmemiştir. Doğuda kayalık sırta doğru 27.90 x 15.07 m. Ölçülerinde 6 x 11 sütunlu bir peristlos’u olan Dor Düzeninde bir tapınak yer alır, tanrı Apollona adanmış olan tapınak, M.Ö. 2. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir. Tapınak, pronaos, cella ve opisthomodos’dan oluşur; cella duvarları yarım sütunlarla süslenmiştir. İlerde batıya doğru, daha erken bir tarihe ait olan ve daha büyük, Ion Düzeninde 30.25 x 15.75 m ölçülerinde tanrıça Leto’ya adanan bir tapınak daha bulunmaktadır. Bu tapınak diğerine göre daha iyi korunmuştur ve parçaları büyük bir bölümünün rekonstrüksiyonunun yapılmasına olanak vermektedir. Bu tapınağın da 6 x 11 sütunlu bir peristylos’u ve cella duvarlarında yarım sütunları bulunmaktadır. Söz konusu iki tapınağın arasında ise, 8.20 x 8.70 m ölçülerinde diğer tapınaklardan daha küçük ve daha erken tarihe ait tanrıça Artemis’e adanan bir tapınak daha bulunmaktadır."* Tlos Antik Tiyatrosu diğer Likya kentlerindeki tiyatrolardan biraz daha farklı olarak üç katlı olmasıyla dikkat çekmektedir. Kesin olmamakla birlikte, yedi, sekiz bin kişilik bir kapasiteye sahip olduğu tahmin edilmektedir. Ayakta kalabilen iki yapıdan biri olan tiyatronun görkemli yapısı sahnesi, sütunları, heykelleri, kabartmaları ve iki katlı caveası[9], dönemin mimari anlayışındaki estetiği ve sanata verilen önemi bir kez daha gözler önüne sermektedir. Roma döneminde onarıldığı anlaşılan tiyatro, bazı buluntuları nedeniyle Helenistik döneme tarihlendirilmektedir.
Tlos Antik Tiyatrosu kazı çalışmalarında Marcus Aurelius Heykeli ve tanrıça heykeli bulunmuştur. Kazılar sırasından 10 bin 500 yıl öncesine kadar yaşam izlerine rastlandığı ve tarih kitaplarının yeniden yazılmasını sağlayacak yeni bulgulara ulaşılmıştır.
Tlos kalesine çıkarken yamaçtaki kayalara oyulmuş tapınak mezarlar dikkat çeker. Bu mezarların en görkemlisi bahsettiğimiz kanatlı at Pegasus’un, üç başlı canavar Chimera ile savaşırken resmedildiği, Bellerephontes’e ait mezar anıtıdır. Girişinde iki sütun, üç bölümlü duvar, ortada süslemelerle bezenmiş kapı, iki yandan mezar odasına giden kapılar vardır. Akropolün eteğinde birkaç oturma sırası, stadyum, hamam, tiyatro ve kilise kalıntıları yer alır. Kalenin altındaki düzlükte dokuz metre genişliğinde Likya duvar kalıntıları bulunmaktadır. Altı kemerli kapısı ayakta olan kent agorasının güneyinde Roma Dönemi surları görülmektedir. Anadolu’nun haç formlu bazilikasına benzeyen 84 x 33 metre boyutundaki kent bazilikasından başka bir diğer önemli yapı da Kronos Tapınağı‘dır. Korinth mimari düzende inşa edilen tapınak 15 x 7 metrelik bir alanı kaplar. İlk titan olan ve zamanı yaratan Tanrı Kronos‘a adanan tapınak, MS 2. yüzyıla tarihlenmiştir. George Scharf, 1839-1840 yıllarında Fellows ile birlikte Batı Anadolu’ya gelerek 1840 yılında Likya antik şehirlerinden çıkartılıp İngiltere’ye kaçırılan yüzlerce tarihi eserin nasıl götürüldüğünü çizimleriyle resmetmiştir. Scharf, Likya’da bulunduğu süre içerisinde olan biteni 1 yıla yakın sürede en ince ayrıntısına kadar resmetmiştir.
Silvan Güneş Biyografi Yazarı
Alıntı ve Kaynaklar:
http://gelpesimden.blogspot.com.tr/2015/04/tlos-antik-kentisaklikent-kanyonu.html http://www.arkeogezgin.com/tlos-antik-kenti/ http://www.illedevilla.com/likya/Tlos.htm http://www.yurtgazetesi.com.tr/yasam/likya-bolgesinin-tarihi-yeniden-yazilacak-h16687.html
[1] I. Ptolemaios Soter (MÖ 367-283): I. Ptolemaios Soter, Büyük İskender'in bir generali olup onun ölümünden sonra kurulan Diadoki devletlerinden biri olarak Antik Mısır'da MÖ 305/4'de firavun unvanını da alarak döneminde krallık yapmıştır.
[2] Seleukos: Seleukos İmparatorluğu, Makedonya İmparatorluğu parçalandıktan sonra ortaya çıkan dört Helenistik imparatorluktan biridir. Başkentleri önce Seleukia, sonraları ise Antakya'ydı.(Kuruluş tarihi: MÖ 312)
[3] Akropol: Eski Yunan kent devletlerinde, genellikle bir tepe üzerinde bulunan, çevresi surla çevrili, içinde sarayın, önemli yapıların ve tapınakların yer aldığı iç kale.
[4] Krepis: (Platform), bu anlamıyla mimaride kullanılmıştır. Zeminde bir "krepis" yapılıp üzerine bir şeyler inşa edilmiş. Örneğin Pantheon'un girişindeki basamaklı yapı krepis örneği. İkinci anlamı yine eski Yunan'da askerlerin giydiği sandalet.
[5] Gymnasium: Spor salonu demektir. (Gym): Jimnastik demektir.
[6] Palestra: Eski Yunanistan’da spor salonu.
[7] Diazoma: Antik tiyatrolarda oturma sıralarını ayıran geçiş yeri.
[8] Parados: Askeri siper. Bir siper veya silah mevziinin gerisinde bulunan, siperdeki erleri ateşten koruyan ve ufka izdüşümüne engel olan toprak yığını.
[9] Cavea: Antik dönem tiyatrolarında oturulan bölümlere verilen addır. Cavealar genel olarak Roma'da sosyal sınıf tabakasına göre kademeli olarak organize edilirlerdi. Bu bölümler Yunan tiyatrosunda yamaçlar, roma tiyatrosunda ise kemer ve tonozların üzerinde yükselmişlerdir.