Birlik ve Beraberlik Günü: 30 Ağustos Zafer Bayramı

Mustafa Kemal Atatürk ve beraberinde onunla birlikte mücadele eden bir ulusun kendi varlığı ile yurdunu korumak için başlattığı mücadelenin askeri zaferinin olduğun gün olan 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun. Bu yıl yani 2019 yılında bu kutlu zaferin 97. Yıl dönümündeyiz. Binlerce yıllık medeniyetlerin yurdu Anadolu’da bin yıla yakındır varlığını sürdüren bir tarihin son devleti olan Türkiye Cumhuriyeti de içinde yaşayan 80 milyonu aşkın insanıyla birlikte 100. Yılına yaklaşıyor. Neredeyse bir asır önce gerçekleşen 30 Ağustos zaferi sonrasında bu ülkede yaşayan herkes kendi açısından, bilgisinden, düşüncesinden hareketle yaşadığı ülke daha iyi olsun diye uğraş verdi ve vermeye devam ediyor. Bu geride kalan yüzyılda çok şey değişti, çok şey yaşandı. Nasıl ki 100 yıl önce herkesin birlik olup yurdunu ve varlığını korumak için başlattığı mücadele 30 Ağustos 1922 yılında zaferle sonuçlandıysa bugün de aynı birlik ve beraberlikle geleceğimizi inşa etmek zorundayız. Elbette görüş ayrılıkları, yaşam tarzı farklılıkları ve beklentilerin çeşitliliği var ve olmaya da devam edecek. Ancak önemli olan bu Cumhuriyetin mayasında olan 30 Ağustos Zaferinin ruhu ile bunu başarmak. 30 Ağustos zaferinin 97. Yılında zaferin ruhunu anlamaya ve bu zaferin arka planındaki değerleri hatırlamaya çalışalım.

30 Ağustos Zaferine Giden Yol

30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle bu sayfalarda sizlerle askeri zaferin yaşandığı Büyük Taarruz hakkında detaylı bir yazı paylaşmıştık. O yazıya buradan ulaşabilirsiniz. Şimdi o değerli sonucun alınmasını sağlayan birlik ve beraberlik ruhunun nasıl sağlandığını araştıralım. 30 Ağustos Zaferi aslında fiili olarak 1919 yılında başlayan kurtuluş yolunun sonuna gelindiği tarihtir. Bu zafer devamında diplomatik adımlarla taçlandırılmış, önce 1922 Lozan Barış Antlaşması imzalanmış devamında ise 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Nasıl ki sonrasında Türkiye demokratik bir cumhuriyet olmak için adımlarını atmış ve bu süreç daha da iyisi olması için aslında hala devam ediyorsa işte 30 Ağustos Zaferi de salt bir askeri mücadelenin finali değil bütünlüklü bir mücadele yolculuğunun bir zafer noktasıdır. 1800’lü yılların son bölümünde Osmanlı Devleti’nde başlayan reform ve Batılılaşma hareketleri, devamında Mutlakiyetten Meşrutiyete geçişi sağlamıştır. 1900’lü yılların başında gerek devlet gerekse de halkta bir değişim sürecinden söz edilebilir. Ancak Osmanlı’da var olan bu değişim süreci, Avrupa’dan ve Dünyadan kopuk bir süreç değildir. Her ülke ve toplum değişim ve yenilenme süreçlerini hemen hemen aynı dönemlerde yaşar ama hepsi kendi özellikleri ve koşulları özelinde bunu gerçekleştirirler. İşte o değişim sürecinde yüksek miktarda toprak, egemenlik sahası ve para/ zenginlik kaybeden Osmanlı, kendisini reaksiyon vererek Balkan Savaşı’nın içinde bulur. Bu savaşlardan da kayıplarla ayrılan devletin o dönemki yöneticileri İttihat ve Terakki yönetimi, Batı devletlerinin dünya sınırlarını yeniden çizme ve ekonomik hegemonya kurma adına başlattıkları paylaşım savaşında aktif olarak yer alıp kazanma halinde yeniden güçlenme planı yapmışlardır. Zaten Balkan Savaşı yorgunu olan Osmanlı, böylesine büyük bir savaşta bir de üzerine çokça cephe açıp bir yanda İngiltere, bir yanda İtalya, bir yanda Rusya ve bir yanda Fransa orduları ile savaşmış; Çanakkale, Kut-ül Amare gibi önemli zaferler elde etse de büyük müttefiki Alman İmparatorluğu’nun kesin yenilgisi ile de birlikte yenilmekten kurtulamamıştır.

I. Dünya Savaşı öncesinde zaten zayıflamış ve kendisini toparlamaya çalışan bir devlet olan Osmanlı, çıkış umudu olan savaştan da yenilgiye uğrayınca karşısında acımasızca istediği egemenlik sahalarını kurmak için var olan İngiltere, Fransa ve İtalya devletleri ile müttefiklerini bulmuştur. Anadolu’nun paylaşımı ve Osmanlı’nın bir kukla devlet haline getirilerek fiili olarak ortadan kaldırılmasını hedefleyen Sevr Anlaşması da deyim yerindeyse tabuta çakılan son çividir. İşte 30 Ağustos Zaferi de Sevr ile somutlaşan bu niyete karşı itirazdır. Bu itiraz, ulusal bir direnişe dönüşmüştür. Osmanlı’nın askeri okullarından yetişmiş, sonrasında I. Dünya Savaşı cephelerinde tecrübe kazanmış ve bu süreçte dünya çapında yaşanan değişimleri doğru okuyarak entelektüel olarak gelişmiş Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy gibi askerlerin önderliğinde örgütlenen bir milli ordu oluşturularak bu zafere giden cephe savaşı başlatılmıştır.

30 Ağustos Ruhu

İşte bu cephe savaşında Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, kendi askeri yetenekleri, diplomatik becerileri ve entelektüel birikimlerinden çok halkın direnişine ve birlik ruhuna güvenmiştir. Bu öyle bir direniştir bir halk; inancı, kimliği, varlığı, vatanı ve yurdu için mücadeleye elinden gelirse katkı vermiştir. Mustafa Kemal Paşa, Erzurum ve Sivas kongreleri ile ulusun örgütlenmesinin yolunu açarken 1920’de kurulan Büyük Millet Meclisi ile “Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır” sözüne uygun şekilde mücadelede halkla omuz omuza olmuştur. Kuvay-ı Milliye ruhunu, profesyonel komutanlarla birleştirip düzenli ordu haline getiren Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın yönetimini de Meclise vermiştir. İşte bu yıl 23 Nisan’da kuruluşunun 99. Yılını kutladığımız TBMM, bu nedenle Gazi Meclis olarak anılır. Gazi Meclis’te yurdun her yerinden yöre halkının kabul ettiği isimler mebus olarak gelmiş; etnistite, yaşam tarzı, siyasi görüş, köken farkları ile ilgilenilmeden birlik içinde bu kutsal yurt savunması gerçekleştirilmiştir. Yokluklar, zorluklar ve yorgunluklara bakılmaksızın Hacı Bektaş-ı Veli’nin dediği gibi “Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız” denilerek emperyalist işgale karşı mücadele edilmiştir. 30 Ağustos zaferi ile sonuçlanan Büyük Taarruz’un Baş Komutanı Mustafa Kemal Paşa için de Türkçe dilinin büyük şairi Nazım Hikmet Ran, Kuvay-ı Milliye isimli eserinde şöyle bahseder: “Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular? Bir çoğunun adını bilmiyordu Yalnız, Yunan'dan önce ve seferberlikten evvel Geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek.   Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında birdenbire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu. Paşalar: "Üç" dediler, Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.” 

30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun

Birliğin, aklın, inancın ve dirayetin bir ulusun kurtuluşunu nasıl sağladığını gösteren Kurtuluş Savaşı’nın büyük zaferi olan 30 Ağustos Zafer Bayramı, Türkiye’nin geleceğinin daha da güçlü ve güzel olması umuduyla 97. Yılında bir kez daha şan ve şerefle kutlu olsun. Bu gün vesilesiyle Türk Silahlı Kuvvetler günü ve kahraman Türk ordusunun da kutlarız.

07.07.2021