İnsan bir konuda bilgi vermek için bir görevi üstlendiğinde, kendini daha çok araştırmaya yönlendiriyor. Bu yönlendirmeler aynı zamanda sizlerle paylaştığım pek çok konuyu benim de öğrenmeme neden oluyor. Bu vesileyle toplumu bilgilendirmek, bilinçlendirmek ve yaşadığımı yerin tarihine sahip çıkmak toplumsal bir bilince dönüşüyor. Özellikle Likya Uygarlığı üzerine yapmış olduğum araştırmalar ve sizler için derlediklerim ortaya önemli bir başucu Likya Uygarlığı rehberi görevini de görmeye başladı. Onlarca Likya şehrinin bu bağlamda kaydını tutmak, her geçen gün ortaya bir yenisi eklendikçe bu beni de mutlu ediyor. Bu topraklar üstünde var olan değerlere hak ettiği biçimde sahip çıkmak ve bu konuda bir farkındalık yaratmak için oluşturulan bu blog, sosyal sorumluk bilinciyle hareket etmektedir. Bu sürekliliği sağlayan ve bölgenin tarihinin tanınması, tarihe merak salınması, sahip çıkılması için çaba sarf eden Delphin Oteller Gurubu önderlerine teşekkür ederim. Bugünkü yazımda sizlere Antalya İli’nin 75 km. kadar doğusunda, yer alan Gebiz İlçesi sınırları içerisinde, Kozan Köyü’nün Bodrumkaya mavkiinin dağ yamacına kurulan Pednelissos Antik Kenti’nden bahsedeceğim. Antik kentin yerleşkesi, antik coğrafyada yer alan Pamfilya bölgesi ile olan bağlantılarından dolayı, sınırları güçlükle çizilebilen Pisidya toprakları içerisinde kalmaktadır. Kentin Psidya bölgesinin içinde kaldığını bizlere kanıtlayan bir başka değerlendirilmesi gereken sınır da kentin Sagalassos Antik Kenti ile Adada Antik Kenti arasında kalmasıdır.
Antalya İtalyan konsolosunun Osmanlı İmparatorluğu döneminde Antalya’yı işgal etmeden önce özellikle bölgenin tarihi antik kentleri üzerine yaptırdığı yoğun araştırma sırasında ilk kez 1914 yılında keşfedilen antik kent, bilim dünyasına “Pednelissos Antik Kenti” olarak tanıtılmıştır. Günümüz araştırmacı tarihçilerinden Bilge Umar, kentin adının Luwi dilinde “Su Ülkesi” anlamına gelen “Pa-udna-laissa”dan geldiğini söylemektedir. Yakın çağımıza kadar, bugün Kozan-Bodrumkaya olarak tanımladığımız bölgede yer alan bu kalıntılarda günümüze kadar gelebilmiş yazıtlarında bu yerleşkenin Pednelissos Antik Kenti olduğuna dair destekleyici verilere ulaşılamamış olsa da: antik kaynaklarda Pednelissos’un, Selge ile Aspendos arasında lokalize edildiğine dair verilerin olması, bu kenti en uygun konumda olduğunu kanısını güçlendirmiştir.
Antik dönemin önemli coğrafyacılarından olan Amasyalı Strabon (M.Ö. 63 – M. S. 23), M.Ö. 100 yılında Batı Anadolu’da yaşamış, muhtemelen Efesli olan tarihçi Artemidoros’ın Akdeniz'de yaptığı yolculuklardan yararlanarak ortaya koyduğu 11 kitaplı sistematik bir coğrafya eserinden faydalanmış, Artemidoros’un bıraktığı eseri, çevirmiştir. İnsanlık tarihi açısından Artemidoros ile Strabon dönemlerini bağlayan önemli bir ara kaynak olmuştur. Strabon, Artemidoros’un Kremna Antik Kenti hakkında verdiği bilgiye dayanarak, Kremna’nın Pisidia Antik Kenti’nde olduğunu, Serge, Salagassos, Pednelissos, Adada, Tybriada, Kremna, Pithusos, Amblada, Anabura, Sinda, Aarasos, Tarbassos ve Termessos’un Pisidia kentleri olduğunu söylemekte, böylece Pednelissos Antik Kenti’nin de bir Pisidia kenti olduğu belgelenmiştir. Strabon’un verdiği bilgilerde, bu kentlerin bazılarının tamamen dağlarda olduğu halde bazılarının da her iki tarafa, dağların eteklerine, Pamphylia ve Milyas’a kadar uzandıklarını, kuzeye doğru yerleşmiş oldukları halde hepsinin de barışsever insanlar olan Phrigialılar ve Lydialoların ve Karialıların komşusu olduğu bilgisini vermektedir. İnsan haliyle bizlere yüzlerce yıl önce bırakılan bu güzel sözlerde, o yıllarda yaşayan insanların barışçı olduğunu duyunca, günümüz yüzyılının özüne dönmesini ne kadar da çok istiyor ve geçmişe gıpta ediyor değil mi? İ.S. 3. yüzyılda tarihlenen bir Pednellissos sikkesi, şehrin varlığını desteklemekle beraber, Pednellissos Antik Kenti kalıntıları içinde rastlanılan ve buradaki kalıntıların en görkemlisi olan bir Apollon kültüne ait bir tasvir, antik kentle ilgili önemli kaynaklardır. M.Ö. 203-120 tarihleri arasında, Helenistik dönemde yaşamış olan Yunan tarihçi Polibios’un “Historiai/Tarihler” adlı 40 ciltten oluşan fakat günümüze ancak dört cildi gelebilen eserinde, M.Ö. 264-146 yılları arasındaki Akdeniz havzasındaki tarihsel gelişmeleri anlatması sayesinde, M.Ö. 218 yılları arasında geçen Selge ile Pednelissos arasından geçen savaştan haberdar oluyoruz.
Polybios bu tarihi savaşı eserinde canlı anlatımlarıyla güçlendirmiş, ayrıca Pednelissos Antik Kenti’nde bugün halen yer alan güçlü surlar ve kulelerin şehri iyi korumak için son derece koşullara uygun bir şekilde yapıldığına tanık olmak, şehrin yeri konusundaki şüpheleri giderecek önemli verilerdir. Selgelilerin, Pednelissoslulara yaptıkları saldırıları Seleukos Komutanı Garsyeris’in sayesinde geri püskürtülmüştür. Kenti çepçevre sararak kuşatan bu güçlü surların Helenistik Dönem ortalarına kadar tamamlandığı gözlemlenmiştir. Pednelissos Antik Kenti'nde “Akrapol” olarak anılan güney yamaçtaki surlar ve Apollon Kutsal alanının yapılaşması, düğer kalıntılara göre daha erken özellikleri ile Erken ve Yüksek Helenistik Dönem içlerine tarihlendirilebileceği anlaşılmıştır. Kentin kuzeyinde yer alan surlar ve kuleler de Helenistik döneme aittir. Bu surların, Roma Döneminde onarımlarının yapılıp kullanımı sürdürüldüğü de tespit edilmiştir. Kent mimari bakımdan oldukça güçlü yapılmış olacak ki, Agora ve Agora binasının da planlamasıyla Helenistik Dönem özelliğini yansıttığı görülmüştür. Pednelissos Antik Kenti’ne Roma ve Bizans Dönemi damgasını vurmaktadır. Yukarı ve aşağı şehir olarak ikiye ayrılan kentte, iki şehir arasında birbirini kesen caddeler ve merdivenler yer almaktadır. Şehirde sağlam kalmayı başarabilmiş yapıların yanında, birçok yapı yıkık durumdadır. Bizans Dönemi’ne ait iki bazilika vardır. Mezar yapıları, girland bezemeleriyle zenginleştirilmiş lahitleri, hamam binası ve tapınakları ile giderek gelişen bir yapılaşmanın varlığını kanıtlar durumdadır. Sur duvarları, giriş kapısı, kuleler, agora ve su sarnıçlarını zamanın tüm acımasızlığına rağmen yıkık da olsalar ayakta kalabilmişlerdir. Agoranın kuzeyinde yer alan dev bir sarnıç, halen faal bir şekilde içi doludur. Yüzey araştırmaları sırasında bulunan seramiklerden şehrin konumundan dolayı Akdeniz ticaretinden uzak alabileceği akla gelse de, kentte bulunan Helenistik döneme tarihlenen ithal keramiklerden Pednelissos’un doğu Sigilata ve Suriye’nin yanı sıra Sagalasos ve Perge gibi yakın çevre şehirlerle de ticari ilişkilerde bulunduğu anlaşılmıştır.
Yine Pednelissos Antik Kenti’nin günümüze kadar gelebilen ve Antik tarihteki en önemli ulaşım ağlarından işaretlenmiş bir rota olan St. Paul Yolu, Antalya’nın 10 km doğusunda Perge ile Eğirdir Gölü’nün kuzeydoğusundaki Yalvaç arasında, yürümesi 27 gün süren 500 km’lik bir yürüyüş yolu ile, Antalya’nın 80 km kuzeydoğusundaki Köprülü Kanyon Ulusal Parkı’nın girişindeki Beşkonak’tan başlayan ikinci bir kola sahiptir. Bu ikinci kolun Roma Antik Kenti Adada’da ilk rotayla birleşmesi bölgedeki kentler arasın ulaşım konusunda da bizlere önemli bir bilgi vermektedir. Bizans Dönemi'yle birlikte kısmen terk edilen şehir, bu döneme ait kalıntıların azlığından ve bu dönem izlerinin artık Kozan Köyü'ne 7 km. mesafedeki Hasgebe Köyü'nde takip edilebilmesinden anlaşılmaktadır.
Silvan Güneş Biyografi Yazarı
* http://rasitaraz.blogcu.com/italya-nin-antalya-yi-isgali/11419363 *http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvUG9saWJpb3M
* https://www.histolia.de/pisidien/pednelissos/pednelissos-pisidien-bilder.html